Etgar Keret Öyküleri Gibi Kız

Yüzü ve saçları dışındaki herhangi bir uzvuna ilk defa bakıyordum. Yuvarlak ve dolgun iki büyük şişlik. Elim şekerlikte, gözlerim göğüslerinde kalakalmıştım. “Oha!” demiştim. “Kızın memeleri varmış!”
Kasım '10

Etgar Keret Öyküleri Gibi Kız ile tanışmam dans ederken babama yakalanıp geceyi bir arkadaşımda geçirmem sayesinde oldu. Bilgisayarımda Sexy Back çalıyordu ve evde yalnız olduğumu düşündüğüm için dans etmeye başlamıştım. Müziğin sesi epey açık olduğundan dış kapının örtüldüğünü duyamamıştım. Babam içeri girip mutfak kapısının önünde dikildiğinde beni dans ederken görüp deliye dönmüştü. O sinirle beni evden kovdu ve bir daha dönmememi söyledi. Ben de çıkıp arkadaşıma geldim. Anlayışlı bir çocuktu, onlarda kalmama izin verdi. Lafı bile olmazdı böyle bir şeyin. İstediğim kadar kalabilirdim ama tek bir şartla: Markete daima ben gidecektim! Benim için sorun değildi, hemen kabul ettim.

Evin dış kapısını örtüp merdivenlerden inmeye hazırlanırken birisiyle çarpıştım. Uzun, kabarık saçlı bir adamdı. “Pardon abi!” dedim. İşte, bu, Etgar Keret Öyküleri Gibi Kız ile ilk karşılaşmamdı. Yere devrilen kutu sütten başını kaldırıp bana doğru baktı. İşte o zaman anladım onun bir kadın olduğunu. Ama daha çok erkeğe benziyordu. Saçları inanılmaz kabarıktı çünkü. Sonradan anlattığı kadarıyla bu, onun Murat Kekilli haliydi. Sabahları uyandığında böyle oluyordu. Eğer saçlarını taramaya devam etmezse öğlene doğru Aslan Kral’a dönüşüyordu. Akşama kadar taramazsa Marge Simpson’a benzeyeceğinden korktuğu bilinen bir gerçekti.

Dikkatsizliğim için özür diledim. Hazır markete gidiyorken ona da bir kutu süt alabileceğimi söyledim. “Tabii ki alacaksın! Senin yüzünden devrildi!” dedi. Ona iki kutu süt aldım, bir de çikolatalı gofret. Bunlar faizdi. İtiraz etmedi. Yanımdan hemen ayrılmadı. Listedekileri almama yardımcı oldu. Eve dönerken de tüm itirazlarıma rağmen poşetlerden birisini kendisi taşıdı. O sabah birlikte geçirdiğimiz vakit boyunca boynundan aşağısına bakamadığımı fark ettim. O kadar temiz bir yüzü ve gülüşü vardı ki bir şey söylediği zaman ya da onu uzaktan seyrettiğimde saçları ve yüzü dışında herhangi bir yere bakamıyordum. Yakın plandan ibaretti Etgar Keret Öyküleri Gibi Kız benim için. Üzerine ne giydiğine ya da boyunun kaç olduğuna hiç dikkat etmiyordum. Benim boylarımdaydı çünkü dümdüz ileri bakıyordum onunla konuşurken. Yüzüne ve saçlarına. Tanıştıktan iki ay kadar sonra kahvaltı etmek için bir pastaneye gitmiştik. Poğaça ve çay söylemiştik. Poğaçalar önce, çaylar sonra gelmişti. Poğaçamdan bir ısırık alıp şekerliğe doğru uzandığım sırada gözlerim Etgar Keret Öyküleri Gibi Kız’ın göğüslerine takılmıştı. Yüzü ve saçları dışındaki herhangi bir uzvuna ilk defa bakıyordum. Yuvarlak ve dolgun iki büyük şişlik. Elim şekerlikte, gözlerim göğüslerinde kalakalmıştım. “Oha!” demiştim. “Kızın memeleri varmış!”

İşte böyle arkadaş olduk Etgar Keret Öyküleri Gibi Kız ile. Başlarda çok iyi arkadaştık ama daha sonra farklı bir yöne doğru kaymaya başladı bu arkadaşlık.

