İslam, barbarlıklarından henüz arınmamış toplumların metalara, sembollere, kozmetik unsurlara üst düzey vasıflar yükleyip onları putlaştıracağını bildiğinden, Müslüman toplumlar resim, heykel gibi görsel sanatlara ilgilerini bastırmışlardır. Müslümanlar ebru, tezhip, minyatür ve benzeri sanatlarla kendi ruhunun görsel ihtiyaçlarını karşılaşsa da heykele dair herhangi bir ilgi doğmamış, heykele akıtılacak enerji mimariyle kendini gündelik yapılar üzerinde göstermiştir. Bu yüzden İslam dünyasında Osmanlılar’ın modernleşme dönemine kadar batı tipi resimlere pek rastlamayız. Dönemin ilk örnekleri de bünyelerinde sanatsal bir derinlikten ziyade, basit bir taklit etme kaygısının ağırlığını taşırlar.
1950’li yıllarda iki sanat tarihçimiz Mazhar İpşiroğlu ve Sebahattin Eyüboğlu, Topkapı Sarayı kitaplığında “Fatih Albümleri”ni incelerken, altında Mehmet Siyah Kalem imzası bulunan eserlerle karşılaştılar. İşte bu ilk paragrafta belirttiklerimizin muhtevasına göre aykırı kaçacak bir istisnanın açığa çıktığı gündür. Bulunan bu resimler alışılagelmiş İslam minyatürlerinden gerek yapım usulü, gerekse muhtevaları açısından çok farklıdır. Sanat tarihçileri eserlerin bu özelliklerini göz önüne alarak eserleri Orta Asya Türk Geleneği, İslam, Şamanizm temellerinde değerlendirmeye çalışırlar. Eserlerin 15. yy’la aitliğinin kesinleşmesiyle bu teori sağlamlık kazanır. İlginç olanı ise resimlerin rulolar halinde saklanmış olmasıdır. Bu basit görünen ayrıntı biyografisi hakkında pek bir şey bilmediğimiz ressamın yaşantısı hakkında garip bir ipucu verir. Ressam muhtemelen Türkistan coğrafyasında göçebe yaşayan gruplarla gezen bir göçer veya gezgindir. Bir göçer için resimlerini en uygun saklama biçimi elbette rulolamaktır.
Bir iddiaya göre de ressam bir meddahtır ve resimlerini anlatısının gerçekçiliğini artırmak amacıyla, anlatı esnasında açabilmek amacıyla rulolamıştır. Hakkında daha fazla kesin bilgimiz yoktur. Eğer resimlerinin altına Arap harfleriyle ismini yazmasaydı “(Kâr-ı Mehmet (ya da Muhammed) Siyah Kalem (Mehmet Siyah Kalem’in eseri)” onu da bilemeyecektik. Ünlü Tarihçi Zeki Velidi Togan’ın iddiasına göre ressamın Heratlı Muhammed Nakkaş veya Bahşi Uygur olduğunu iddia etmiştir. Timurlu devri kaynaklarına göre el hac Muhammed Nakkaş veya Bahşi Uygur belki Uygur ülkesinden gelerek son yıllarda Herat’a yerleşmiş ve orada kendisi gibi Uygur asıllı Mir Ali Şir Nevai’nin kütüphanecisi olmuştur. Daha sonra Bediüzzaman Mirza’nın hizmetine girerek Irak’a oradan Hicaz’a giderek hacılık unvanı almış ve 1507’de Herat’ta ölmüştür.
Birçok kaynak resimlerin Yavuz’un Tebriz seferindeki ganimetler arasında olduğu ifade edilir. İpek ve parşömen üzerine çizilmiş resimler Osmanlıların eline geçince tek tek kesilerek albümlere yerleştirilmiş ve bu şekilde resimlerin kapsadığı bazı bölümler kaybolarak hikâyelerin bütünlüğü hakkındaki yapı zarar görmüştür.
Resim ve ressamlar hakkında çok engin bir insan değilimdir ama “resim izlemek” gündelik vazgeçilmezlerim arasındadır. Bu eylem en az sürükleyici bir roman okumak kadar eğlenceli, ağır bir şiiri incelemek kadar derinleştiricidir. Siyahkalem’le ilk karşılaşmamda onun niteliğine dair bir şey çözümleyememiştim kafamda ama hakkındaki iddiaları okuyunca onun gerçek bir derinliğe sahip olduğunu hissettim. Boyalarıyla oluşturduğu her bir unsur gizem ve anlaşılmışlıkla örülü bir dünyanın parçalarıydı ve her bir resmi yaşadığı bozkırlar kadar engindi. YKY, Taşkent galerisindeki sergi şimdiye kadar ziyaret ettiğim en büyüleyici resim sergisiydi. Siyahkalem hakkındaki iddiaları fazla umursamak istemiyorum çünkü her biri anlama konusundaki bir yetersizliği kurtarma kaygısıyla ucundan tutulmuş fikirler gibi geliyor. Siyahkalem’in tarihin en gizemli köşesine sinmiş bir dünyası var ve muhteşemliği bilinmezliğinden geliyor.
Aslında benim gibi günümüz şaşkınları için en iyi yaklaşım hiçbir yorum yapmadan onu izlemek. Aradığımız yaşam tarzının üzerinde yeşerdiği ve unsurlarının her biri ayrı birer ruha dönüşmüş tarihsel bir derinlik Siyahkalem. Belki kendisini bunaltmış gerçekleri cin, ifrit, seyis kılığında kağıtlara kazımış bir şaşkın derviş, belki de kendisinin farkına beş yüzyıl sonra varılacağını bilen bir kahin deli. ✪