Tutunacak çok çok çok ufak şeyler


“a world wondered full” ile söyleşi
Chiang Rai, Tayland
BandcampFacebookTwitterInstagram

“Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya”
_ Gülten Akın


Siyaseten angaje veya direniş kavramlarına sahip müzik dahi kaçınılmaz olarak hâlâ bir metadır. Yine de bu bize kitleler için eğlence alanından uzak duranlar için kazmaya ihtiyaç duyduğumuzu unutturmaz veya unutturmamalı. a wondered full, Tayland’dan bir post rock grubu ve güçlü bir siyasi yanları var. Belli bir noktaya kadar gizemli bir tavır takınmış modern post rock gruplarından biri gibi görünseler de cevaplardan da anlaşılacağı üzere dayanışmanın tam ortasındalar. Bir pazar yerindeki “gerilla performansı” örneğini ele alalım, gelenekten hareket edip bir yol açmaya çalışıyorlar. Ayrıca, insan hakları için mücadele eden insanların korkunç acılarını alıp bir şekilde tüketilebilir hale getirmemeye dikkat ettiklerini fark ettik.

Isaan halkının acılarından, Tayland monarşisinin komünist katliamına, yerel enstrümanların tutuculuğa karşı direnişinden Apichatpong Weerasethaku’nun yalnızlığına. İlk sözü alan Gülten Akın, son sözü söylüyor. Üyelerinin altını çizdiği gibi, birbirimize tutunmalı, umudu küçük şeylerde görmeliyiz , ortak bir tarihi paylaşmak için.

Barış Yarsel


[Futuristika!] Müziğinizi yaratmanın sizin için en zor olduğunu düşündüğünüz yanı ne oldu? Bu engellere nasıl direndiniz?

COREY: Şahsen benim için en büyük engel kendi akıl sağlığım ve yıllar boyunca sürekli değişen yaşam koşullarımdı. Yaptığım şeye inanmak ve sevdiğim şeyi inandığım insanlarla yapmak istiyorum. Mümkün olduğunca dürüst ve zarif bir hayat yaşamak istiyorum. Uzun zaman önce, müzik de dahil olmak üzere hayatımın bu yönünü desteklemeyen bir şeyin muhtemelen hayatıma ait olmadığı sonucuna vardım. Müzik beni insan olarak daha sağlıklı ve eksiksiz yapmıyorsa, o zaman artık yapmak istemem. Hayatımın bu nedenle uzaklaştığım geçmiş yönleri var. Müzik ve sesin hâlâ yaşamımın inanılmaz destekleyici yönleri olmasından tabii ki memnunum.

THOMAS: Muhtemelen benim için en büyük zorluk zaman bulmak ve başlamaktı. Bir kere başladıktan sonra durmak genellikle daha büyük bir zorluk çünkü her zaman yapacak başka bir şey var ─deneyecek başka bir şey. Şansım yaver giderse günün çoğunu yemek yemeden geçiririm. Olumlu bir geri bildirim döngüsü gibi. Kafamda ne kadar uzun süre kalırsam, kendimi daha fazla kalmaya mecbur hissediyorum. Ayrıca, günlük yaşam sorumlulukları ile yönetilmesi zor bir müzik yaratmak arasında gerçek bir dengeleme eylemi var. Hayatımda daha fazla sorumluluk üstlendikçe, bu dengeyi yönetme yeteneği zorlaştı. Son zamanlarda, okula tam zamanlı döndüm ve yarı zamanlı normal bir işte çalışıyorum ve bu müzik yaratmak için harcadığım zamanımı berbat ediyor. Bazen bu engellere dayanamıyorum. Çoğunlukla, sahip olduğum sorumluluklardan yararlanmaya çalışıyorum. Şu anda derslere gömülmüş durumdayım ve şu anda üzerinde çalıştığımız kayıt için biraz daha çalışma yapmaya çalışıyorum. Bu zamanlar yeterince sık belirmiyor, bu yüzden müziğe derinlemesine dalış yapabilmek için elimde çok az şey olduğundan emin olmalıyım.

[bandcamp width=600 height=230 album=3484599771 size=large bgcol=333333 linkcol=ffffff artwork=small]

Çalışmalarınıza neler ilham veriyor? Bize göre güzel bir biçimde karanlık. Tarzınız hep böyle miydi, yoksa nasıl gelişim gösterdi?

COREY: Sadece katkıda bulunduğum şeyler hakkında konuşabilirim. AWWF için yaptığım çalışmalar doğrudan günlük hayatımdan gelmekte ve her zaman bu şekilde biçimlendi. Uzun zamandır etrafımdaki sesleri alan kaydedicilerine kaydetme ve çeşitli medya türlerinde gördüğüm/duyduğum şeyleri belgeleme alışkanlığım vardı. Olayları hafifçe aktarmak gerekirse, bence oldukça kasvetli bir dönemden geçiyoruz. Yine, sadece Tayland’da yıllardır askeri diktatörlük yönetimi altında yaşadığımız ve Tayland monarşi kraliyet ailesi tarafından desteklenen yaşam durumum hakkında konuşabilirim. Eğer birisi doğrudan veya dolaylı olarak kraliyet ailesine karşı bir şey söylerse, o zaman “Lèse – majesté / Hükümdara Hakaret” yasasıyla suçlanma riskine giriyor ve ordu da bunu kendi çıkarları için kullanmakta.

