1987’de Félix Guattari, “Un Amour d’UIQ/UIQ’nun Aşkı” adlı filminin yapımını finanse edecekleri umuduyla Fransa’da Ulusal Sinematografi Merkezi’ne başvurdu. Film konusunda deneyimi olmayan Guattari, başvurusuna filmografiden ziyade bir CV ekledi. Kendine dair bilindik konuların yanı sıra, Cezayir Savaşı sırasında polis soruşturması altında olduğunu ve İtalya’daki 1977 radikal ayaklanmalarında yer aldığını ayrıntılı olarak açıkladı.
Sonrası
“UIQ’nun Aşkı”, insanlığın “Infra – Quark Evreni” olarak bilinen bir varlıkla, kısaca UIQ, minik fitoplanktonların kloroplastları aracılığıyla iletişim kuran bir varlıkla ilk temasının hikayesi. İlk bakışta, uzay kısımlarını göz ardı ederseniz aşağı yukarı Star Trek’ten alıntı bir olay örgüsü içerdiği söylenebilir.
Düzyazıları göz önüne alındığında, “UIQ’nun Aşkı” için şaşırtıcı bir şekilde erişilebilir bir metin denebilir. Guattari, diğer çalışmalarının aksine, UIQ’nun Aşkı’nın büyük bir Hollywood Filmi olarak kitlelere ulaşabileceğini umuyordu. Filmde Amerikalı film yapımcısı Robert Kramer ile işbirliği yaptı ve “Taxi Driver” ın yapımcılarından Michael Phillips’e film üzerinde çalışması için başvurdu. Guattari, senaryoya giriş bölümünde “Sinema öznellik üretmek için olağanüstü bir araç” diye yazıyor. “UIQ’nun Aşkı… ne otobiyografik ne de deneme filmi, fakat psikanaliz anlayışımla yakından ilgili.“
Guattari’nin bilim kurgu türünü seçmesi şaşırtıcı olmamalı. Hem tür hem kendi felsefesi, mevcut gerçekliklerden kopuk bir dünya hayal ediyor. Film, yeni öznellik biçimlerinin hem vaatlerini hem de tehlikelerini sorguluyor.
Kitabın senaryosunun ingilizce çevirmenleri Silvia Maglioni ve Graeme Thomson şunları not etmiş:
Tabii ki Guattari gibi militan bir düşünürün, daha önce hiçbir film yapım deneyimi olmayan Guattari’nin kendisini yönetmeyi önerdiği bir bilim kurgu filmini finanse etmek için bir hükümet fonlama organını ikna edebileceği fikri, kesinlikle başlı başına bir bilim kurgu idi.
Amerikan ve Fransız stüdyolarından gelen filmlerin reddedilmesinin ardından, Guattari 1987 ‘de senaryoyu kaderine terk etti; metin çok sayıda Fransız akademisyenin toplanan eserleri için bir depo görevi gören IMEC arşivlerinde çürüdü. Sinemanın devrimci potansiyelinden çok etkilenen Guattari ise 1992’deki ölümüne kadar sadece La Borde’da yayınlamaya ve çalışmaya geri döndü.
Sinopsis
Her zaman diğer gezegenlerde, yıldızlarda yaşam veya zeka olup olmadığını merak ediyoruz… ama asla kendimize sonsuz küçüklük hakkında soru sormuyoruz… belki de oradan, protonlardan, elektronlardan, kuarklardan bile daha küçük bir evrenden geliyor olabilir…
20 ‘li yaşlarının başında genç bir biyolog olan Axel, az önce yaptığı inanılmaz keşfi Janice’e (yaklaşık aynı yaşlarda eğitimini bırakmış bir eski öğrenci) böyle açıklıyor.
Ancak bu gizemli varlıkla kalıcı temas kurmak için bir cihaz kurulur kurulmaz, büyük bir sorun ortaya çıkar — Axel’in önceki deneylerinin başarısız olmasına yol açan bir sorun: sonsuz derecede küçük olsa da, bu Evren Hertz iletişim sistemlerinde ciddi rahatsızlıklara neden olabilir!
