Washington metrosunda soğuk bir Ocak günü Bach’tan eserler çalan kemancının hikayesini mutlaka okumuşsunuzdur. Şayet okumadıysanız kısaca; metroda 45 dakika boyunca keman çalan adamın önünde altı kişi kısaca durur, 20 kişi para verip durmadan yürür. Çalınan sürede kemancı 32 dolar toplar ve oradan ayrıldığında kimse onu alkışlamaz.
Olay ertesi gün Washington Post gazetesinde çıkar zira bu bir deneydir aynı zamandır. O kemanı çalan ünlü keman virtüözlerinden Joshua Bell’dir ve üç buçuk milyon dolar değerindeki kemanıyla eserleri yorumlamıştır. Bell’in bir hafta önce verdiği konserin biletleri ise ortalama 100 dolara satılmıştır.
Hayatın içinde koşuştururken kaçırdığımız güzellikleri anlatan hoş bir örnektir bu ve daha niceleri vardır. Hayatın içinde koştururken bazen önemli anları, tarihe tanıklık eden noktaları da yanımızda olsa dahi göremiyoruz.
Geçen hafta kapanan Café Royal da bu hayatın içinde fark edemediğimiz önemli olaylardan biri. Bir kafenin kapatılmasının nesi önemli denebilir ancak şayet o kafe 143 yıllıksa, tarihin önemli kişiliklerinin uğrak mekanıysa bir önem atfeder.
Londra’daki Café Royal Fransız şarap tüccarı Daniel Nicholas Thévenon tarafından açıldı. Thévenon Fransa’da iflas ettikten sonra İngiltere’ye eşi Célestine ile gelmiş ve adını Daniel Nichols olarak değiştirmiştir.
Nichols’un oğlu, onun da adı Daniel Nichols zamanın da ise kafe dünyanın en iyi şarap mahzenine sahip olarak ün yapmıştı.
Ne var ki Café Royal’in esas ünü buranın müdavimi olan müşterilerden gelmektedir ya gelmekteydi. Mesela eski İngiltere Başbakanı Winston Churchill seçim sonuçlarını bu kafede sinirli bir şekilde beklemiştir diye bir rivayet vardır.
Churchill dışında kafenin diğer bir ünlü müdavimi Oscar Wilde’dı.
Wilde burada hayatını karartacak olan tanışıklığı yaşamıştı. Ancak bu hikayeden önce şunu belirtmekte fayda var, Café Royal’in bir diğer önemli özelliği içerideki boks ringiydi.
Bir kafenin içindeki boks ringi ilk başta garip kaçabilir ama zamanında burada birçok ünlü sima dövüşmüştü.
Modern boksun kurallarını belirlemiş olan dokuzuncu Queensberry Markisi John Sholto Douglas da kafenin müdavimiydi ve zamanında amatör boksun patronuydu. Marki’nin düzenlediği kurallar altında dövüşenlerden biride Oscar Wilde’dı. Ancak Wilde burada Douglas’ın nevrotik oğlu Lord Alfred Douglas ile tanıştı. Yıllar içinde Wilde’ın sevgilisi ve onun hayatını mahvedecek kişi olacak olan Bosie dediği Alfred ile ilişkisi baba Douglas tarafından asla onaylanmadı.
Zaten o dönem eşcinsellik bir suç sayılıyor ve bu tür ilişkilere giren erkekler, çünkü kanun sadece erkeklerin eşcinsel ilişkiye girebileceğini öngörüyordu, iki yıl ağır hapis cezası alıyordu.
Bosie ile Wilde’ın ilişkisi ilerlerken Marki Wilde’ın Café Royal’e girmesini engellemeye çalışıyordu. Şayet Wilde eşcinsel iddialardan kafeye alınmazsa Marki istediğini elde edeceğini düşünüyordu. Yani kafenin o dönemki önemi bu kadar büyüktü.
Bu girişim karşısında Wilde yanında George Bernard Shaw, Frank Harris gibi ünlülerin de olduğu bir grupla buna karşı çıktı. Fakat sonunda Wilde eşcinsellikten hüküm giyince bütün çabalar boşa gitti. Wilde da hapisten çıkınca bir daha bu kafeye uğramadı.
Şimdi tarihin önemli olaylarına tanıklık etmiş bu kafe kapılarını tamamen kapadı. Üstelik ekonomik kriz yüzünden de değil. Kafe tüm ekonomik krize karşı kapanmadan önceki son ayında 15 bin müşteriye hizmet etmiş. Ancak yeni yapılacak bir proje kapsamında kafenin bulunduğu binanın yıkılması gerekiyor.
Kafenin içindeki eşyalar ise açık arttırma ile satılacak. Bir dönem dünyaya yön veren, unutulmaz edebi eserler yaratan, hala baktığımızda bizi günün tüm dertlerinden uzaklaştıran resimler yapanların kahkahalarını paylaşan, sırlarına tanıklık eden eşyalar farklı farklı yerlerde yaşadıkları ışıltı günlerin anılarıyla yaşayacaklar. ✪