Tayland Ceza Kanunu’nun 112. Maddesi, krala, kraliçeye, varise, variseye veya naibe dönük itibarsızlaştırmanın, hakaret etmenin veya tehdit etmenin yasadışı olduğunu belirtmektedir. En son 22 Mayıs 2014’te hükümeti deviren ve o zamandan beri demokrasiyi baltalamak için kraliyet ailesine katılan ordu, bu yasanın (ve ordunun atadığı hükümet tarafından sürekli olarak hazırlanan ve geçirilen diğer birçok yasanın) seçkinler için kendi vizyonlarındaki Tayland’ı oluşturmak için kullanılmasında suç ortağı olmuştur. Şimdiye kadar bunu devlet destekli suikast, yolsuzluk, barışçıl protestoculara karşı polis şiddeti, insan hakları ihlalleri, konuşma ve her türlü medyayı sansürleme, özgür ve adil seçimleri bastırma ve sayısız eylemle yaptılar. Myanmar’daki komşularımız da hükümeti deviren ordularıyla benzer gerçeklerle karşı karşıyalar. Burada insanlar kayboluyor ve birileri hapishanelerde çürüyor. Buradaki birçok insan için karanlık zamanlar bunlar. Ama kendi bakış açımdan konuşursak, çok fazla güzellik de var, çok fazla istismara rağmen, hâlâ ayakta durmanın ve devam etmenin yollarını bulan güzellikler, hatta ölümden sonra bile. Bunda umut buluyorum. Küçük şeylerde umut. Çünkü elimizdeki tek şey bu. Bizim diyebileceğimiz, birbirimizle paylaşabileceğimiz ve birbirimizi korumaya ve birbirimizle paylaşmaya çalışabileceğimiz gerçekten, gerçekten, gerçekten, gerçekten küçük şeyler. Devlet birçok şeyi elinden alabilir ama dövülemeyecek, vurulamayacak ya da boğulamayacak bazı şeyler vardır. Bunlar beni ilgilendiren şeyler. Ve bunlar şu anda müzik hakkında nasıl düşündüğümü ve icra ettiğimi ve daha da önemlisi şu anda hayatımda nasıl yol almaya çalıştığımı gösteren şeyler.

THOMAS: Evet, tarzımız her zaman oldukça karanlık olmuştur. Bilinçli olarak “Evet, yaşamın karanlık yönlerine odaklanalım” diyen bir projeye girdiğimiz olmadı, ancak genellikle bu şekilde ortaya çıkıyor. Temalar, her birimizin içinde yaşadığı ve yürüdüğü dünyadan geliyor gibi görünüyor. Bir noktada, projenin yönü konusunda işler daha tutarlı hale geldikten sonra, albümde gerçekte neler olduğunu tartışır ve odaklanırız. Genelde daha karanlık şeylerdir. Karanlığı kutsamıyoruz çünkü bence bu gerçekten ortaya koymamız gereken bir şey değil, ama bence insanların nadiren düşünmek veya dünyada olduğunu kabul etmek istedikleri birçok zor temayla yüzleşmekle ilgili. Kimse karanlığa o bakışı atmak istemez ama perdenin arkasında neler olduğunu görmek gerekir. Birçok yönden arındırıcıdır. Bir kayıp için yas tutmak gibi bir şey. Gerçekten dışarı çıkmasına izin vermezsen, seni içten içe yer.

Godspeed You! Black Emperor’un bariz bir etkisi olduğu aşikâr. Müziğiniz üzerinde bariz olmayan etkiler neler?

COREY: AWWF’NİN tüm mevcut ve geçmiş üyeleri bana müzik ve yaşam hakkında çok şey öğretti. Klasik müzik ve film (ve film müziği) muhtemelen yaratıcı düzeyde benim için en etkili olanlardır. “Arvo Pärt – Tabula rasa“, tuhaf veya hayal kırıklığına uğramadan kelimelere dökmeyi bilmediğim şekillerde beni etkilemekten ve şaşırtmaktan asla vazgeçmeyen, tekrar tekrar geri döndüğüm tek eser.

Film için, “Last Life In the Universe” benim hayatıma ayna tutmak gibi.

Şu anki etki için, arkadaşım Olin’in projesi “Bare Wire Son”, “Off Black” adında yeni bir albüm çıkarıyor. Olin’in sesle çalışma şekli ve bu konudaki düşünceleri kendi yöntemlerimle çalışma şeklimi de çok etkiledi. Benim çoğu zaman yaptığımdan çok daha farklı bir açıdan yaklaşıyor ve süreçleri hakkında derinlemesine tartışabilmek bana çok yardımcı oluyor. Sağlam insandır.