Ardından, gezegenin her yerinde bir dizi devasa sarsıntı olur. Bu durum, Janice’in yaşadığı işgal bölgesinin sakinlerince UIQ (Infra – quark Evreni) olarak adlandırdıkları varlıkla sözlü temas kurmayı başardığında durulur. Bu, iki dünya arasında karşılıklı öğrenme ve değişim aşamasına yol açar. Ancak, küçük işgalci grup eylem için olağanüstü bilgi ve kapasite elde etmeye başlasa da, Infra – Quark Evreni, sonsuz üstün zekasıyla, insanlıkla olan ilişkilerinden çok az şey elde eder. Hatta, sonucu felaket olacak bir şoka uğrar, Janice ile gelişen ilişkisinde “aşkı” farketmesi — nihayetinde tüm gezegeni alt üst edecek ve yeniden şekillendirecek bir keşif olur.
Geleneksel bilim kurgu modellerinin aksine, burada sahip olduğumuz şey, her ne kadar çok güçlü ve son derece zeki olsa da, güzellik, şehvet, kıskançlık ve aşk gibi insan gerçekleriyle karşı karşıya kaldığında tamamen çaresiz olan bir Evren. Bu, yeni bir karakter türünün, bireyin kavramını sorgulamaya çağıran çok yönlü bir varlığın yaratılmasına yol açıyor.
Yüzeyde bu senaryo bir grafik roman olarak okunabilirken, başka bir düzeyde felsefi, psikanalitik ve hatta psikiyatrik nitelikteki soruları ele alıyor. Son olarak, içinde yaşadığımız dünya hakkında bir dizi spekülatif hipoteze görsel form veriyor.
Senaryo Özeti
Pek anlaşılmayan koşullar altında Amerikalı bir gazeteci, Axel adında bir Alman biyologu kurtarır. İkili yetkililerden kaçarken Janice ile karşılaşırlar, cinsel özgürlüğü olan 20 ‘li yaşlaını süren bir kadın. Janice ikiliyi terk edilmiş bir fabrikadaki işgal evi komününe getirir.
Orada, TV ve radyo sinyallerinin bozulmasının Axel’in deneylerinin bir sonucu olduğunu ve polisin laboratuarını basmasından sonra zar zor kaçtığını öğreniriz. Axel yeni bir laboratuvar inşa eder ve diğer işgalcilerin yardımıyla nihayet UIQ adlı varlıkla temasa geçer. Atom altı ölçekte (dolayısıyla kızılötesi) var olan zekadır UIQ, bir bilgisayar ekranında yer alır ve gücünü sadece makineler üzerinde değil, doğa üzerinde de uygulayabilir.
Janice UIQ’ya insanlığın dünyasını öğretir ve UIQ ona aşık olur. Janice ile evlenmek isteyen UIQ elini kana bular. Kendinden geçmiş bir sarhoşun. vücudunu ele geçirir. Artık hem bedensel biçimde Bruno hem UIQ olarak var olan UIQ, Janice’i takip eder ve bütün çabası başarısız olduğunda, kurbanlarına köpekler, kertenkeleler, sinekler vb. gibi diğer hayvanların özelliklerini bahşeden hızlı ve düzensiz mutasyonlarla insanlığı cezalandırmaya karar verir. Janice UIQ’nun beynine fiziksel manada yerleşmesini kabul ettikten sonra dehşet ancak sona erer. Daha sonra Janice amaçsızca dolaşır durur, kadın ve erkek sesi arasında gidip gelir, saçma sapan konuşur. Metin, vücudundan yayılan garip, monoton sesle sona erer: “(UIQ) En azından ona (Janice) ölümünü geri verebilir.”
