Bob Dylan ve the Beatles’ın birlikte yazıp hiç yayınlamadıkları bir şarkıları var mıydı? Bu muamma, Mark Shipper’ın kitabı “Paperback Writer”da da geçiyordu. Futuristika olarak, ilgili kısmı türkçe aktarmayı seçtik, gerisine tarih ve Şansal Büyüka karar versin.
1966 yılının ilk ayları the Beatles için mutluluk dolu günlerdi. Albümleri “Meet the Beatles” başarılıydı ve tüm dünyada listelerde ilk sıralardaydı. Grup Avustralya turnesini de bitirip normal (olabildiği kadar) hayatlarına devam edecekti.
Turun sonlarında grupla sorunlar yaşayan Ringo İsviçreye bilardo oynamaya gitti. George Harrison ise Hindistan’a, daha sonra Beatles tarihinde önemli bir yer tutacak olan guru Maharishi Mahesh Yogi ile tanışmaya gitti. Lennon ve McCartney ise Londra’da kaldılar. Şarkı yazıp gece klüplerini gezdiler, tesadüfi bir iki mini konser verdiler.
Bob Dylan’ın haber gönderip de, otel odasında Beatles’ın ona eşlik etmesini istemesi de bu arada oldu. John Lennon da hep bunun gerçekleşmesini umut ediyordu. Bir saat sonra, Paul Mc Martney ile birlikte soluğu Bon Dylan’ın odasında aldılar.
Otele vardıklarında oldukça şaşırdılar. Dylan, sahnedeki devasa görüntüsünün tersine, fazla ufak tefek ve kırılgan biçimde, karşılarında duruyordu. Dylan onları içeri davet etti, “Sizin büyük bir hayranınızım” dedi. John Lennon mutluluktan ölüyordu, Mc Cartney de memnun gözüküyordu, ancak hafiften kıllanıyordu.
“Gördüğüm en iyi konserdi Bob” dedi Lennon. “Sana Bob diyebilir miyim?”
Dylan onu şöyle cevapladı: “Ben de sana Henry diyebilir miyim? Tabii ki. Beni istediğin gibi çağırabilirsin. Frank. Pete. Yemeğe geciken. Donovan. Canın nasıl isterse.”
Dylan onlara oturmasını söyleyip övgülerini sürdürdü: “Siz olmasaydınız çocuklar, hala akustik takılıyor olurdum. Sizin ‘Please please me” beni tekrar rock’n’roll hakkında düşünmeye itti.”
Lennon utanmıştı. “Pleased pleased me”, aklı başında her insanın tahmin edebileceği gibi, Bob Dylan şarkılarının yanında gayet banal, sıradan duruyordu.
“Biz o dönemi çoktan geçtik Bob. Yeni albümümüz şu anki halimizi yansıtıyor.”
“Olmaz öyle şey. Eski çalışmalarınıza sırtınızı dönmeyin. gayet iyilerdi. Garip akor değişimleri, şahane bir uyum. Tüm ülkeyi alt üst etti. Yenisini de sevdim ama ilk albümler gerçekdışıydı.”
Odada tedirgin edici bir sessizlik oldu. Lennon erken dönem çalışmalarına yönelik iltifatı kabul edemiyordu ve Mc Cartney de konunun tamamen dışında kalmıştı.
Dylan nihayet “Hey,” dedi, “bir şeyler içmek, coint ya da herhangi bir şey ister misiniz?”
Lennon aslında sıvı bir şeyler içmek istiyordu. Ancak Dylan’dan içecek istemenin saçma olacağını düşünüp “Evet” dedi, “Coint içelim”.
Dylan gayet tok ve net bir sarma hazırlayıp yaktı, uzun bir nefes alıp Mc Cartney’e uzattı. O dönemde sadece Bob Dylan ya da John Lennon’ın içebileceği kalitedeydi.
Dakikalar ilerledikçe, aradaki buzlar eridi. Ortak noktalarını fark ettiler, rock’n’roll, müzik aletleri ve tabii ki şöhret.
Dylan “Seviyor muyum emin değilim” dedi.
Gayet kafayı bulmuş Mc Cartney “Neyi?” diye sordu.
“Bilirsin işte, ünlü olmayı.. Ünlü ve zengin.”
“Beatlerin dumanlı gece kulüplerinin canı cehenneme” dedi Lennon.
“Evet bence de” diye onayladı Dylan. “Ama bazen, bunu hak ediyor muyum emin olamıyorum. Bazen tüm bunlardan suçluluk duyuyorum.”
Lennon uçuyordu, “Neden suçluluk duyacakmışsın ki? Hepsini halediyorsun sen. Hepsini. Sen yeryüzündeki en iyi lanet olası şarkı yazarısın. Şarkıların derin. Bir anlamları var.”