THOMAS: Dürüst olmak gerekirse, anında tatmin edici olmayan müzik yapan biri için −en azından geleneksel bir şekilde− gerçekten anında tatmin edici birçok müzik dinliyorum ve bunlardan etkileniyorum. Bir sürü Peder John Misty, Bonobo, bir sürü Lofi kaseti, Boards of Canada. Ağırlıklı olarak post rock yazan biri için çok fazla düşük tempolu ve beat odaklı müzik. Dinlediğim müziklerde arada sırada küçük şeyler duyacağım ve bunları beynimde tutmaya çalışacağım ve onları bizim müzik tarzımıza göre değiştirmeye çalışacağım unsurlar oluyor. Şu anda üzerinde çalıştığımız albümde, Bohren & der Club of Gore ve The Kilimanjaro Darkjazz Ensemble gibi doom caz sanatçılarından daha çok etkileniyorum. Tipik akışımız haline gelen yapılar üzerine inşa etmek yerine atmosfer ve ruh halleri yaratmaya çalışıyorum. Oneohtrix Point’in “Love in the Time of Lexapro” parçasını kanalize etmeye çalıştığım bölümler var. Bu benim için uzun zamandır tekrarlanan bir süreç. Grails’in “Burden of Hope”undaki hislerini takip etmeye ve bunu müziğimize yoğunlaştırmaya çalışıyorum. Muhtemelen asla doğru yapamayacağım bir şey.

Tayland dışında (ve belki orada) müziğinize tepkiler nasıl?

COREY: Çoğunlukla, duyduğumuz az şey olsa da genelde olumlu görünüyor. Tayland içinde veya dışında çok popüler değiliz ve en başından beri kimin fark ettiğine veya diğer insanlara nasıl ulaştığına bakmaksızın, sahip olduğumuz küçük kaynaklar veya destekle ilgilendiğimiz şeyleri en iyi şekilde yapmaya odaklandık. Kaynakların da izin verdiği şekilde daha kaliteli sonuçlar elde etmemize yardımcı olacak detayları geliştirmeye ve yavaş yavaş inşa etmeye devam etmeyi sürdürdük. Ancak, yapılan şeyler için hangi ekipmana veya ilgiye mazhar olursak olalım, o anda hayatta nelerle baş ediyorsak o durumdan elimizden gelen en iyi biçimde yararlanmanın yolunu bulmaya devam edeceğiz. Hep birlikte çalmak istiyorsak, bunu yapmanın bir yolunu bulacağız ve yaptığımız şey için dışarıdan ne beklendiğine bakılmaksızın bunu hepimiz için mantıklı bir şekilde yapacağız. İlk günden beri bu zihniyetle çalıştık ve günümüze kadar devam ettik.

THOMAS: Çoğunlukla, bizi dinleyen insanlar genel olarak hoşlanıyor gibi görünüyor. Geniş bir insan kitlesi için müzik yapmıyoruz kesinlikle. Yani bizi bulan insanlar genellikle bizim gibi şeyler arayanlar. Müziğimizi yağmalayan, torrent’e atan birkaç Rus bulduk. Sanırım Ruslar bedavaya dağıtacak kadar kazıyorlar mevzuyu. Aldığım tepkilere göre müzik ya sev ya da nefret et tarzı bir şey. Birçok insan müziğin kulağa hoş gelmesi gerektiği gibi bir fikre sahip ve daha gürültülü sesleri duyduklarında anında kapatıyorlar kendilerini. Genel olarak, bu konuda çok fazla şikâyet duymadım, bu yüzden doğru bir şey yaptığımızı düşünüyorum.

Bir pazar yerinde testere (Saw U) çaldığınızı gördük (Türkiye’de çok tanıdık bir halk çalgısı var, “kemençe” isimli, ama biraz daha yumuşak bir ses çıkarıyor). Bu da akla şu soruyu getiriyor: Türkiye, Tayland ve diğerleri gibi askeri darbe geçmişi olan ülkelerde halk müziğinin direnişe araç olduğu görülüyor. Deneyimlerinize dayanarak bu konuda ne diyorsunuz? Tüm baskıcı politikaların desteğini veya haklarını “halklardan” aldığını düşündüğünüzde, insanların devrimci müzikle ilişkisini/veya desteğini nasıl görüyorsunuz?