Giriş – Félix Guattari
Ben bir yazar ve psikanalistim, aynı zamanda Kurumsal Psikoterapi yöntemleri kullanan bir psikiyatri kliniğinin yöneticisiyim.
Şimdi, en azından görünüşte bir bilim kurgu filmi olacak bu şeyi yönetmek istiyorum. Bunun için şüphesiz bazı ön açıklamalara ihtiyaç var.
Burada sunduğum senaryo UIQ’nun Aşkı, psikanaliz anlayışımla yakından ilgili olsa da, ne bir otobiyografik ne de bir deneme filmi.
Psikozlar psikoterapisini uygulamak için harcanan yıllar, onu ayrı bir psikoloji alanı olarak ele alan sosyal alandan veya sanatsal yaratımdan kopuk ve yalnızca uzmanlar tarafından erişilebilir olan bilinçaltının geleneksel tanımlarını sorgulamama yol açtı. Aksine, bana öyle geliyor ki, bilinçaltı yaşamı, ona erişmemizi sağlayan okuma ve analiz araçlarından ayrılamaz. Bu tür araçların kendileri sürekli evrim halinde ve özellikle yeni bilgi ve iletişim teknolojilerinin katkısıyla çeşitlendirilmeye ve zenginleştirilmeye yatkın.
Bu nedenle, analitik bir prosedürde benim için kilit olan şu, orijinal bir ifade sistemi, öznel bir problemin tekil figürüne uygun özel bir kartografi oluşturmak.
Yani benim için bu film bir bakıma kendi kendine analiz biçimi. Bir senaryonun birkaç versiyonunu hazırlama konusundaki yoğun çalışma, zaten süreçsel olarak nitelendirebileceğim analitik bir deneyimdi. Sinema profesyonellerinin yardımıyla ve ressam Matta ve besteci Ryuichi Sakamoto gibi sanatçıların katılımıyla beyazperdeye taşımak bu süreci daha ileriye taşımamı sağlayacak.
Özellikle “yeni imajların” üretilmesi konusunda birlikte çalışmak için sabırsızlanıyorum. Sinema öznellik üretmek için olağanüstü bir araç. Şimdiye kadar psikanalizle olan ilişkileri karmaşık ve çoğunlukla çelişkili olmuş. Psikanaliz ve psikanalitik temalar üzerine yapılmış filmler var, tıpkı filmleri genellikle saldırgan bir şekilde psikanalitik bir ışık altında yorumlama arzusunda olanlar gibi.
Bazı göstergebilimciler, sinema teknikleri aracılığıyla bilinçdışı mekanizmalara ışık tutabileceklerine inanıyor. Ancak psikanalistler nadiren bir film yapımına dahil olup kendilerini ifade etme şansına sahip oldu.
Bu, sadece filmin anlatı ve psikolojik içeriği düzeyinde değil, aynı zamanda üretiminin her aşamasında dokunan algıların ve etkilerin dokusunda da denemek istediğim deney.
Temel Amaç ve Temalar – Félix Guattari
Bu filmde, öznelliğin mevcut durumu hakkında bir teorem keşfetmek istiyorum, bu teorem her zaman birbirine karışmış iki tür bileşenden oluştuğunu varsayar:
1) Bir tür komünde yaşayan ve görünüşte normal olsa da, aynı zamanda mevcut ve potansiyel, hayali ve gerçek olan ve mevcut varlığı gücünü yalnızca geleceği tüm tutarlılıktan boşaltma yeteneğinden alan yeni bir tür kozmik felaketin kazazedeleri olarak kabul edilebilecek olan bireysel karakterler üzerine kristalize edilmiş bir “ego” öznelliği.
Öte yandan, bu felaket, kendi duygusal gelişimimin farklı aşamalarına, süspansiyonda kalan belirli bir “nesne seçimine” karşılık gelir: çocuk olmak, kadın olmak, hayvan olmak, çokluk olmak, görünmez olmak.
