daha önce pek dikkat edilmeyen ve birden hayatını kaplayan nesneler çıkabilir. bu bir pipo değildir, bu bir resimdir, bu bir blog değildir sadece harfleri yanyana görmek haz veriyor, eskiden sevilmeyen ya da yanyana olması namümkün görünen ikililer birden çok anlamlı olabilir, sarı ve lacivert mesela, yağmur ve çamur mesela, tiramisu ve bira mesela, inanmayan hobbit’in ilk bölümüne bakmalı ve orada pasta ile bira tüketen hobbitleri kovuklarında görmeli. bu noktada, belirli mekanlar haricinde artık baskısı bulunmayan bir kitaptaki kadıköy kurallarının birinden bahsetmek isterim:
kurgu gücünü kaybeden bir kadıköylü, yaşama karşı silahsız kalmış sayılır ve beyoğlu bar ortamlarında kurban olarak satışa çıkarılır. bu işin sonunda cihangir’de pis bir çarşafın üstünde kullanılmış olarak uyanabilir ki, bu durumda düş, bir daha yanına gelmez. tersi de olmuş ama yalanlanmıştır.
bu eski metinden de anlaşıldığı gibi hiçbir kadıköylüye kurgu ve düş gücünü kaybettirmesin sevgili ginsberg, nema! yaşamı kalabalıklarda arayanların tersine, içindeki kalabalığa seslenenlerin mekanında bundan korkan yoktur, bütün bunlar düş diye bir şarkı yapmış grizu grubu, hala yaşıyorsa, edgar allan poe’ya telif ödeyecekler mi? tasarım yeteneğini kaybetmiş ya da asla öyle bir yeteneği olmamış ama buna rağmen kendine mecra bulmuş insanlar yüzünden oluşan büyük terör: yeryüzünün en kötü albüm kapakları. ✪
pera’da yerin yedi kat dibinde, en cesur benim diyen kadıköylü’nün dahi ürkütücülüğünden dolayı giremeyeceği, girse bile koyu karanlıktan dolayı hiçbirşey göremeyeceği, görse bile zaten asla ordan çıkamayacağı için kimseye anlatamayacağı bir mekanda saklı tutulan bir kitapta şöyle der:
sabah uyandığımda içeri vuran karanlık idi beni düş kurmaya zorlayan. kurgu ve düş gücümü temiz çarşaflarda kaybettim ben ey brütüs.
Bu arada hayırlı olsun hepimize futuristika!