Dil ve denizlerin gereğinden uzun düşleri

Kara'dan anakaraya mektup var.
Temmuz '12

[sws_2_column title=””]

[/sws_2_column] [sws_2_columns_last title=””]

Ne yazık ki başlayan günlerim şu an bitmedi. Hala buradayım ve hala anadili mi kullanmayı sevmiyorum. Belki de anadilim benim için uygun değil. Sevdiğim kadını bugün de seviyorum. Oysa tüm anlarım o anlarımdan farklı.

Anılarımdan kurtulmak için kamaramdan dışarı çıkmayalı bir haftadan fazla oldu. (Sadece ıhlamur ve bal.) Değişik kitaplar (boyları, sayfaları, hamurları, alfabeleri, yazarları, ciltleri, yaşları gibi) okuyarak insan görmemeye dikkat ediyorum.  Kravatla uyuyorum kalkınca çıkarıp yastığın altına koyuyorum. Bunu neden yaptığımın bilincinde değilim ama eminim Freud biliyordur.

Kamaramda iki yatak var birinde hiç yatmadım. Detayları da hiç sevmiyorum. Bu yüzden gemi büyük, birkaç insanla paylaşabilirim ama kimseyi de buraya zorla getiremem. Bu arada rüzgârgülünü de sevdiğim kadına verdim. Kusura bakmayın ama dümeni de ona veremem. Ya da alsın, zaten bir işe yaramıyor! Bir şeye yaraması için ikisinin de gemide olması gerek. Onun da, dümeninde.

Garip okur kardeşim bu dünya (virgül). Rotamı kim çizdi? Haritanın tümünü ben niye görmüyorum? Yatağın yoksa kamarama gelebilirsin.  Ama çok soru sorarım. Balım da tatlı değil acı. Kestane balıymış kavanozun üstünde öyle yazıyor. İçindekiler; Kestane Balı.  Gemiye gelmeden evvel üstüne bir şeyler yapıştırma. İçinde ne olduğunu bilmek istemiyorum.

Bugün uyandığım gibi dolaptaki kitaplara baktım, sonra da yatağımın üstünden geçen kabloların arasına sıkıştırdığım üç kitaba… İnan okur Tanrı en iyi yazar. En kötüsü de benim ve sen beni okuyorsun. Sana hiçbir şey katamam. Ama yine de oku!

Hiç okumayı öğrenmeseydim. Ne büyük bir protesto olurdu. Ama bu tercihi yapmama izin vermedi; kırmızı rujlu kadın. İnsanoğlunun elma ile imtihanı. Bana nelere mal oldu.

[sws_pullquote_right]Hitler beni duyuyorsun biliyorum -bu aralar faşistlerin üstüne çok gidiyorlar. [/sws_pullquote_right] Bu gemideki en büyük sorunum düşler. Aslında onları dinleyen biri olsa sorunum hafifleyecek. Bu şu anın sorunu, birde geleceğimin sorunları var. En belirgini (çok) tuzlu sulara doğru giden gemi. Yolculuğum ileride rüyalarımdan daha büyük bir sorun olabilir. Ama önlem almayı düşünmüyorum hatta mümkünse dümene ellemek bile istemiyorum.

Okur şu an ağzımı bozmak da istiyorum ama anadilim buna engel oluyor. Nesli tükenmiş bir dilin en usturuplu küfrüne yeniden can verecek güç de var kanımda (kestane balından kaynaklanıyor.) O dilin neslini çoğaltmak istiyorum. O dille çoğalmak istiyorum.

Şimdi kamaramdan dışarı çıkacağım birazcık nefes almak için. Ama yine aklıma o gelecek. Ben böyle anadilin anasını avradını!

Pardon okur. Normalde çok terbiyelim ama müphem sorular ve rota beni buralara getirdi. Bunun bir merhale olduğunu düşünüyorum. Atlatırım umarım.

e= m.c² deki e ne oluyor okuyucu! Tamam, çokbilmişlik yapma. Sus!

m benim.İtiraz hakkın yok.

Kopuk kopuk gidiyorum ama yine de okumaya devam et. Girit açıklarında üç tane ada görmüştüm; yan yana bildiğin üç nokta gibi duruyorlardı. Sanki Girit koskocaman bir cümle, o adacıklar da üç nokta.  Her şeyin doğada bir karşılığı var diyorlardı da inanmıyordum. Şimdi inanıyorum ama hoşuma gitmiyor.  Dünyada bir yerde E ya da e’ye benzeyen bir ada olması ürkütücü.  E daha mantıklı bir ada olur. İki limanlı büyük bir ada. Rüzgâra ve dalgalara açık; biri ticari bir diğeri de turistik iki liman. e ise bir liman ve büyük bir gölden oluşurdu. Gölle denizin aynı adada yan yana olmasını kaldıramam ben. Buna hazır değilim. Hazır olmadığım bir şey daha buldum. Ne mutlu bana!