XXX

Öğretmenlik yapıyordu Etgar Keret Öyküleri Gibi Kız. İngilizce öğretiyordu ilkokul çocuklarına. Onu görmeye okuluna gittim bir gün. Koridor, batmakta olan güneş yüzünden yumurta sarısına bulanmıştı. Zil çalmış, öğrenciler sınıflarına gidiyorlardı. Etgar Keret Öyküleri Gibi Kız kollarını kavuşturmuş beni seyrediyordu. Ben ise ufak adımlarla etrafında dönüyor, ayaklarının uçlarına basmaya çalışıyor, saçlarına dokunuyordum. Saçlarına dokunmama izin veriyor ama ayak uçlarına bastırmıyordu. Seri davranıp geri çekiyordu ayaklarını. Saçlarına dokunduğumdaysa gülümsüyordu. Parmak uçlarımla dokunup okşuyordum onları. Dalga dalga ve yumuşacıktılar. Teni kumsal, saçları deniz gibiydi. Yanaklarından öpmek için bir adım yaklaşıp yüzümü yüzüne doğru yaklaştırdım ama gülümseyip geri çekildi. Öylece kalakaldım. Cilve yaptığını düşündüm. Çünkü geri çekildiği yerde kıpırtısız duruyordu. Ona doğru yaklaştım ve öpmek için tekrar hamle yaptım ama yine gülümseyip geri çekildi. Bu sefer çekildiği yerde durmadı. Gülümseyerek geriye doğru birkaç adım daha atıp sırtını bir kapıya yasladı. Kapının iki metre kadar yanında, duvara asılmış olan bir yangın söndürme tüpü vardı. Etgar Keret Öyküleri Gibi Kız’ı öpmem gerekiyordu. Gülümseyerek ona doğru yaklaştım. Dibine kadar geldiğimde yaslandığı kapıyı açıp içeri girdi. Aralanan kapıdan içeride bulunan öğrencilerin ayağa kalktıklarını gördüm. Kapı kapandı, öylece kalakaldım. Derin bir nefes aldım. Duvarda asılı duran yangın söndürme tüpünün yanına gittim ve onu öptüm. Tozlu ve acıydı.

Akşam yine birlikteydik. Etgar Keret Öyküleri Gibi Kız benimle vakit geçirmeyi severdi. Akşamüstü yaşadığımız o olaydan hiç söz etmedik. Konser alanına gidip çimlere uzandık. Yanımızda çekirdek ve gazoz vardı çünkü çekirdek ve gazozu çok seviyorduk. Ayrıca çimlere uzanmışken yapılabilecek daha iyi başka bir şey yoktu bize göre. Çok kalabalık değildi konser alanı. On metrede bir sokak lambaları vardı. Her yer aydınlıktı ve ne kadar insan olduğu rahatlıkla görülüyordu. İleriden ışıklı ayakkabılarıyla koşturarak geçen bir çocuk gördüm. “Sana küçükken hiç ışıklı ayakkabıların olup olmadığını sormuş muydum?” dedim Etgar Keret Öyküleri Gibi Kız’a. “Sormadın ama sorabilirsin” dedi.

“Soruyorum öyleyse.”

“Tamam. Küçükken hiç ışıklı ayakkabılarımın olup olmadığını bilmiyorum. Çünkü beş yaşımdan öncesini hiç mi hiç hatırlamıyorum.”

