İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarında devam eden sorunlar ne zaman gündeme gelse, İkinci Abdülhamid’in uyguladığı politika ve Yahudilerin Filistin’den toprak satın almak için yaptıkları cazip teklifleri reddetmesi hadisesi canlanır. Fakat işler Osmanlı Devleti merkezinin düşündüğü gibi İstanbul’dan farklı işlemekte, günümüzde tartışılan ve İsrail-Filistin sorununu çıkaran bölge de farklı sonuçlar doğurmaktaydı. Bölgede sorununun ilk temelleri 19. yy başladı. Yahudiler tarafından vaat edilmiş topraklar olarak önem kazanan bölge, Kudüs’ün de bu bölgede bulunması ayrıca önem arzetmekteydi.
Siyonizmin kurucusu ve teorisyeni Theodor Herzl, 1896–1902 yılları arasında Polonya asıllı Yahudi Newlinski aracılığıyla gerçekleştirdiği beş ziyaretinden yalnızca birisinde Padişah’la görüşebilmişti. Bu görüşmelerde Sultan Abdülhamid’i Yahudilerin Filistin’de iskânına ikna etmeye çalışan Herzl, bu çalışmalarından herhangi bir sonuç çıkaramamıştı. Herzl’in teklif ettiği Osmanlı Dış borçlarının bir kısmının ödenmesi teklifi dahi Yahudilerin bu bölgeye yerleşmesine imkan yaratmamaktaydı.
Osmanlı Devleti ilk olarak Yahudiler’in bu topraklara sığınmaması için Filistin topraklarının hukukî statüsünü 1871 tarihli İrade-i Seniyye ile bu araziyi belirleyip mîrî yani devlet arazisi haline getirmişti. Yani toprak doğrudan doğruya hazine-i Hassa’ya bağlanmıştı. Ancak toprakların %20’si hala o bölgedeki müslüman yani yerli halkın mülk arazi şeklinde devam etmesinden dolayı bu bölgede bulunan veya bu bölgeye yeni olarak yerleşmeye başlayan Yahudiler, o bölgede yaşayan Filistinli’lerden koparabildiklerine ve yüksek ücret karşılığı o bölgenin Osmanlı idarecilerinden alabildikleri topraklara yerleşiyorlardı. İkinci Abdülhamid’in Yahudilere toprak satışını yasaklamasına karşın bir yerde para her şeyin kapısını açıyor, Osmanlı’ya bağlı idareciler dahi satış gerçekleştiriyorlardı. O bölgeye yerleşmeleri yasak olan Yahudiler turist olarak geliyor ve daha sonra bir şekilde kalarak yerleşmekteydiler. Yahudi nüfusu geçen zaman zarfı içerisinde artarak devam etmiş ve kendi köylerini kurmaya başlamışlardı. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu buhran dönemleri, Balkan savaşları, dış borçlar, yaklaşan birinci dünya savaşı yapabilecek fazla bir şey de bırakmamaktaydı.
Filistin-İsrail sorunu yüzeysel koşullarda konuşularak çözülebilecek bir sorun değildir. Geçmiş, o günlerin koşullarında değerlendirilmelidir ve bugünün şartlarının yarattığı sorunların temeli ilk yerleşmelerin başladığı dönemde o bölge insanlarının uyguladığı politikada da gizlidir.