https://www.facebook.com/watch/?v=718154132403201

COREY: Saw U’yu çalan benim. Bence Tayland, geleneksel Tayland enstrümanlarıyla genç Tayland nesli arasındaki ilişkinin şimdi açıkça toplumun birçok alanında gözüken derin bir yarılmayı yansıtması açısından ilginç. Çoğu Taylandlı Saw U’ya bakar ve bunun hiç de havalı olmadığını düşünür, neredeyse utanç verici antika bir şekilde veya orada moderniteyle ilgisi olmayan bir nesne görürler. Ve bu bakış açısının iyi bir nedeni var aslında. Tayland geleneksel müziğinde, geleneksel normlardan sapmaya, beklenen yapı/tasarım enstrümanlarında değişiklik yapmaya vb. çoğu geleneksel eğitimli Taylandlı müzisyen tarafından asla izin verilmez veya bunlar tolere edilmez. Geleneksel çalgıları diğer müzik türlerinde çalmak için kullanmak kadar basit bir şey bile son derece nadirdir. Eski neslin bu ‘kapıyı tutma’ zihniyeti, buradaki gençler için geleneksel Tayland enstrümanlarının kafasına sıkılmış mermi olmuştur. Eski Taylandlılar, genç neslin Saw U gibi bir şeyin kendileri için ne gibi bir değere sahip olabileceğini ve bu değerin korunmaya değer olup olmadığını keşfetmesine ve böylece gelecek nesillere geçirmesine izin vermeyi tamamen ve tamamen reddediyorlar. Genç nesil gerçekten kendi yaşamlarıyla ilgili kendi değerlerini ve kıymetlerini bulabilseydi, o zaman devam eden ve büyüyen geleneğin canlı bir kültürü olurdu. Ama bunun yerine, bu enstrümanlarda esnekliğin çok az veya hiç yer olmayan biçimde, ancak çok özel bir işlev için çok hassas bir şekilde çalınması gerektiği burada herkesin kafasına kazındı durdu.

Bu nedenle, müzik yoluyla yansıtılan insanların ‘sesi’ hakkındaki sorunuza geri döndüğümüzde, buradaki ‘halkın’ doğrudan ABD protesto hareketlerinden ödünç aldıkları sesler var ve çoğu zaman çalınan akustik gitarlardan veya benzerlerinden oluşuyor. Rap ve Hip Hop, genç Taylandlıların da ilgisini çeken bir diğer biçim, çünkü eski nesillerden ve geleneklerden etkilenen katı ifadelere kıyasla özgürleştirici olarak görülüyor. Myanmar gençliği de bu müzik biçimini benimsemiş durumda. Bahsettiğim üslubu anlamak için orduya karşı verdikleri mücadelenin marşı haline gelen bu şarkıyı dinleyebilirsiniz:

https://www.facebook.com/watch/?v=246426723851418

Saw U çalmayı uzun çalışma saatleri boyunca geceleri küçük odamda tek başıma, zamanımı kendi başıma harcayıp öğrendim. Amacımın ne tür bir müzik çalmak olduğunu bilen biri olsaydı, şimdi çaldığım gibi kullanmayı amaçladığımı bilen biri, toplumdaki hiç kimseden herhangi bir destek bulamazdım. Tayland geleneğini sıkı bir şekilde takip etmek ve bu geleneğe saygılarımı sunmak istiyormuş gibi davranmak zorunda kalacaktım, ki bunların çoğu kraliyet ailesi ve milliyetçilik veya hiper muhafazakârlık ve/veya din üzerine yoğunlaşmıştı. Ben de kendi kendime öğrendim. Kendi şartlarımla. Ve Tayland’daki diğer tüm ‘geleneksel’ sanatlar gibi, bilgiyi açıkça paylaşmayı reddetme kültürü var ve sürekli olarak onu hak etmediği düşünülen insanların (genellikle alt sınıfların/“ahlaksızların” veya bazı durumlarda Tayland kültürünün bazı alanları için kadınların) çalmasını engellemeye, onu “korumaya” çalışıyorlar, bu yaygın uygulama nedeniyle nasıl öğreneceğiniz hakkında neredeyse hiç bilgi yok.

Kolayca keman veya başka bir klasik enstrüman çalabilirdim, ancak söylediğim baskıya doğrudan karşı çıkmak için geleneksel Tayland enstrümanlarını çalmada mümkün olduğunca ustalaşmayı bilinçli biçimde istedim. Bunu, buradaki birçok kültür seviyesiyle ilgili olarak hissettiğim birçok duygunun sembolü olarak görüyorum. Ayrıca Taylandlılar için beni canlı izlemek ve onunla yaptığım müziği çalmak/kaydetmek şaşırtıcı oluyor. Bu konu hakkında uzun süre konuşabilirim, çünkü benim için gerçekten önemli ve birçok yönden kritik, bu yüzden metinde bunun için çok fazla yer kaplıyorsam özür dilerim. Bu nedenle, son derece uzun bir süredir burada geleneksel Tayland enstrümanlarıyla ilgili olarak, politik olsun olmasın, sınırları zorlayan veya aşan, neredeyse yeni bir şey çıkmıyor. Bu konuda düşünebildiğim tek istisna Isaan müziği olabilir, çünkü genellikle alenen protesto etmek için kullandıkları enstrümanlarıyla (Phin, Khan, vb.) çok gururlu ve açıktır, ancak aynı zamanda Tayland’ın geri kalanından alt sınıf vatandaş olarak etiketlenmiş çok acımasız bir ırkçılığın kurbanlarıdır.

Isaan halkının mücadelesini ve müziğini detaylandırabilir misiniz?