Bu gemide tek başıma hiç sıkılmıyorum -okur!  Bunu da nerden çıkardın. Bir sürü iş var. Yazıyı bitirdikten sonra gemiye gelmeni bekliyorum (jurnal doldurulacak, seyir haritaları düzeltmeleri işlenecek, iskandil tamir edilecek, nete yapılacak, kaptana yani bana türk kahvesi yapılacak).  Bir başkasına bırakamayacağım işlerim var; birincisi onu(e) düşünmediğim günleri takvimde işaretlemek. Hala bu işte bir ilerleme katemedim ama çabalıyorum. İkinci işim de  diktatörlüğüm ve diktatörlüğümdeki icraatlarım. Bunları yazıyorum da. Balık tutmuyorum artık. Hatta oltalarımı denize attım. Bu saatten sonra oltaya gelen balık da kusura bakmasın. Salaklığına yansın. Epeydir saçma geliyordu zaten. Birlikte yüzdüğüm canlıları neden yiyeyim ki?

Ani işitme kaybı yaşadığım dalıştan sonra doktorun yasaklamasına rağmen hala dalıyorum. 45 feette bile onu düşünüyorum. Ama 30 feetten daha iyi. Hiç olmazsa onu görmüyorum. Bazen 50 feette bazen de 60 feette dip sarhoşu oluyorum. Moralle alakalı olmalı.

Bir aynam yok her gün gazete de okuyamıyorum. Özellikle pazar günleri canım istiyor. Şu koskocaman oyunun en güzel parçalarından biri bu olsa gerek.  Hiç olmazsa eğrelti durmuyor.  Saatim de yok. Güneş var, ay var, yıldızlar (güneş hariç) var.. (noktaların üstüne basmayınız).

Noktayı ilk kullanan adam dün rüyama girdi. Noktayı koydu gitti. (Böyle cümleler kuran binlerce balık olmadığı için minnettarım.)

Ben bu gece ne yazık ki uyuyamam bu yüzden herkes bir düşe dahil olsun. Düşler alemi bu gece epey eğlenceli olacak. Kaçırmayın.

Carl Gustav Jung beni duyuyorsun biliyorum – bilinçdışım seninkine hiç benzemiyorum. Çokça E var bende. Arketip, Anime, mandala ile hiç alakam yok. Hitler beni duyuyorsun biliyorum -bu aralar faşistlerin üstüne çok gidiyorlar.

Okur seni unuttum ben. Özür dilerim. Ihlamur içelim mi biraz. “Lütfen bu konuyu  da değiştirelim, inan sıkıldım” deme. “Ama  yine de sizi kesinlikle kıramam bilirsiniz sen yeter ki okuyun hemen değiştiririm konuyu”(sen ve sizleri karıştırıyorum, cümleye güzel bir doku veriyor). Bir konu hiç olmadı!

Dün bir film senaryosu yazdım onu anlatayım; Hiç çekilmeyecek ama en iyi senaryo ödülünü alabilir. Zaten illa çekilmesine gerek olmamalı bu ödül için. Zaten verseler bile almam ödülü. Ne gerek var iyileri küstürmeye. En iyi de ne demek hem?

Kamaramda bir dolapta saat buldum. Ben bulduğum da saat on biri gösteriyordu büyük ihtimalle de saat on birdi. Ama saat bozuk çıktı. Bu gece on birde kıç üstünden denize atacağım saati. Ardından bir dakikalık saygı duruşunda bulunacağım, ama bir dakikayı kim tutacak? Birinin saniyeleri takip etmesi gerekir. Bu durumda o kişi yeterince saygı gösteremez. Bu saçma… içimden Fransız ulusal marşını okuyup rahata geçsem . O marşı tam bir dakikada okuyorum. Ama o sıra tam saygımı gösteremem ki. Hay aksi.

Dün beynimde ki tüm şifreleri unuttum.(Aniden konu değiştirdim. Virginia Woolf yüzünden.)  Bunun içinde yarın sabaha karşı kutlama yapmayı planlıyorum. Şifresiz tüm okuyucular gemime davetlidir. Bu paragrafı boş bir kağıda yazmanız katılım için gerekli olan tek şey. Çok eğleneceksiniz. Herkes için sınırsız dümenimiz var. Rota belli. Dümen sadece dekor olsa bile, İskele alabanda, sancak alabanda! Diye bağırabilirsiniz. Hayatta öyle ani değişimler pek olmasa bile, eğlenceli bir parti olacak. İnanın!

İstanbul’u çok özledim okur. Yaşayan herkes şehri terk ettiğinde boğanın yanında görüşürüz. Öptüm.

Kaptan.

 [/sws_2_columns_last] ✪

Önceki

Özgür nehirler için büyük atlama

Sonraki

[Harfhane] İlhan Berk’in özür dilediği patates gibi gerçek bir yayınevi