Terk edilmiş binalar, boş mekanlar, kullanılmayan eşyalar, yıkılmayı bekleyen harabe yapılar… Aldığımız son haberlere göre Japonya’da son trend “boş mekanları” fotoğraflamak.
“…Mavi VW bir minibüstü. Almanya’da yaşayan bir aileye aitti ve aile yaz tatili için akrabalarını ziyarete gelmişti. O kadar çok çocukları vardı ki ancak bir minibüse sığabilmişlerdi. Hepsi güzel, hepsi çok neşeliymiş. Sadece 1 kere uzaktan görmüştüm, yaşıtım olan kız çocuğuyla bakışmış, ortanca ağabeyleri gülümsemişti bana.
Kilometrelerce yolu kazasız gelebilmişler ama memlekette kasabadan şehre giderken kaza geçirmişlerdi geldikten birkaç gün sonra. Tüm aile kazada ölmüştü. Anne. Baba. 6 çocuk. Ya da 5. Belki 7. En büyüğü 17 yaşlarında, en küçük bebek. Hepsi bir akşam üstü ölmüşlerdi. Herkes çok üzülmüştü, herkes şaşkın.
Minibüsten geriye ne kaldıysa bizim araziye çekilmişti enkaz. Günlerce arazinin ortasında bekledi minibüs. Parça parça olmuştu, tekerlekleri yamulmuştu, yırtık perdeleri rüzgarda uçuştu durdu. İçinde koltuk parçaları kalmıştı, cam kırıkları, metal parçalar, birkaç eşya; bir kazak kolu, bir kemer… Bir de bir bebek emziği -kapıya dokununca düşmüştü yere- ayakkabımın ucuyla ittiğim. Cesaretimi toplayıp yakından bakmaya gittiğim o gün, çok küçüktüm, ilk defa bilinçli bir şekilde, “acıma”, “hüzün”, “çaresizlik” ve “merak” duygularını hissetmiştim, sanırım, emin değilim, aslında “nefret” gibi hepsini doğuştan biliyordum.
Emin olduğum tek şey, oyun. Aklımdan, kaza öncesi nasıl mutlu mutlu pencerelerden baktıkları, kaza sırasında arabanın içinde savrulurken kimin kime elini uzattığı, kimin hemen öldüğü, kimin can çekiştiği, cesetleri toplayan insanların ağlayıp ağlamadığı… Tahmin oyunu… Aklımdan bir sürü senaryo, aklımda bir sürü sahne, bir sürü akıl oyunu… Hala, ara ara aynı oyunu oynarım…”
[simpleviewer=76,650,800] ✪
Herşey iyi hoş güzel de o italik yazıyı kim yazmış? Tüylerim diken diken oldu okuyunca çok korkunç.. Bir kitaptan bölüm falansa anlamadım ben.. Tümünü okumak isterdim.
Bu tarz fotoğrafçılık sanırım fotoğraf sanatının ilk günlerinden beri vardır, zira “boşluk”, yerinde kullanımla, en verimli “aksesuar” olabiliyor; yalın ama aslında oldukça dolgun, fotoğrafçılar daha iyi bilirler.
Ülkeler içinse, Amerika’da mesela, uzun bir süredir, gerçekleşen ekonomik krizlerin de bir izi olarak ortada kalan “istenmeyen” binaları, yapıları sanat için kullanmak, fotoğraflamak moda değil, sanki ayrı bir sanat dalı olmuş durumda. Kısa bir araştırma ile google’dan ülkenin en güney eyaletinden en kuzeydekine pek çok çalışmanın yapıldığı görülebilir. Doğusundan batısına da durum pek farklı değil…
Burada ise, mevzu bahis Japonya olunca bir garip oluyor insan. Medeniyetlerindeki dinginlik unsuru, savaş zamanı başka hiçbir ülkenin yaşamadığı kadar farklı yok edilişleri, yeniden dirilişleri, ilerleyişleri, bizim son model diye gururlanarak “tükettiğimiz” eşyaları onların 2. el kullanım için çöpe atmaları ve pek çok Japon’un yeryüzündeki her insanı bir fotoğraf karesine sığdırmak için “klişeleşmiş” çabasını düşünerek şimdilerde son trend boş mekan fotoğrafları…
Çöp değil de daha derinlerde bir garip değişim… Kendi çöplüğünü sergileyen sanatçılar olmuştu ayrıca, hepimizin her gün yaptığı.
Benzerini Rob Dobi Britanya için yapmış.
çekilenler basbayağı çöp..
tüketimden kelli çöpler ne olduğumuzu gösterir ya, anladın onu sen
toplumun mahremine girmek bu japonların yaptığı.
hepsi için söyleyemesek de, 04-08-11-12.jpg kardeşlerim duruma uygun gibi.
ha bu diyar, ha bu diyar, habudi habudi…