Paradoks

Aslında umursanmaması gereken “sanatsal” kılıflı pespayelerin bilinçlere yılan yumurtaları yerleştirdiği ekran ve kitapevlerinde, umursanması gerekenler nankör bir kınama ile olabildiğince dışarı itilmekte. Herkesin gözünün içine girmesi gereken film, kitap ve belgeseller üç beş entelektüel adamın dünyasından başka bir yerde kendisine yurt bulamıyor. Sadece kitaplar mı? Gözü kapalılığın ilahi cezası yabancılaşma, yozlaşma ve kemirilme bilinç tacının mücevherleri olması gereken birçok şeyi çakallara feda etmiş. Etrafımızda işkence görmüş, tecrit edilmiş, horlanmış, savaşmış ve bunun ardından sapkınlaşan davranışlarının niteliklerini Freud’ların, Jung’ların bile betimleyemeyeceği bir güruh var. Çevresindeki gazilerin, işsizlerin, eğitimsizlerin, umutsuzların, asgari ücrete muhtaçların, her isteklerini bastırmış ve diken diken batan bir heyula
Şubat '08

Aslında umursanmaması gereken “sanatsal” kılıflı pespayelerin bilinçlere yılan yumurtaları yerleştirdiği ekran ve kitapevlerinde, umursanması gerekenler nankör bir kınama ile olabildiğince dışarı itilmekte. Herkesin gözünün içine girmesi gereken film, kitap ve belgeseller üç beş entelektüel adamın dünyasından başka bir yerde kendisine yurt bulamıyor.

Çizim: Fatih GülSadece kitaplar mı? Gözü kapalılığın ilahi cezası yabancılaşma, yozlaşma ve kemirilme bilinç tacının mücevherleri olması gereken birçok şeyi çakallara feda etmiş. Etrafımızda işkence görmüş, tecrit edilmiş, horlanmış, savaşmış ve bunun ardından sapkınlaşan davranışlarının niteliklerini Freud’ların, Jung’ların bile betimleyemeyeceği bir güruh var. Çevresindeki gazilerin, işsizlerin, eğitimsizlerin, umutsuzların, asgari ücrete muhtaçların, her isteklerini bastırmış ve diken diken batan bir heyula içinde deliliklerini kanıksamışların kendilerinden farklı olmayana karşı biledikleri yalın bir savaş çığırtkanlığı…

Siz de biliyorsunuz, bu çığırtkanlığın ardından bombalar patlayıp, ateşler yücelecek ve kan pıhtıları öbek öbek cici ayakkabılarımızı kirletecek. Sonrada dünyanın en bön bakışlarıyla acılı türküler oluşturup ne kadar güçlü bir edebiyata sahip olduğumuzu ve ne kadar enayi olduğumuzu ispatlayacağız. Sonra susacağız, bir sonraki nesil “milli tarih” kitaplarının verdiği gazla eskisinden daha iyi silahlarla, eskisinden daha zeki bir düşmanlık tipi oluşturacak. Ardından yine savaş, yine bombalar, (belki gelişen teknoloji sayesinde bu sefer kan bile görmeyeceğiz) ve ardından türküler…

Bu kısır döngü, bu paradokstu belki de Âdem’in yasak meyvesi. Onu yedi ve hem kendini hem de çocuklarını, izleyen herkesin korkudan güleceği bir oyun içine soktu. Dünyanın fıtratı, içgüdüsü… Bazı adamlar hala babaları Âdem’in şaşkınlığıyla bir şeyler anlatmaktalar. Ama faydasız… Tanrı halimize acıyıp bu oyunu bitirene kadar şairler, sanatçılar, sosyal bilimciler, filozoflar kirli yastıklarıyla boğuşup, kuğu kılıklı defterleriyle sevişe sevişe ışıklı bir gelecek hayali kuracaklar. Parasızlıkları yüzünden en yakın yoldaşları olmuş üçüncü sınıf sigaralar kendilerine kalp krizleri, gırtlak kanserleri hediye ederken, ölüm döşeklerindeki son hayalleri içinde düşmanlığın ve onun doğurduklarının insan onurunun ayakları altında ezilmiş olduğu bir ütopya yazmak olacak. ✪

Önceki

Ayrıntı sanatı

Sonraki

Mars ve Goliath: Yeni bir dil yaratmak