COREY: Isaan halkının Tayland’daki mücadelesi uzun yıllardır devam ediyor. Öncelikle Isaan olmadığımı ve bu nedenle mücadeleleri adına resmen konuşamayacağımı ve konuşmak istemediğimi belirtmek isterim. Ama halklarının tarihiyle ilgili görüşlerimi kendi bakış açımdan paylaşabilirim. Isaan halkının yıllardır susturulduğu ve ‘adlarına konuşulduğu’ gerçeğini göz önünde bulundurarak, kültürlerine veya geleneklerine saygısızlık etmek veya samimiyetsiz görünmek istemediğimi açıklığa kavuşturmak isterim. Tarihlerini anlamadan Isaan müziğinden ya da herhangi bir sanattan bahsedebileceğinizi sanmıyorum.

Geçmişte, şimdi ‘Isaan’ olarak etiketlenen bölge, çoğu zaman istikrarsız, etrafındaki hemen herkes tarafından fethedilen veya tahrip edilen bir yerdi. Tayland monarşisinin Tayland’ı tek bir halk haline getirmeye çalıştığı tarih döneminde Isaan’a korkunç davranıldı. Isaan halkının mücadelesini anlamak için, toprakların çoğunun verimli olmadığını ve toprağın yüksek seviyelerde tuz içerdiğini, bunun da onu çoğu tarımsal süreç için işe yaramaz hale getirdiğini anlamak gerekir. En başından beri kendi ülkelerinde daha iyi bir ayrıcalık geliştirmelerine ve hatta müzakere etmelerine olanak sağlamak yerine, mevcut olan kaynakların miktarı, son derece dezavantaj yaratıyordu. Buna ek olarak kraliyet ailesi, tarih ilerledikçe daha iyi yaşam koşulları, toplu taşıma, refah programları vb. geliştirmeyi reddederek onları fakir ve bağımlı tutmaya çalıştı. Ancak Vietnam Savaşı’nda ABD askerleri Isaan’da askeri üsler inşa ettikten sonra kraliyet ailesi ve hükümet nihayet pes etti ve ABD ordusunun askerleri için malzeme, mühimmat ve diğer askeri ihtiyaçları taşıyabilmesi için otoyollar inşa etmek ve bölgeyi geliştirmek zorunda kaldı. Vietnam Savaşı olmasaydı ve ABD bölgeye modern ulaşım standartlarının getirilmesini talep etmeseydi, Isaan büyük olasılıkla şu anda olduğundan daha az gelişmiş bir durumda olurdu. Hep geride bırakıldılar.

Isaan’ın tarihinde dikkat edilmesi gereken bir diğer kritik nokta komünizm ve Isaan halkı arasındaki ilişki. Tayland tarihinde kral ve kraliyet ailesinin komünizmin ülke genelinde yayılmasına karşı tam bir savaş yürüttüğü, çabalarının çoğunun kuzeye (yaşadığım yere) ve Isaan’a odaklandığı ciddi bir alan vardı. Bu dönem Tayland tarihinde kesinlikle korkunç. Kraliyet ailesi, ordu ve hükümet komünistleri hayvanlardan aşağı yaratıklar olarak etiketledi ve ideallerinden vazgeçmeyi reddeden herkesi katletti. Bu çok az bilinen bir gerçektir, ancak Tayland’ın kuzeyinde yaşadığım ve dağlardaki diğer iller etrafında geliştirilen modern yol sistemlerinin ve otoyolların çoğu komünist toplulukları izlemek ve onlara ulaşmak ve onları yok etmek için yapılmıştır. Ordu ve kraliyet ailesi bunu azınlık gruplarını ve yerli halkları oradan çıkarmak için yaptı. Geçtiğimiz birkaç yıl içinde bu toplulukların çoğunu ziyaret eden ve o dönemden kurtulan birkaç kişiyle röportaj yapan bir arkadaşım var. Bazıları hâlâ dağlarda yalnız yaşıyor, topluma geri dönmekten korkuyorlar ya da sadece dünyadan vazgeçtikleri için oradalar. Isaan halkı için de bu aynısıydı. Komünist olduklarından şüphelenilen birçok insan öldürüldü, hapislerde çürümeye mahkûm edildi, dövüldü, tecavüze uğradı vb. Bu dönem ve yarattığı kuşak travması nedeniyle, Isaan halkı da bugün birçok yaşlının bu karanlık zulüm tarihini kraliyet ailesinden genç nesillere dek taşımıştır. Tayland’ın çoğu, kraliyet ailesinin günahsız ve kesinlikle saf ilahi figürler olduğuna dair yanlış bir ideolojiye sahiptir. Ama Isaan halkı bu propagandanın ne kadar saçma olduğunu ilk elden biliyor. Kraliyet ailesinin şiddet dolu ellerinde nesillerce can verdiler.