“Sadece o kadar” diye cevapladı Dylan. “Hiçbir anlamı yok o şarkıların Onları yazdın gitti. Ben bile şarkılarım ne anlama geliyor bilmiyorum. Sonra da buradayım işte, insanlar bana Tanrı ya da ona benzer birşey olarak sesleniyor.”
“George Harrison bu dediğini duymasın” diye takıldı Mc Cartney.
“Ya harbiden, onun olayı nedir? Gruptan ayrılacak falan diyorlar, doğru mudur?”
Lennon güldü geçti. “Şu ana kadar bilmiyorum.”
Dylan devam etti. “İşte burada otel odalarında öyle oturuyorum. Bu kelimeleri kaydediyorum. Kelimeler! Cümleler! Kelimeler ve cümleler! Cümleler ve kelimeler! Ve bir sabah uyanıp bir telefon alacağım. Telefondaki adam bir milyoner olduğumu söyleyecek. Beni bitirecek.” Omuzlarını silkiyor.
“Ne tevazu,” diye düşünüyor Lennon, “Ne lanet olası tevazu!”
“Ne dürüstlük,” diye düşünüyor Mc Cartney, “Ne dürüst bir adam!”
Ancak üçü birden bu sefer cidden çakmış gibi görünüyorlardı. Dylan, Lennon’ın ona inanmadığını görebiliyordu. Bu nedenle üçünün beraber bir şarkı yazmasını önerdi. Böylece onlara bu işin nasılş yapılacağını gösterecekti.
“Bizim seninle yazmamız mı?” Lennon şok olmuştu. Hatta korkkmuştu. “Biz bu şekilde yazamayız. Biz sadece küçük aşk şarkıları yazarız. Küçük rock’n’roll aşk şarkılar. Biz Dylan yazamayız. Sadece Dylan, Dylan şarkısı yazabilir.
Dylan ise gülümsedi ve “Herkes zaten böyle düşünüyor, hadi gelin” dedi.
Dylan, sehpanın ucunda duran bir daktilonun başına çöktü ve John ile Paul de her iki yanına geçip oturdu.
“Tamam, şimdi söyleyi bakalım, aklınıza gelen ilk şey nedir?” diye sordu Dylan.
“Bilmiyorum. Herhangi bir şey düşünemiyorum” dedi Lennon.
“Aradığımız şey sadece kelimeler. Kelimeleri ve cümleler” dedi Dylan, “Kelimeleri ve cümleleri düşünün.”
Lennon sessizdi. Zor duyulur biçimde “Kelimeler ve cümleler mi?” dedi.
Dylan’da bekleyecek sabır kalmamıştı. “Evet aynen öyle” dedi ve bunu şarkını ilk dizesi olarak yazdı.
Lennon “Bunu kullanacak mısın?” diye sordu.
“Ben herhangi bir şeyi kullanırım John, hiç fark etmez. Paul, şimdi sen bir şey düşün.”
McCartney sigarasına baktı ve “Sigara külü” dedi. Dylan’a meydan okuyordu.
Dylan memnundu. ”İşte bu. Çaktın mevzuyu. Şimdi elimizde olanlar, ‘Kelimeler ve cümleler, sigara külüdür ben tüm gece ayakta tutan!’ Eh, gayet iyi.” Hemen daktiloda söylediklerini yazıp John’dan yeni bir dize düşünmesini istedi.
John, “Böyle hızlı yazmayı nereden öğrendin?” diye sordu. Dylan’ı şarkılarını bu şekilde yazdığını kabullenemiyordu.
Dylan, John’u görmezden gelerek “Annen ne kadar hızlı yazabiliyor?” dedi, McCartney ekledi, “Bu hızla on beş dakikada işi bitiriyor.” Paul ve Dylan kendilerinden geçmiş olarak gülüyorlardı.
“Gayet iyi Paul”, dedi Dylan, “Fikrin var. Ancak senin dizendeki sorun, dizenin bir anlamı olması. ‘Çok hızlı yazar, işi bitirir bir on beş dakikada’ neredeyse anlamlı olabilir. Şimdi buradan gerçekten çıktığımızı farz edelim.” Bir coint daha yakıp devam etti.
“Annen ne kadar hızlı yazabiliyor?” değil mi? “Hmm, bi’ bakalım.” Düşünmeye başladı. “Annen ne kadar hızlı yazabiliyor?” “Yazabiliyor, kazabiliyor, yazabiliyor, kazabiliyor, alabiliyor, çekiyor? Çekiyor! İşte budur. Şunu dene. -Annen ne kadar hızlı yazabiliyor, baban harbiden mi bayrağı göndere yarım çekiyor?-” Dizeleri tekrarladı. Tatmin olmuştu. Oldu bu dedi, işe yarar.
