Gayet borgesian bir durum. Borges’in kendisi de buna memnun olurdu sanırım. Yaşamında hiç Borges kitabı okumamış bir kadın, Borges hakkında bir kitap yazıyor. 35 yıldan fazla bir süre, Borges’in evinde ona hizmet sunan hizmetçisi “El señor Borges/Bay Borges” isimli bir kitabın sahibi. Borges’in onda taktığı isimle “Fanny”, tüm bu süreçte Borges’in düşlerine, korkularına, annesiyle olan –takıntılı- ilişkisine, kötü biten evliliğine ve Nobel ödülü alamayınca yaşadığı hayal kırıklıklarına şahit olmuş.
Kitabı tamamlamak için bir biyografi yazarından yardım almış olan Fanny, Borges’in bir şakasındaki tamamlayıcı unsur aslında. Şöyle diyordu Borges: “Yaşamımın en ilginç durumu, kitaplarımı alan ama asla okumayan kitleler. Neden alıyorlar o zaman? Hediye etmek için! Bu kadar yıl sonra hediyelik eşya oldum!”
Fanny, Borges ailesinin yanında çalışmaya başladığında, 1950’li yılların ortalarıydı. Önce annesi Leonor Acevedo ile, sonra Borges görme yetisini kaybetmeye başlayınca yazarla ilgilenmeye başladı. Borges, yaşamının son yıllarında doğru ikinci evliliğini Maria Kodama ile yaptıktan sonra, Kodama Fanny’i önce arka plana, sonra da sokağa attı.
Bu anılardan, Borges’in hayatından detaylar öğreniyoruz. Okurken, bunları bilmemem gerekli hissi uyanıyor bazen. Borges’in gerçekten varolduğundan sonsuz şüphe duyan her takıntılı okur gibi, Borges’i gerçek hayata yaklaştıran, bir nevi “gerçek” kılan bu ayrıntılar, Borges okuma serüveninde, bu düşsel yolculukta, aşılması gereken bir engel aslında.
Fanny’nin anılarında, Borges’in annesi oldukça otoriter bir kadın olarak beliriyor. 1967 yılında Borges 68 yaşındayken, oğlunun Elsa Astete ile evlenmesini istedi. Oğlunun hastalığının ilerlemesinden endişe duyuyordu. Borges, annesinin isteğine karşı durup Astete ile Dora Otel’deki gerdek gecesine gitmedi.
Annesi, Borges’in çekici bulduğu kadınları bildiğinden, Maria Kodama’nın herşeyi nihayete erdirecek kadın olduğunu anlamıştı. Zaten Borges de öyle yaptı. Kodama için vasiyetini değiştirip, hastalığı ilerlemiş olmasına rağmen Kodama ile İsviçre’ye gitti, zaten burada öldü ve gömüldü.
Yine Fanny’den alınan bilgilere göre, Borges hep Nobel ödülünü kazanmak istemiş ancak bu ödülün ona verilmediği her yıl, üzüntüsü artmış. Ancak, 1979 yılında Miguel de Cervantes Edebiyat Ödülü’nü aldığında çok mutlu olmuş.
Yakın akrabaları, kızkardeşi Norah ile arası oldukça iyi olan Borges, yeğenlerine çok samimi davranırmış ve borges’in evinde hiç televizyon, teyp ya da radyo olmamış. Sadece kitaplar.
Borges’in her günün sonunda annesinin kapısında dikilip, o gün neler yaptığının raporunu verdiği biliniyor.
Borges körlüğün de tetiklediği sonsuz hayalgücüne, Fanny’nin yardımını da eklemekteydi. Merak ettiği insanları hizmetçisine sorar ve Fanny de onları Borges’e tasvir ederdi.
Borges’in Fanny’e en kızdığı an, Arjantin ulusal futbol takımının teknik direktörü Cesar Luis Menotti’nin Borges’i ziyaretinde ona haber vermediği için yaşanmıştı. O yıl, 1978’de, Arjantin dünya kupasını kazanmıştı.
Borges, Cenevre’ye’ya doğru yola çıkmaya hazırlandığında, Arjantin’i bırakıp gitmek istemiyorum demiş hizmetçisine, “Gidersem orada, ülkemden uzakta öleceğimi biliyorum.” ✪