[John Bennett] Sikeyim Bukowski’yi

İspanya’dan biri Bukowski’nin bana saldırdığı bir mektubun yayınlanmış kopyasını e posta attı. Beni o kadınlardan uzak, şair gibi ortada gezen o hüzünlü hıyarlardan biri gibi gösteriyormuş.
Ocak '14

– John Bennett

Buradan nereye gidilir? Bira içmeye mi? Zamanın hava deliğinden geriye? Yirmi dört yıl önce yazdığım Survival Song üçlemesini okuyorum, her biri 250 kopya ile üç cilt basılmıştı, mimeo. Daha dün yazılmış gibi taze ve hedefini bulan bir metin.

İspanya’dan biri Bukowski’nin bana saldırdığı bir mektubun yayınlanmış kopyasını e posta attı. Beni o kadınlardan uzak, şair gibi ortada gezen o hüzünlü hıyarlardan biri gibi gösteriyormuş. Hayatı boyunca fabrikalarda çalışmış Bukowski’nin aksine. Kazancını kaybetmekten korktuğu için on yıllarca postanede çalışmış Bukowski’nin aksine. Sanırım mektup, Bukowski’nin sevgilisi Lady King’e çaktığım zamanlarda yazılmış.

John-Bennett-Photo-Portrait1
John Bennett

On beş yaşındayken bütün gün elle patates toplayıp bowling yarışma gecelerinde labut düzüyordum. On yedi yaşındayken okuldan ayrılıp fabrikada çalışmaya başladım. Orduda üç yıl geçirip, ordu sonrasında New Orleans ve San Fransisko’da barlarda çalıştım, kısa süreli tamir işlerinde çalıştım ve son yirmi sekiz yıldır pencereleri silerek hayatımı kazanıyorum, garantim yok, güvenliğim yok, emekliliğim yok. Yani sikeyim Bukowski’yi. San Pedro’da küçük bir sarayda kendisine bakan kadınla yaşayıp BMW’ye binen Bukowski’yi sikeyim. Seksenlerin ortasından beri beni yazıyor, tanıdığı her bir insandan daha çok ve temiz dövüşmüş benden bahsediyor.

Bazı yönlerden kendisine siktir çekelim fakat bazı yönlerden şapka çıkaralım. İçinde bir yer var ki en uçtaki korkuları ve güzelliğin farkında. “Yüreğimde Mavi Bir Kuş Var” şiiri hepsini anlatır. Öyle bir şiir yazan adamı affedebilirim. Ve zaman aktıkça, boktanlığından sıyrılmaya başladı, öldüğünde, gayet şık öldü ve mavi kuşu özgür kaldı.

Shunryu Suzuki’nin biyografisi Crooked Cucumber’ı okuyun.  Suzuki ve Bukowski arasında paralel bir çizgi çizilebilir. Suzuki, Japon Zen rahiplerinden biriydi. Ticaretin ağırlığına yakalanmıştı, yaşamı adilik ve ego ile çürümüştü. Fakat sonra Amerika’ya geldi, durumlar ufaktan değişmeye başladı. Ölüme yaklaşırken, çok acılı ve ağır bir ölüme doğru giderken, o da tüm ağırlığından kurtuldu. Tertemiz öldü.

Ben de ölüme yakınım. Çevremde gördüğüm her şey telaşlı bir delilikten ibaret. Hiçbiri bana bir anlam ifade etmiyor fakat Bukowski ve Suzuki orada yol gösteren işaret fişekleri gibi duruyor.

Önemli olan insanın nasıl öldüğü.


Yazıya F! Zeyli:

Bukowski ve Bennett, kendilerinin de yer aldığı bir filmin çıkışında, yanlarına tebrik için gelen bir hayranlarına kaybolmasını söyler. Hayranı “Seni de anneni de sikeyim,” der. Bukowski annesine küfredenleri umursamazdı, annesinden hiçbir zaman hoşlanmamıştı. Bennett ise sinirlenir ve adamı merdivenlerden iter. Bennet sonrasında cama yumruk atar ve ortalık karışır. Artık herkes birbirine vuruyordur. Bukowski, ortada çığlıklar atan Linda King’in elinden tutup mutfağa çeker. Linda King, Bukowski’nin kendisini koruduğunu hatta belki de mutfakta öpüşeceklerini düşünür. Fakat Bukowski kadını Bennett ile beraber olmakla suçlar. Fahişe olduğunu söyleyip tavayla kafasına vurmaya çalışır. Kadın Bukowski’nin elini ısırıp kaçar. ✪


Önceki

[Charles Bukowski] Sakinleşmek

Sonraki

[Jean-Luc Godard] Halk için değil, halkın yaptığı…