Her şeyden önce, komisyon üyelerinden, bazı tematik unsurların, gerekli olsa da, yalnızca böyle bir senaryonun yazımında kaba bir şekilde çizilebileceğini akılda tutmalarını rica ediyorum. Bu, topluluğun kendisinin dönüşeceği ana karakter için durum, form alma, çekim ve mise en scène aşamasına kadar belirginleşmeyecek belirli bir stilistik görsel ve mekansal muamele gerektirecek. Burada belki de diğer tüm alanlardan daha fazla, olaya özgü imge, hayali ve yaratıcılık onların bölünmez doğasını ortaya çıkaracaktır.
“2) UIQ, Evrensel Infra — kuark (Infra — kuark Evreni) adı verilen, sabit sınırları olmayan, tutarlı bir kişiliği olmayan, net bir psikolojik veya cinsel yönelimi olmayan bir varlıkta çerçevelenen, aşırı zeki, ancak geri dönüşü olmayan, çocuksu ve gerileyici bir makinik öznellik. Bu “makinik” bilinçdışı boyutun sıradan öznelliğe girmesi önemli ayaklanmalara neden olacaktır.
Burada uyandırılan drama, toplumlarımızın şu anda geçirmekte olduğu, bilgisayarlı düşünce, duyarlılık, hayal gücü ve karar verme biçimlerinin yükselişi, artan sayıda maddi ve zihinsel işlemlerin dijitalleştirilmesi, sonluluğumuzu ve var olma arzumuzu belirleyen varoluşsal bölgelerle uzlaşmak her zaman kolay değil. Filmde bu çelişki, UIQ’nun Bruno karakterinde kendini enkarne etme girişiminin dramatik bir şekilde başarısız olmasıyla doruk noktasına getirilecek.
Ancak nihayetinde, sonluluk ve tekillik sorusuyla ilgili bu son çıkmaz, yalnızca klasik psikopatolojiye açık bir gerçeği göstermeye hizmet edebilir, yani psikotik bir aşkın değişmezliğini asla kalıcı olarak sabit bir kimliğe veya hatta herhangi bir doğanın istikrarlı bir tanımlama sürecine bağlayamayacağını.
Peki, UIQ olan son derece akıllı yazılım ve moleküler süper güç, varoluşsal avatarlarının raylarından çıkmaya mahkum mu, kötü çizilmiş bir kayıt boyunca kayan bir iğne veya Kafka’nın ceza kolonisindeki bir makinenin mahkumların derisini oyması gibi mi?
Filmin kadın kahramanına gelince, kendisini aşkınlığa geçişin ensest oyununa çekmesine izin verdikten sonra, şimdi insan iletişimi ve duygulanım alanının dışına sonsuza dek sürüklenmeye mahkum edildi.
Son trajedinin sorumlusu kim?
Hiçbir şeye önceden ve gerçekten karar verilmedi, çağdaş dünya söz konusu olduğunda, soru tamamen açık. Kaypak gazeteci ve yazar Fred’in tuttuğu günlüğün de ifade ettiği gibi her şey yeniden yazılabilirdi — el yazması süper güçlerden biri tarafından zırhlı bir kasada dini olarak korunmuş bir günlük — çünkü her yeni okumada ifadeleri değiştiriliyor, maddelerinin anlamı değişiyor.
Kıskaçlarla ele alınacak bu metin, Marie Curie’nin günlüğünü çağrıştırabilir belki. Marie Curie’nin günlüğü, yazarının bile şu anda bile gerekli önlemleri almadan okumaya cesaret eden herkesi ölümcül bir şekilde kirletme yeteneğine sahip olduğu bir dereceye kadar ışınlanmış.
“Ölümümüzü bize geri ver” film için alternatif bir başlık olabilir. Ve yine de, hayır! Böyle bir savunma kime yapılabilir? Çağrına cevap veren bir daha asla aynı kişi olmayacak!
Derleyen ve çeviren: Ömer Naci Jr. ✪