Bu tam da, McCartney’in tahmin ettiği, Dylan’ı eleştirdiği ve Dylan’dan etkilendiği şeydi. Şarkıları yazmak için oldukça komik bir tarz! Lennon da bunun farkındaydı ancak McCartney haklı çıkmasın diye, olayın üstüne gitmiyordu. Dylan ise, kendini iyice kaptırmıştı.
“Evet, şimdi başka bir tane” dedi Dylan.
“Zatürre” dedi McCartney sol kanattan ileri çıkarak.
“Zatürre” diye tekrarladı Dylan. Koltuğa oturup arkasına yaslandı ve bir dize düşünerek tavana bakmaya başladı. “Buldum!” dedi. Geri dönüp yazmaya başladı. Bir yandan yazarken bir yandan da bulduğu dizeyi söylüyordu. “Zatürre tavanları, zatürre zeminleri…”
“Muhteşem!” diye bağırdı McCartney, bir de şunu dene ” Baban yemiyor artık bu işleri..”
“Sevdim bunu!” diye bağırdı Dylan, oturduğu yerde zıplayıp şarkıya yeni bir dize eklerken.
McCartney’in şarkıya giren dizeleri Lennon’u zorluyordu, kendisini dışlatamazdı.
“Dev altıpatlar kulağımda patlar” dedi Lennon aniden.
Dylan ona bakakaldı. “Hass… Ner’den çıktı bu? Kaptın işi John! Dizeyi yazmasını bititmeden John ekledi;
“Sen ve gereksiz gözyaşların beni fena bıktırdı”
Dylan hiç durmadan bunu da eklemeye çalışıyordu. “Tanrım, hiç kuşku yok ki çok sağlamsınız…”
“Mimi teyze onları salladığından 20. kattan aşağı. Termometreler söylemiyor artık zamanı ”
Dylan, John tamamlamadan önce hepsini yazmıştı, “Eyvallah de o zaman gökdelenlere…”
Dylan tamamladı sözlerini “İzlersiniz artık akşam haberlerinde..”.
Dylan müthiş vakit geçiriyordu.
“Karıştırdım burnumu iyi ki!” diye çığlık attı Lennon, sonra McCartney ekledi “Kimse bilmez burnumu çünkü gizli!”
İşte o anda üçü de yere düştü. Deli gibi gülüyorlardı…
“Tanrım canım yanıyor” dedi Dylan yattığı yerden, “Kendimi engelleyemiyorum.”
Lennon ve McCartney masanın altından birbirlerine baktılar. Dylan ile şarkı yazabiliyorlardı. Muhteşem bir his. Lennon bir başka dize yazmaya başladı ancak Dylan onu durdurdu.
“Bir dakika durun” dedi Dylan, bir yandan gözyaşlarını siliyordu. “Sonuncusu neydi, bir daha söyleyin. Hatırlamıyorum bile. John, neydi ulan son dize?”
“Ben de hatırlamıyorum bile!” diye haykırdı John.
Üçü birden yine yerdeydiler.
“Rock’n’ roll tarihinin en baba dizesi.” dedi Dylan. Hala yerdeydi. “Ve biz onu hatırlamıyoruz bile… İnanamıyorum… İnanamıyorum.”
————
Pneumonia ceilings
Words and phrases right
Cigarette ash keeps me up all night
How come your mama types so fast?
Is daddy’s flag flyin’ at half mast?
Pneumonia ceilings, pneumonia floors
Daddy ain’t gonna take it no more
Elephant guns blazing in my ears
I’m sick & tired of your applesauce tears!
Thermometers donat tell time no more
Since aunt mimi pushed them off the 20th floor
So say goodbye to skyscrapers
You’ll read about it in the evening paper
I picked my nose & i’m glad i did
Zatürre tavanları
Kelimeler ve cümleler,
Sigara külüdür ben tüm gece ayakta tutan
Annen ne kadar hızlı yazabiliyor?
Baban harbiden mi bayrağı göndere yarım çekiyor?
Zatürre tavanları, zatürre zeminleri..
Baban yemiyor artık bu işleri..
Dev altıpatlar kulağımda patlar
Sen ve gereksiz gözyaşların beni fena bıktırdı
Termometreler söylemiyor artık zamanı
Mimi teyze onları salladığından 20. kattan aşağı
Eyvallah de o zaman gökdelenlere..
İzlersiniz artık akşam haberlerinde..
Karıştırdım burnumu iyi ki!
————
“Pneumonia Ceilings/Zatürre tavanlar” hiçbir zaman kaydedilmedi, yayınlanmadı hatta tamamlanmadı. Yukarıda anlatılan günün ertesinde, Londra Hilton otelinin temizlikçisi, Dylan’ın çöp kutusundan buruşmuş kağıdı buldu. Bir the Beatles hayranına 5$’a sattı. Kağıdın değerinin bugün 75.000$’ın üzerinde olduğu konuşulmaktadır. Belki de tüm bunlar olmamıştır, hepsi kurmacadır. Sahi, son dize neydi?
✪