Isaan halkı hakkında dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta da kimlikleridir. Bu kimliğin tarih, coğrafya ve aynı zamanda komünizm tarafından nasıl bilgilendirildiği hakkında zaten konuştum; ancak Taylandca konuşmayan insanların hemen anlamayacağı bir şey var: Isaan halkı Tayland’ın diğer bölgelerinin anlamasının neredeyse imkânsız olduğu kendi lehçesine sahiptir. Az miktarda sözcük dağarcığı seçilebilir haldedir, ancak bunların ezici çoğunluğu merkezi lehçe konuşanlar tarafından anlaşılmaz (hükümetin ‘gerçek Tayland’ olarak kabul ettiği şeyin lehçesi olan ve radyo, televizyon, basılı yayınlarda resmi lehçe yayını olan genel Bangkok bölgesi, vb.). Lehçeleri Taylandlılardan çok Laos ile benzerlikler barındırıyor. Isaan halkı yerel lehçelerini konuştuğunda, diğer Taylandlılar nereden geldiklerini hemen anlarlar. Tayland dilindeki tüm lehçeler arasında, Isaan halkınınki muhtemelen en hor görülenidir. Sadece lehçenin kendisi için değil, aynı zamanda birçok Taylandlı Isaan halkının işlerine/sınıfına ve cilt renklerine tepeden bakar. Bu ayrımcılıktan bahsederken, kırsal Isaan’daki kötü yaşam koşulları nedeniyle birçok insanın iş bulmak ve ailelerine para göndermek için Isaan’dan daha büyük şehirlere taşınmasını kastediyorum. Buldukları işler fuhuş, temizlik, el işçiliği ve diğer Taylandlıların ‘iğrenç’ veya ‘altlarında’ olarak adlandıracağı herhangi bir iştir ancak. Isaan halkının fiziksel olarak nasıl göründüğü ve daha koyu ten renkleri nedeniyle, diğer Taylandlılar da ayrımcılık yapıyor ve onlara karşı ırkçı davranıyorlar. Pek çok insan konuşmadan bile, sadece yüz hatlarınızdan veya daha koyu ten renginizden Isaan olduğunuzu hemen tahmin edebilir.

Gördüğünüz gibi, Isaan halkının kimliği Bangkok’un merkezinden çok farklı. Ancak kraliyet ailesi ve hükümeti, tarihlerini ve kültürlerini başarılı bir şekilde silmek için ellerinden gelen her şeyi yaptılar (müzikleri dahil). Bu, Kuzey ve Güney de dahil olmak üzere Tayland’ın diğer bölgelerine çok benzer (çoğunluğu Müslüman olan ve doğal kaynakları için kraliyet ailesinin egemenliğinde kaldıktan sonra uzun yıllardır Tayland’dan ayrılmaya çalışan bölge). Yaklaşık 10 yıl önce Kuzey Tayland Lehçesinin okullarda öğretilmesine izin verilmişti. Kraliyet ailesi sadece Isaan’ı kendi dillerinden yoksun bırakmakla kalmadı, aynı zamanda Isaan gibi bölgelerdeki insanlar için yüksek öğrenim fırsatları da mahvoldu. Vergi sistemi bile sadece orta Taylandlıları (Bangkok) beslemek için kuruldu. Sanırım bunu bir tür ‘Eyalet Vergisi’ olarak tercüme edebilirsiniz, Taylandlılar bölgelerine para ödüyor, eyaletleri bu parayı Bangkok’a gönderiyor ve sonra Bangkok kendileri için çok fazla parayı ayırdıktan sonra her eyalete ne kadar geri göndereceğine karar veriyor. Tüm iller temelde kendi vergi gelirleri için eşit ödüller almıyorlar. Bangkok hükümeti ve dolayısıyla ordu ve kraliyet ailesi, Isaan (ve kuzeydeki kendi bölgem olan Chiang Rai) gibi yoksul illerin hakkını alıp kendisine en büyük faydayı ayırıyor.

Şimdi, bu temel noktalar hakkında konuştuktan sonra, Isaan halkının müzik yapmak için kendi içlerinde nasıl bu kadar derin bir geçmişe ve kültüre sahip olduklarını daha net görebileceğinizi düşünüyorum. Ve tıpkı kültürleri gibi, müziklerine de Bangkok’tan (diğer bir deyişle “yüksek kültürden”) insanlar tarafından kültürel olarak değerli veya önemli bulunmayıp saygı duyulmuyor. Ama yerel Isaan halkı kendi enstrümanlarını ve müziklerini seviyor ve kullanıyor. Kendi ‘halk’ müzikleri çok canlı ve aktif ve genç nesil de katılmayı ve kültürel miraslarını ilerletmeye yardımcı olmaktan memnuniyet duyuyor. Isaan müziğinde kullanılan en popüler iki enstrüman Phin ve Khan’dır. Benim de bir Phin’im var ve çalıyorum.

