“Zoological Surrealism: The Nonhuman Cinema of Jean Painlevé”; James Leo Cahill; University of Minnesota Press, [2019].
Freshwater Assassins‘deki hot jazz soundu, olası aktüalizasyon amaçlarına iki temel biçimde katkıda bulunur: sinematik ve bağlamsal olarak. Sinematik aktüalizasyon öncelikle müziğin görüntüleri canlandırmak ve yoğunlaştırmak için kullanılmasıyla gerçekleşir. Hızlı tempolu ritimler ve inlemeye dayalı gruplar ekrandaki eylemin aciliyetini arttırır ve doğanın “ebedi” görüntülerine “şimdiyle sınırlı” bir hava katarak izleyicinin ilgisini gergin tutmayı amaçlar. Bağlamsal aktüalizasyon ise, dehşet verici küresel felaketlerin hemen ardından hayvan davranışlarının şiddet içeren sahnelerini sunmanın tarihsel mütekabiliyetinden yararlanır. Ancak aktüalizasyonu sağlayan şey, hot jazz‘ı çevreleyen savaş arası söylemlerin ve II. Dünya Savaşı sonrası günümüz kültürünün yeniden canlandırılmasıdır da, aynı zamanda.
Vahşi yaşam görüntülerini “ırk müziği” ile eşleştirmek 1933 veya 1947’de masum bir jest değildi ve sayısız risk getiriyordu. Cazın iki savaş arasındaki alımlanmaları, Avrupa’daki siyah taraftarlığı veya Afrika diasporasının dışavurum tarzları için egzotikleştirici ve genellikle özcü bir coşku; Afrikalı, Afrikalı-Amerikalı ve Karayip kimliklerinin bir tür teyidi ve Jane, Paulette ve Andrée Nardal Kardeşler ya da Aimé Césaire, Léopold Sédar Senghor, Léon Damas ve René Ménil gibi Paris merkezli siyah diaspora entelektüelleri arasında ırkçılık karşıtı ve geniş ölçüde anti-kolonyal felsefe ve siyasetin detaylandırılması olarak düşünülen bir tür negritude ve Fransız kültürel ve ırksal şovenizmi gibi pek çok boyut tarafından şekillendirilmiş bir tarih kokteylidir. Hem meraklılarının hem de onu kötüleyenlerin hot jazz‘a bir tür bulaşıcılık atfetmesine ek olarak, tür, aynı zamanda “yırtıcı”, “hayvani”, “yabani”, “hayvanlaştırıcı” ve “mideden bir müzik” olarak düşünülüyordu. 1930’ların başlarını Paris-Sorbonne’da geçiren Antilli filozof, şair ve eleştirmen René Ménil ise cazı Sürrealizm gibi benzer süregelen kültürel çalışmalarla eşleştirerek kavramsallaştırdı. Ménil, cazın şimdiki zamanda “doğaçlama” ile anılmasını ve “sert” mizahını vurgulayarak, Ellington ve Armstrong’un II. Dünya Savaşı sonrası dönemde giderek artan bir aciliyetle duygusal ve bilişsel bir anti-emperyalizm geliştirdiklerini ve bunu “böcek avı”, “caz kültürü” ve “politik şiddet” gibi göndermeler arasında yapılan çağrışımlar yoluyla düşünmek için başka bir bağlam önerdiklerini yazdı.
Painlevé, Pierre Bertrand’ın yardımıyla, film için yedi hot jazz bestesinin ses kurgusunu yaptı. Ses kurgusu, yapımda duyuluş sırasına göre şöyledir: ✪
- Fletcher Henderson’dan “Just Blues” (1931)
- Baron Lee ve Blue Rhythm Band’den “The Growl” (1931)
- Duke Ellington ve Orkestrası’ndan “Stompy Jones” (1934)
- Duke Ellington ve Orkestrası’ndan “Drop Me Off in Harlem” (1933)
- Louis Armstrong’dan “Mahogany Hall Stomp” (1933)
- Gene Krupa ve Orkestrası’ndan “Wire Brush Stomp” (1938)
- Jimmie Lunceford’dan “White Heat” (1934)