Yattığım yerde doğruldum. Şaka yaptığını düşündüm ve ciddi olup olmadığını sordum. “Çok ciddiyim!” dedi. Gerçekten de hatırlamıyordu beş yaşından öncesine dair herhangi bir anısını. “Peki, beş yaşından sonra ışıklı ayakkabılarının olup olmadığını hatırlıyor musun?” diye sordum. “Hatırlamıyorum. Olmadı herhalde. Olsa kesin hatırlardım” dedi. Bunu duymak beni çok üzdü ve “Bu çok üzücü bir durum” dedim. “Öyle, evet. Bana bu konuda teselli vermek ister misin?” diye sordu. Şaka yaptığını düşündüğüm için güldüm ama o ciddiydi. Yattığı yerde doğrulup bağdaş kurdu. “Sarılsana bana” dedi. Emekleyerek yaklaştım ona, dibine kadar geldim. Kollarını açtı, kollarımı açtım. Sol kolumu sağ kolunun altından uzatıp sırtına koydum. Sağ kolumu sol kolunun üzerinden uzatıp ensenine koydum ve başını omzuma yaslamasına yardım ettim. O da aynısını yaptı. Birbirimize yaslanmıştık. Göğüslerini göğüslerimde hissediyordum. Nefes aldıkça şişip iniyorlardı. Yüzüm saçlarına gömülmüştü; dalgalı ve yumuşaktılar. Çok güzel kokuyorlardı. İçime çektim onları. Bir tutam saç ağzımın içine girmişti. Dilimle okşadım onları. Ekşi bir tadı vardı ve ben ekşi şeyleri çok severdim. Onun için dilimle okşamaya devam ettim o bir tutam saçı. Birden bir hareketlenme oldu. Başını oynattığını hissettim. Geri çekileceğini sanırken beni boynumdan öptü. Sırtımdan enseme doğru örümcekler tırmandı resmen. İçim gıdıklandı. Sonra bir daha öptü. O ince dudaklarının boynumda yayılışını ve tenimde bıraktığı ıslaklığı hissettim. “Dikkatli ol” dedi. “Ne?” dedim. “Sıkı tut beni” dedi. Sıkı tuttum onu. O da bana sıkıca sarıldı. Sonra da ağırlığını üzerime vererek geriye doğru itti beni. Ne olduğunu anlayamadım birden. Şaşırdım. Birbirimize sıkıca tutunmaya devam ettik. Sırtüstü uzandım. Ayağımın gazoz şişesini devirdiğini hissettim ama ağzı kapalı olduğu için dert etmedim. Saçları hala yüzümdeydi ve bu sefer daha çoktular. Hiçbir şey göremiyordum. Batmasınlar diye gözlerimi kapattım. Başını omzumdan kaldırıp bana doğru baktı Etgar Keret Öyküleri Gibi Kız. Kafasından yüzüme doğru inen dalga dalga saçları arasında gülümseyen bir surat ve iki göz gördüm. Başını hafifçe hareket ettirip saçlarını yüzüme sürtüyordu. Gıdıklandığım için kahkaha attım. “Kes şunu” dedim kahkahalarımın arasından. Saçlarını daha seri bir şekilde yüzüme sürtüp daha çok uğraştı benimle. Sonunda saçlarını geriye doğru atıp bunu yapmayı kesti. Gülümsüyorduk birbirimize. Ağırlığı üzerimdeydi ama bu bana rahatsızlık vermiyordu. Aksine hoşuma gidiyordu. Ayrıca birbirimize daha önce bu kadar yakın olmamıştık. Ellerini sırtımdan çekmiş, dirseklerini göğüslerime dayamıştı. Benim ellerimse hala sırtındaydı. Gülümseyerek birbirimize bakmaya devam ediyorduk. Birimizin bir şeyler söylemesi gerekiyordu. İlk adımı atan o oldu. İşaret parmağını kaldırıp yüzüme doğru yaklaştırdı. Ne yapacağını çok merak ediyordum. Gülümsemem sabitlendi birden. İşaret parmağını kaşlarımın arasına koyup burnuma doğru indirmeye başladı. Burnumdaki kavisi geçip dudaklarıma indi. Büyük bir merakla bekliyordum ne yapacağını. Etgar Keret Öyküleri Gibi Kız’ın ne yapacağı hiç belli olmazdı çünkü. Her an her şey olabilirdi. Parmaklarını dudaklarımın etrafında gezdirmeye başladı. Dudaklarımın hatlarını çiziyordu sanki. Birden bire “Seni bir öperim” dedi, sonra sustu. Parmakları dudaklarımın etrafında gezinmeye devam ediyordu. “Evet” dedim. “Beni bir öpersin. Sonra?”

“Seni bir öperim. Sonra…”

“Evet, beni bir öpersin. Sonra?”

Sonra beni öptü; dudakları dudaklarıma yayıldı, üzerlerinde kaydı ve onları emdi. Tatlı ve ıslaktı. Siren sesleri duyulan bir ambulans geçti uzaklardan. Öleceğimi sandım.

XXX

Bir gün bana bir kitap hediye etti Etgar Keret Öyküleri Gibi Kız. Gözlerime inanamadım. “Vay be! Uzun zamandır bu kitabı arıyordum ama bir türlü bulamamıştım!” dedim. Başıyla onayladı. “Evet, biliyorum” dedi. Nereden bildiğini bilmiyordum. Çünkü onunla bu kitap üzerine hiç konuşmamıştık. “Süper güçlerim sayesinde uzun zamandır bu kitabı aradığını öğrendim ve al işte, getirdim. Artık senin.”