Taylandlı yönetmen Apichatpong Weerasethakul’un Geçmiş Yaşamlarını Hatırlayabilen Boonmee Amca’ filmini izlemenizi öneririm. Apichatpong, Isaan kültürüne hayrandır ve bu filmde Isaan lehçesini kullanır. İlk piyasaya sürüldüğünde, birçok uluslararası ödül verildi, ancak Tayland’da normal Taylandlılar tarafından çöp olarak görüldü. Apichatpong, Tayland’daki en önemli yönetmenlerden biridir, bence birçok nedenden dolayı. Filmleri Tayland toplumunun pek çok sorunuyla ve katmanıyla çok güzel başa çıkıyor. Ayrıca çok yalnız bir insandır, çünkü uluslararası alanda kendi neslinin en yetenekli yönetmenlerinden biri olarak saygı görmesine rağmen, kendi ülkesi çalışmalarını asla kabul etmedi. Taylandlılar onu hep yalnız bıraktı ve sanırım hayatı boyunca halk tarafından asla kabul görmeyecek. Filmleri burada hâlâ sansürleniyor.

Bence ne yapılması gerektiği sorusunun en önemli kısımlarından biri, kendiniz için hangi cevabı vermeyi seçerseniz seçin, işimizi dürüstçe yaparken birbirimizi açık ellerimizle, kalplerimizle ve zihnimizle kucaklamaya istekli olduğumuz sürece umudu hepimizin tutabileceğidir. Duraklama ve değerlendirme de asıl işin kendisi kadar önemli olabilir. 

Web 2.0 ve elde taşınır kameraların yeni gerçekliğinden sonra, artık sıkça karşılaşılan “video aktivizmi”nin yollarını izleyen bir “ses aktivizmi” hakkında konuşabilir miyiz sizce? Kendi anlatınızın bu noktadan geldiğine katılır mısınız? “Kazı aracı olarak bir enstrüman …”

COREY: Sanırım gerçek hayatta ne olduğunu daha çok önemsiyorum. Bununla demek istediğim, eğer bir şey gerçek dünyanın değişmesine yardımcı oluyorsa, o zaman büyük olasılıkla ben de onun içinde yer alırım. Her şey varsayılabilir, kuramsallaştırılabilir, vb. Ancak gerçek bir dünya eylemine dönüştürülene kadar, içinde bulunduğu kelime maratonunun dışında hiçbir şey ifade etmez.

Bir öğretmenin bir cümlesi hiç aklımdan çıkmıyor. Felsefe tartışırken, “eninde sonunda bir noktada koltuktan kalkılması gerektiğini” söyledi. Bununla, zihninizde kendi düşüncelerinizle koltuğunuzda tek başınıza oturarak ne kadar iyi beyin jimnastiği yaparsanız yapın, sonunda kalkmak, koltuğunuzu terk etmek ve koltuk deneyinizin herhangi bir gerçek dünya gerçeği taşıyıp taşımadığını görmek için evinizden gerçek dünyaya çıkmak zorunda kalmanız gerektiği. Her şeyin bir yeri vardır ve internetle ilgili şeyler buna uyar, ancak neticede yaptığım müziğe, çevrimiçi olarak kendimi nasıl sunduğuma veya diğer insanların bunu nasıl etiketlediğine göre, gerçek hayatta sevdiğim insanlar ve şeyler için orada olmam gerekir. Zamana ihtiyacım var. Emek, gerçek ter ve gözyaşı, sevgi ve çaba harcamalıyım. İnşa etmeliyim. Ya da bir şeye karşı hareketi reddetmek için çalışmalıyım. Ne kadar param veya nüfuzum olduğu önemli değil, burada ve şu anda yer almamı gerektiren bir şeyle uğraşmıyorsam, değiştirmek istediğim şeylere karşı gerçek bir dünyanın dönüşmesini nasıl bekleyebileceğimi anlamıyorum.

Eğer daha fazla çevrimiçi eylem aracı (ya da sorunuzda “aktivizm”) her şeyden önce gerçek yaşam eyleminin, emeğinin ve sonucunun amacına hizmet etseydi, bence dünya bugün olduğundan çok daha farklı bir yer olurdu. Sanat ve uzantısı olarak müzik, tek başına dünyadaki hiçbir şeyi değiştiremez ve değiştirmemiştir. Aksini düşünmek veya böylesi bir ağırlık ya da ego yüklemek kendimi kandırmak olurdu.

[THOMAS] Müziğimizin kısmen aktivizm için bir araç olarak görülebileceğini ve daha önce değindiğimiz gibi daha karanlık temaları keşfettiğimizi düşünüyorum. Şu anda dünyada meydana gelen protesto ve olayların örneklerini, dinleyen insanların durumlarına ışık tutmak için sıklıkla kullanıyoruz. Tüm kayıtlarımız bir şekilde politik bir dış görünüşe veya forma bürünmüş görünüyor. Dünya çapında işler kızıştıkça, son çalışmalarımızda daha da fazlası belirdi. Web 2.0/sosyal medyanın içindeki büyük ses aktivizmi şemasında, insanların bu kadar görsel varlıklar olması ve görsellere daha iyi yanıt verdiğini düşünmem nedeniyle, sesin görsellere göre her zaman arka planda kalacağını düşünüyorum. Bununla birlikte, sosyal medyada devam eden herhangi bir aktivizmin içinde daha hayati bir rol oynadığını sanıyorum. Özellikle sanatçılar dallanıp budaklanıp sadece bir görsel veya müzik sanatçısından daha fazlası haline geldikçe ve tüm çalışmayı kendileri yapmaya başladıkça. Müziğimizle temas eden ve biraz araştırma yapan çoğu insan, ister albümlerimizin notları yoluyla ister sadece albümümüz veya parça başlıklarımız aracılığıyla olsun, neyi temsil ettiğimizi görüyor.

