Füruğ Ferruhzad ve bir beatnik

İranlı şair ile bir beatnik yazarın rassal çarpışması
Nisan '10

‘dan bahsederken, onun bir ikon kırıcı olduğunun üzerinde durulması gereklidir. Muhafazakar İran’da kadın olmanın direncini yaşamış, ruhunu özgürleştirmeye çalışmıştır.

En önemli şiirlerinden biri olan “Rüzgar bizi götürecek”te, aşkını açıklıkla söylediğine şahit oluruz, Haşim HÜSREVŞAHİ çevirisiyle:

RÜZGÂR BİZİ GÖTÜRECEK

küçücük gecemde benim, ne yazık
rüzgârın yapraklarla buluşması var
küçücük gecemde benim yıkım korkusu var

dinle
karanlığın esintisini duyuyor musun?
bakıyorum elgince ben bu mutluluğa
bağımlısıyım ben kendi umutsuzluğumun

dinle
karanlığın esintisini duyuyor musun?
şimdi bir şeyler geçiyor geceden
ay kızıldır ve allak bullak
ve her an yıkılma korkusundaki bu damda
bulutlar sanki, yaslı yığınlar misali
yağış anını bekliyorlar

bir an
ve sonrasında hiç.
bu pencerenin arkasında gece titremede
ve yeryüzü giderek durmada
bu pencerenin arkasında bir bilinmez
seni ve beni merak ediyor
ey baştan aşağı yeşil!
yakıcı anılar gibi ellerini,
bırak benim aşık ellerime
ve dudaklarını
varlığın sıcak duygusunu
benim sevdalı dudaklarımın okşayışına bırak

rüzgâr bizi götürecek.

Füruğ Ferruhzad

ise, 1982 yılında yayınladığı romanda, bir nevi beatnik romanıyla, bizce farkında olmadan, Faerruhzad’ı selamlıyordu. Ferruhzad’ın “Rüzgâr bizi götürecek” isimli şiirine karşılık, bir tespit yapar gibi, Brautigan’ın “/” isimli romanındaki çocuk, tıpkı Ferruhzad gibi, yaşadığı yerden uzaklaşmak zorunda kalıyordu. Toplumsal baskıyla birlikte giderek ıssızlaşıyor, yalnızlaşıyor, tek başına kaldıkça umarsızlaşıyordu.

Abbas Kiarostami’nin, Ferruhzad’ın “Rüzgâr bizi götürecek” isimli şiirine gönderme yapan aynı isimli filminde ise, İran’ın Kürt kasabalarından birinde, bölge insanının kadim ayinlerine tanıklık etmek üzere giden bir grup gazeteci ve aydının paralelinde, eski ve yeni dünya, ölüm ve yaşam gibi zıtlıklar, birbirine asla yanyana gelemez gibi görünen kavramlar anlatırılırken, Ferruhzad’ın varoluşçu şiirlerine bol gönderme yapılıyordu.

Füruğ Ferruhzad’ın, Richard Brautigan’ın ve Abbas Kiarostami’nin şiir, roman ve filminde nazikçe göstermeye çalıştıkları noktada ise, alışıldık normların, insanı isteyerek ya da istemeden kolayca toplum dışına itebileceği gösterilirken, farklı araçlarla bize gösterilen dünyadaki ortak bir baskı aygıtına karşı, kendi içlerine dönerek savunmaya geçen insanların kısa vadedede hüzünlü, genel olarak ise umutlu direnişini gözlemleriz. Bu nedenle iranlı kadın bir şairle, Amerika’lı bir yazar, birbirlerinin çok da farkında olmadan, rüzgarın onları taşıyıp taşıyamayacağını düşünmüş olabilirler.

Füruğ Ferruhzad’ın sesinden şiirleri:

WordPress plugin

 ✪

2 Comments Bir yanıt yazın

  1. Brautigan araştırırken burada çok güzel bir şey yakalamış olduğunu gördüm Barış emeğine sağlık, teşekkürler.

  2. Ağıt*

    Seni aramakta
    Dağların eteğinde ağlıyorum,
    Denizin ve otların eşiğinde

    Seni aramakta
    Rüzgârın geçidinde ağlıyorum
    Mevsimlerin dört yolunda,
    Bulutlu gökyüzünü çevreleyen
    Şu kırık camın önünde

    Resmin bekleyişinde
    Şu boş defter
    Ne zamana dek
    Ne zamana dek
    Yaprakları çevrilecek?

    Rüzgârın akışını kabullenmek
    Ve ölümün kardeşi olan
    aşkı…

    Ve ölümsüzlük
    Seninle paylaştı sırrını
    İşte defineye dönüştün
    Gereken ve arzuyu yükselten
    Öyle bir define ki
    Diyar ve toprağı sahiplenmeyi
    Sevecen kılmış

    Adın gökyüzünün alnından geçen seherdir**
    Kutsansın adın!

    Ve biz hâlâ
    Tekrarlıyoruz
    Geceyi
    gündüzü
    henüzü…

    AHMED ŞAMLU
    Çev: Zahra Demirci – Sobhi Babek
    Ova Büsbütün Sis, İyi Şeyler Yay., 1998

    * Füruğ Ferruzad için, onun ölümü üzerine
    **Füruğ, seher vakti güneş doğmadan önce gökyüzünün ışığına denilir.

Comments are closed.

Önceki

[Love]

Sonraki

Kamelyalı kadın