Çok teşekkür ettim ve başka ne tür süper güçleri olduğunu merak ettiğimi söyledim. Ayaklarımı yerden kesebileceğini söyledi. Başka ne var diye sordum. “Seni dudaklarından öpebilirim” dedi, “dudaklarına dokunmadan!” Birden bire çok heyecanlandım. Bunun imkansız olduğunu söyledim. “Belki de mümkündür. Daha önce dudaklarına dokunmadan dudaklarından öpen birisi oldu mu hiç?” diye sordu. Soruyu anlamadığım için tekrar etmesini söyledim. Tekrar etti, bu sefer anlamıştım. “Hayır” dedim. “Peki ya sen birilerini dudaklarına dokunmadan dudaklarından öptün mü hiç?” diye sordum. Gülümsedi, sol elinin işaret parmağını saçına doladı. “Hayır” dedi. “Ama böyle bir süper gücüm olduğunu biliyorum. Gerçekleştiğinde inanacaksın bana. Dudaklarına dokunmadan dudaklarından öpeceğim seni” dedi. Bunun imkansız olduğunu söyledim, tekrar. “Belki de mümkündür” dedi, tekrar. Sonunda dayanamayıp kabul ettim. Çünkü gerçekten böyle bir süper gücü olup olmadığını merak ediyordum. Ayrıca bunu nasıl gerçekleştireceğini de deli gibi merak ediyordum. “Tamam. Yap haydi!” dedim. Gözlerimi kapatmamı söyledi. Bana doğru hareketlendiğini duydum. Paçalarının birbirlerine sürterken çıkardıkları sesi rahatlıkla duyabiliyordum. Aniden sessizlik oldu. Önümde olduğunu anladım. Sonra yüzümde nefesini hissettim. Ilıktı ve nane kokuyordu. Sonra dudaklarıma ne olduklarını bilmediğim yumuşak ve ıslak şeyler dokundu. Dudaklarımdan tüm vücuduma doğru bir ferahlama yayıldı. Gözlerimi bir an bile açamadım. Ellerini yanaklarıma koydu. Dudaklarıma dokunan şeyler uzun süre ayrılmadı dudaklarımdan. Kıpırtısız bekliyordum. Geri çekildiğinde gözlerim hala kapalıydı. Kirpiklerim birbirlerine yapışmıştı sanki. Nefes nefese kalakalmıştım. Yutkundum. “Yanılmışım” dedi, Etgar Keret Öyküleri Gibi Kız. “Böyle bir süper gücüm yokmuş.”

Lunaparkta çarpışan arabalara binmek için beklerken başka bir süper gücü olup olmadığını sordum. “İstediğim zaman rüyalarına girebilirim” dedi. “Bu gece girsene” dedim. “Sen istediğinde değil, ben istediğimde” dedi. Ne kadar ciddi olduğunu test etmek için ertesi gün “Geceleyin seni rüyamda gördüm” dedim. “Yalan söylüyorsun” dedi. “Dün gece rüyanda değildim.” Yalanımı çözmüştü Etgar Keret Öyküleri Gibi Kız. Ciddiydi ve doğru söylüyordu. Gerçekten de o gece rüyama girmemişti. Fakat ertesi gece girdi. Anlam veremediğim bir rüyaydı.

Rüyamda kalabalık bir caddede yürüyordum. Çok kalabalıktı. Yalnızdım. Önümde yürüyen bir çekirdek aile vardı. Anne, içerisine çantasını koyduğu bebek arabasını ittiriyordu. Baba hemen yanındaydı. Kucağında bebek vardı. Bebeği omzuna yaslamış, onun boynuna öpücükler konduruyordu, muç muç muç diye. Üst üste defalarca öpüyordu çocuğunu. Sonra zaman ve mekan değişiyordu. Mavi çarşafları bulunan bir yatakta Etgar Keret Öyküleri Gibi Kız ile yatıyorduk. Ona sarılmıştım ve başını omzuma yaslamıştı. Ben de o uzun, ince boynunu muç muç muç diye defalarca öpüyordum. En az yüz kere! Yüz elli kere belki. Belki de üç yüz kere! Sonra da kulağına “Bebekleri de böyle öperler” diye fısıldıyordum. Sonra da onu dudaklarından öpüyordum.

Ertesi gün görüştüğümüzde “Geceleyin seni rüyamda gördüm” dedim. Bildiğini söyledi. Tüm o şeylerin anlamını sordum. Bilmediğini söyledi. “Rüya tabirleriyle ilgili herhangi bir süper gücüm yok. Sadece rüyalara girerim, o kadar.” Anladığımı söyledim ama anlamamıştım. Birkaç dakika sonra “Aslında bunun ne anlama geldiğini bilmek için herhangi bir kitaba bakmaya gerek yok” dedi. Biraz düşündükten sonra “Anlıyorum” dedim. Anlamıştım. ✪