Dikkat bu bölüm, spoiler içerir.
Aşağıda anlatılan üç farklı ülkeden kadının hikâyesidir. Üç hikâye de kötü son ile bitmektedir. Güç ve direniş aynıdır. İhanet ve ölüm şekilleri farklıdır. Yaşamları anlatılan üç kadın da idealleri için çabalamıştır.
Aleksandra’lar yaşasın! Etek de giyebilsinler…
Aleksandra Kollontay; yalnızca kadın da değil, insan olarak kendini yeniden yarattı. Lenin hükümetinde tek kadın bakan olan Aleksandra’nın birçok talebi vardı. Talepler, insanların hayatlarını iyileştirmeye yönelikti. Bir tek kadının sayesinde homoseksüellik ve kürtaj suç olmaktan çıktı. Kadına ait olan bir hakkı, yine kendisine vermek için çabaladı. Belki cinsel kimliği, toplumun geneline uygun olarak görülüyordu. O sadece kendini ilgilendiren talepleri değil, dünyanın tamamını ilgilendiren sorunların çözümü için çalışıyordu. Tam bu özelliği nedeni ile yalnızca kadın olarak görülemezdi. Hiçbir kadın yalnızca ‘kadın’ olarak görülmemeliydi. Kadınların oy kullanma hakkı ve ücretlerde eşitlik, parasız çocuk bakım evleri ve kolektif çamaşırhaneler için de uzun süre çalıştı ve sonunda başardı. Yıllar geçtikten sonra Stalin devrimin tamamına yoğun bir darbe uyguladı, Aleksanra, kurtulmayı başardı. Bir daha asla o eski kadın olamadığını söylenir.
Rosa Luxemburg 1919 – Berlin.
Kadınların dünyalarını onlara bırakmayın. Herkesin dünyası kendine özgü olmalıdır. Rosa Luxemburg Alman, Marksist filozof ve devrimcidir. Henüz 18 yaşındayken içinde bulunduğu gruplar ve politik görüşü nedeniyle İsviçre’ye kaçmak zorunda kalan Rosa, Zürih üniversitesinde eğitim görmüştür. Felsefe, tarih, politika ve ekonomi öğreniminden sonra sosyalist parlamentoya girmiştir. Rosa Luxemberg hakkında yazılan genel bilgiler böyledir. Rosa Luxemburg, özgürlük ve adalet için kimsenin feda edilmek zorunda kalmayacağı bir dünya istiyordu. Katiller Rosa’yı dipçik darbeleri ile öldürüp bir kanalın sularına attılar.
Herhangi Bir Kadın
Silvina Parodi, konuşmak için hakları olduğunu düşünen bir kadın olarak, fikirlerini savunmak istedi. Güvenlik güçleri tarafından aranırken, arkadaşının şikâyeti üzerine yakalandı ve henüz 20 yaşında öldürülen bir üniversite öğrencisi olarak hafızalara yerleşti. Sonunda, Silvina Parodi, sevilmeyen bir öğrenci olarak, ortadan kaybolan binlerce kadından biri olarak kaldı. En iyi arkadaşı olan Cecilia 2008 yılında mahkeme önünde tanıklık ederken, karakolda maruz kaldığı işkenceleri anlattı ve her gün yaşadığı acıya dayanamayarak Silvina’nın adını kendisinin verdiğini açıklamış.
‘’Ben yaptım. Cellatları Silvina’nın yaşadığı eve bizzat ben götürdüm. Onu tekme tokat çıkardıklarını gördüm.’’
Mahkeme çıkışında birisi yanına yaklaşmış ve kısık bir sesle ona sormuş; ‘’ Peki, bu olaydan sonra yaşamaya nasıl devam edebildiniz?’’
Kadın daha kısık bir sesle yanıtlamış;
‘’Yaşadığımı size kim söyledi?’’ ✪