Çok şey anlatan çizgilerin, az şey susan kırmızının ressamı…
Bir yazarın dünyası için ressamlar ve resimleri, ihtiyacı olan içsel yoğunluğu sağlaması bakımından azımsanmayacak bir önem arz eder ki edebiyatın sinemayla olduğu gibi resimle de bir aile ilişkisi vardır. Herhangi bir resimde, herhangi bir öykü veya şiir gibi bünyesinde çeşitli simgelerle niteliği gizlenmiş bir dünya taşır. Bu sebeple bir öyküyü okumak, bir şiiri sindirmekle bir resme dalıp onun derinliğindeki dünya ile hemhal olmak çok farklı bir şey değildir aslında. Belki bu yüzden yazarların kalemleri güçlerini birazda ressamların fırçalarından alır.
Türkiye resim konusunda hatırı sayılır bir birikime sahip olsa da bu nadide sanat yeteri ölçüde popülerleşememiştir. Bunun çeşitli sosyal sebepleri olsa da resim sanatının ülke elitleri arasında hatırı sayılır bir yer edinmiş olması sevindiricidir. Resmin popülerleşememesi aslında aydın-sanat ikileminin olağan bir sonucudur çünkü aydın çevrede bulamadığı aykırılığa resim sanatının hırçınlığı içerisinde doyar. Sokaktaki tekdüzelik ve okuldaki farklıyı aramaya dair çabaların yadırganmışlığı, özellikle de yazarlığı kafasına koymuş birçok kimseyi sanat galerine, katalog raflarına ve sanal müzelere sürükler.
Ben kendi yolculuğuma İbrahim Çallı ile başladım ve renklerinin arasına sıkıştırdığı dünya kendi imgelemlerimi oluşturma konusunda amiyane tabirle elimden tuttu. Ardından Siyahkalem’in ifritleri, grotesk varlıkları geçmişin zor fark edilen gizemleri ile şimdinin yakaya yapışan katı gerçekleriyle aynı sayfada koşuşturmamı sağladı. Abidin Dino’ysa ustalıkla kâğıtlara aktardığı disiplinli acıyı kelimelerle nasıl şekillendirmem gerektiğine dair bir uzak öğretmen oldu. Bu adamların ortak özellikleri sadece kalemlerinin değil, yaşamlarının ucundan da bir sanat adamı gibi tutunmuş olmalarıydı. İşte resimli dünyanın içinde devam eden yolculuğumda rastladığım derinliklerden biri özellikle kırmızıyı kâğıtlar üzerinde somutlaştırılmış bir büyü gibi kullanan Renan Kaleli’ydi.
Kaleli resim çalışmalarına Amerika’da bulunduğu dönemde Prof. Bressler’in atölyesinde grafik-desen tipi çalışmalarla başlamış. Ardından bu çalışmaları kâğıt ve karton üstüne suluboya, çini mürekkebi ve kolâjlarla devam ederken ana imgelerini ağaçlar ve imgeler olarak şekillendirmiş. Devamında tuval üzerine akrilik ve yağlıboya kullanan ressam manzara ve hayvan figürleriyle unsur dünyasını genişletmiş.
Kaleli desenlerinde yansıttığı girift dünya ile karşılaştığım en güçlü çizgisel imge bütünlüklerinden birine dalmamı sağladı. İlk çalışmaları olan bu eserlerde geometriyi anarşize etme konusundaki ustalığı bir sınırları olabildiğince aşma çabasının duygulaşarak kağıda taşmasının ürünü. Bu ürünlerin işaret ettiği süreci zaten kısa süre sonra sağlıkla sürdürmüş.
Gelecek zamanlarda vereceği eserlerde desen bazlı bu ustalığı çeşitli eserlerinde satranç öğesi halinde devşirerek özgün bir kurgu yakalamayı başarmış. Zamanla bu desen tutkusu özellikle Küba gezisinden sonra, bu ülkede edindiği izlenimlerin pozitif şekillendiriciliği ile kırmızı konusunda hatırı sayılır bir ustalığa dönüşmüş.
Kaleli şimdiye kadar 5 adet sergiye imza atmış ve çalışmalarını hala titizlikle sürdüren bir ressam. Hala hayatta olması üretime dair canlılığını her geçen gün pekiştirerek koruması özellikle genç ressam adayları için büyük bir şans çünkü gerçekten Kaleli’den sanata ve sanatçılığa dair öğrenecekleri çok şey var.
Kaleli’nin diğer çalışmaları için: 1 ve 2.
[simpleviewer=41,500,600] ✪