Okurlar için, grup üyelerinin derinlik yaratan diğer yan projeleri hakkında bilgi verebilir misiniz?

COREY: Yok.

THOMAS: Arthur Hatteras:

[bandcamp width=100% height=42 album=3687699418 size=small bgcol=333333 linkcol=ffffff]

[AKITSU] Solo Jazz performansı:

OLIN Bare Wire Son:

[bandcamp width=100% height=42 album=3246243256 size=small bgcol=333333 linkcol=ffffff track=1192640075]

YUI: Yui Cello:

[bandcamp width=100% height=42 track=3302373237 size=small bgcol=333333 linkcol=ffffff]

Bir sonraki adımdan ne bekliyorsunuz? Müzikal olarak, kişisel olarak ve insanlar için. Ne yapılmalı?

COREY: Müzik. Geçen sene başladığımız bir sonraki albümümüzün kaydını neredeyse bitirdik. Kişisel olarak, üzerinde çalıştığım şeylerin bir listesi var ve yavaş yavaş gelişmeler görüyorum, ancak anahtar kelime yavaşlık. Çoğunlukla dibe batmamaya ve şu anda tanıdığım çoğu insan gibi ellerimi direksiyonda sabit tutmaya çalışıyorum. İnsanlar için, çevremdeki sevdiğim ve inandığım insanlara yatırım yapmaya ve karşılıklı olarak bulabileceğimiz yollarla onlara hak ettikleri zamanı vermeye çalışıyorum. Başarılarını görmek ve başarısızlıklarında onlara yardım etmek istiyorum. Ortak bir geçmişi paylaşmak istiyorum ve artık bu kesişimleri sonsuza dek paylaştığımızı bilmek istiyorum. Ben de bu süreçte kendime daha iyi bakmak istiyorum. Bu o kadar ‘bir sonraki adım’ değil, çünkü her zaman içine düştüğüm ve sürdürmeye ve izlemeye çalıştığım bir dizi sürekli adım.

THOMAS: Gerçekten büyümek – büyümek için büyümek değil, bir amaç için ve kendini ve dünyayı parçası olmaktan gurur duyduğumuz bir şeye dönüştürmek için büyümek.

Önceki soru aslında Lenin’in “Ne yapmalı?” kitabına atıftı. Politik anlamının dışında dahi bu kafamızda sürekli yankılanan bir durum.

COREY: Bu benim de çok düşündüğüm bir şey. Ve zaman zaman bunaltıcı da oluyor. Ancak, böyle bir soruya nasıl yaklaşmam gerektiğini yavaş yavaş daha iyi kavramamı sağladığını düşündüğüm birçok küçük adım da var. Sanırım Albert Camus şöyle demişti: “Gerçeği aramak, arzu edileni aramak değildir.” Bunu çok uygun buluyorum, çünkü “yapılması gerektiğini” fark ettiğim birçok şey hiç de arzu edilen veya genişletildiğinde kolay olarak kabul edilecek şeyler değil. Ama sonunda, yapılması gerekiyor. Örneğin, bir süre önce ilgisizliğin hayatımda yeri olmadığını fark etmem. Pat Perry adında çok saygı duyduğum, çok yetenekli bir sanatçı olan eski bir arkadaşım, ‘National Lily Pond Songs’ adlı sergisi için küçük bir açıklama yazdı. Bu, son zamanlarda sık sık düşündüğüm ve bende yankılanan ifade oldu. Belki size de ulaşır:

Pat Berry – SİTEMCİLİK, HAYAL GÜCÜNDEN YOKSUN ZAYIF BİR SÖZLEŞMEDİR.

Bence ne yapılması gerektiği sorusunun en önemli kısımlarından biri, kendiniz için hangi cevabı vermeyi seçerseniz seçin, işimizi dürüstçe yaparken birbirimizi açık ellerimizle, kalplerimizle ve zihnimizle kucaklamaya istekli olduğumuz sürece umudu hepimizin tutabileceğidir. Duraklama ve değerlendirme de asıl işin kendisi kadar önemli olabilir. Bana gönderdiğin Gülten Akın şiirinin en güzel kısımlarından biriydi. Son dizeleri:

"Bir gün birileri öte geçelerden 
Islık çalar yanıt veririz."

Bu ifadede muazzam bir umut ve güzellik var. Seslenmek ve çağrıya cevap vermek.

Yapılacak iş tek başına, sadece bizim için yapılmayacak. ✪

Önceki

[Art Tatum] Dünyada 47 yıl

Sonraki

[Andrzej Bursa] Teyzeyi öldürmek ama cesedinden kurtulamamak