“Eğer istediğim an
intihar edebileceğimi bilmesem,
bu hayat içerisinde kendimi gerçekten
kapana kısılmış hissederdim“
Dünyanın bambaşka bir yöne gittiği, gençliğin yerinde duramadığı, isyan ettiği ya da sadece kafa bulduğu 60’lı yıllar… Almanya’da Kızıl Ordu fraksiyonu, İtalya’da Kızıl Tugaylar, ülkemizde Dev-Genç ve Amerika’da Çiçek Çocukları. Her yerde farklı şekillerde de olsa aynı duygular ve bıkkınlıkla otoriteye, iktidara, aileye yani onları boyunduruk altına alanlara karşı mücadele ediyorlardı. İlham kaynakları kitaplar, gerillalar, filmler, alkol ve uyuşturucular.
Bu isyanın kabardığı ve doruk noktasına ulaştığı ’68 yılından önce ise Amerika diğer ülkelerden daha hareketli bir kitlesel gençlik hareketiyle çalkalanıyordu. Evlerinden ayrılan, müziğe, kimyasallara, şiire ve aşka kafayı takmış yüzbinlerce genç, tüm ülkeyi baştan sona gezerek alternatif yaşam alanları oluşturup bambaşka bir hayat tarzını Amerikan kültürüne yerleştirmenin çabası içindeydiler. Böyle bir ortamdan medyanın da etkilenmemesi olanaksızdı. O zamanlarda kimsenin tanımadığı, yerel gazetelerde spor muhabirliği yaparak hayata tutunmaya çalışan Hunter S. Thompson, birkaç yıl içinde yepyeni bir gazetecilik anlayışı yaratacak ve tüm isyankarların takip ettiği bir yazar haline gelicekti.
Kafası sürekli dumanlı gezen, elinden sigarasını ve bira şişesini düşürmeyen Thompson, çalıştığı tüm gazete ve dergilerden kovulunca, o zamanların en azılı çetesi Hells Angels’la beraber uzun bir yolculuğa çıkar ve bir yıl sonra “Cehennem Melekleri: Tuhaf ve korkunç bir destan” adlı bir yazı dizisi kaleme alır. Bu dizi-haberden sonra bir anda tüm gözleri üstüne çeken Thompson, bilinçli bir şekilde yeni bir haber anlayışıyla geçmişin tüm gazetecilik putlarını birer birer devirmeye başlar. Kaleme aldığı haberlerde konudan sık sık uzaklaşan, kişisel uyuşturucu deneyimlerini ve seks maceralarını ayrıntılarıyla anlatan Hunter, editörü Bill Cardoso’nun adlandırmasıyla Gonzo tarzı gazeteciliği hayata geçirmiştir artık.
Tüm dünyada isminin tanınmasını ise ’72 yılında yazdığı “Las Vegas’ta Korku ve Nefret” romanına borçludur. Yakın arkadaşı ve avukatı, Oscar Zeta Acosta ile yüklü miktarda alkol ve uyuşturucuyla birlikte kiraladıkları otomobille, bir haber için gittikleri Las Vegas’ta başından geçenleri kaleme alan Thompson kitabıyla birlikte “Amerikan Rüyası”na sıkı bir yumruk indirmiştir. Artık çiçek çocukları yoktur. Mutlu bir gelecek kurulamamıştır. Bencillik, hırs, adaletsizlik ve egoizm insan ilişkilerini belirleyen esas unsurlar olmuştur. Thompson ve arkadaşı, tüm bu ümitsizliğe alkol ve kimyasallarla dayanabiliyor ve dünyanın daha da kötüye gideceğini biliyorlardı.
Dr. Gonzo herzaman bu gerçeği aklının bir kenarında tutarak yaşadı. “İstediği an intihar edebileceğini” bilmesi belki de onu uzun yıllar ayakta tuttu. İnsanları sevdi ama onlara asla güvenmedi. Doğruyu bulmak için yalan söylemekten çekinmedi. 20 şubat 2005’de son sigarasını tüttürüp kafasına bir kurşun sıkarken de bizlere son bir not bıraktı…
✪