Baba Zula – İstanbul Sokakları (2024)

Bu albüm, İstanbul’un sadece bir şehir değil, yaşayan, nefes alan ve karmaşık bir ruh hali olduğunu işitsel bir deneyimle ortaya koyuyor.


İstanbul Sokakları albümü, klasik bir “şehre aşk mektubu” klişesinin çok ötesinde; bir zamanlar Beyoğlu’nda, kitabın ve sinemanın nabzında dolaşan anlatıların mirasçısı gibi. Dinleyici albümle birlikte İstanbul’un düşünülmüş ama asla sterilleştirilmemiş gerçekliğine giriyor: eski tren anonslarının flu fona karıştığı, melodik bir karmaşa ve ses eklenmiş hayatın, gündelik şehir gürültüsüne ses olan bir işitsel yolculuk.

Bütün bu hikâyenin odağında, şehrin geçmişine nostaljiyle sıkışmak yerine, hem sokakta hem de metropolün yeni düzeninde var olmanın acı-ironik ağırlığı yatıyor. “Arsız Saksağan” gibi parçalarda toplumsal eleştirinin doğrudan, “Yaprakların Arasından”da ise güneşin ve betonun iç içe geçtiği birhalde, hem kişisel hem toplumsal bir sıkışmışlık anlatılıyor. Albüm, dinleyiciyi meditatif bir huzura davet etmiyor, aksine kimi yerde sarsıyor; modern şehirlerin boğucu gerçekliğine dair bir çeşit trans hali sunuyor.

Son parçada ise o karmaşanın, kamusal hayatın gürültüsünden sıyrılıp, özel ve naif bir iç sesle tamamlanıyor. İstanbul Sokakları, şehrin tarihsel ve güncel bütün parçalarını elinde tutanlar için bir ev hissiyle sonlanıyor; edebiyatın ve karikatürün yankısını, melankolinin ve mizahın gölgesini üzerinde taşıyor. ✪