Bozum: Futuristika

Ne sanıyorsunuz, Enis…?

Türkiye'den yükselen, sinirli insanlardan oluşan bir güruhun hep bir ağızdan konuşup ortaya çıkardığı gürültüye ithafen, Enis Batur'un, sanıyoruz artık baskısı tükenmiş kitabı Söz/lük'ten bir parçayla fikrimizi belirtmek isteriz.
Eylül '08

Bozum: Futuristika

Türkiye’den yükselen, sinirli insanlardan oluşan bir güruhun hep bir ağızdan konuşup ortaya çıkardığı gürültüye ithafen, Enis Batur’un, sanıyoruz artık baskısı tükenmiş kitabı Söz/lük’ten bir parçayla fikrimizi belirtmek isteriz.

Demek ben burada, sizinle konuşabildiğim sürece varım; öncem yok, bu gidişle bir sonram olacağı, olabileceği de şüpheli – neden böylesine yetkeci bir töze dayanıyor yazınız sözünüz, hiç düşündünüz mü bunu?

Köhne bir taktiğe başvuruyorsunuz, beni kendi kelimelerimle yaralamayı deneyerek. Siz de yargılamaya yatkınsınız anlaşılan, anlamaya ya da yorumlamaya yönelmek çekici görünmüyor size de: Asıl yetke özlemini orada okuyorum ben, özerk, bağımsız bir söz hakkı vermediğimi düşünüyorsunuz, giderek diyalog aramadığımı. Ne kadar ben yer açabilirim sözünüze, ne kadar, nereye kadar kendi yerinizi açabilirsiniz? Anımsayacaksınız, daha “iş”in başında, “Akrep Dönencesinin önünde Blanchot’dan, onun “Sonsuz Söyleşisinden bir motto almış, seçmiştim: “Neden tek bir şey söylemek için iki söz? Çünkü sözü söyleyen, hep ötekisi”. Orada kalmadıydım: Ayna’daki ötekime, ikizime, ondan ikiliğe ve ikileme, hallerime, olası-hallerime dimdik bakmaya, söyleşmeye davrandım ikidebir. Nedir “Yolcu”, öte yandan, kendimle kendimdeki ötekilik arasına bir makas darbesiyle giriş değilse? Ama sözün mono kipi olmasın, istiyorsunuz belki de: Söz kendi kendine nasıl kalmasın, o çöl sağırlığına rastladığında -buna da bir yanıt arayın, diyorum.

Anlaşamıyoruz açık ki. Anlaşamayacağız. Kavurucu bir soru bulup önünüze diktiğimde bir süre susuyor, hazırlanıyorsunuz. Sonra masanıza oturup kum saatini çeviriyorsunuz. Kimi zaman bir metinle çıkageliyorsunuz, kimi zaman da, size yönelttiğim soru gerçekte içice geçmiş birkaç sorudan oluşmuşsa, bir kitap kurup onu yazıyorsunuz. Yanıtlarınız hiçbir zaman sorularımın karşılığı değil oysa. Herşeyden önemlisi, ana soruya denk bir yanıtınız olmadığını siz de benim kadar biliyorsunuz. Neye yarıyor o şiirler, o düzyazılar, onların etrafında oynaşmanızı sağlayan o söyleşiler? Benim, “ötekilerden biri olarak bu türden sorular sormam sizin oynama isteğinizi kamçılıyor bir yandan, farkındayım. Bir yandan da, arasıra, çizmeyi aştığımı düşünüyor, çalım ve çelme, sözlerimin değirmeninden kaçıp sıyrılıyorsunuz.

Bu böyle sürüp gidecek mi, Enis? Bir kitaptan bir başka kitaba, bir kelimeden bir başka kelimeye, böyle kaydırak, gidecek misiniz hep? Gideceksiniz de, nereye varmak, ulaşmak adına? O denli korkuyor musunuz kayboluştan, kayboluşumuzdan? Gövdenizin içinde ya da dışında bekleyen Ölüm’ün yok ettiği bütün anlamsal bağlantıları zor-la, zorlayarak, kuruyormuş-gibi-yapmak daha mı kolaylaştırıyor kaçışınızı? Ne sanıyorsunuz, Enis, bir öteki miyim ben topu topu : Benim de kendi’m, kimse’liğim ve kimse-sizliğim yok mudur? Korku, yorum -diyorsunuz bir şiirinizde.

Soru, yorum : Ne zaman susacaksınız? ✪