[Futuristika! – Vildan Daşdöğen]: Gezi Parkı direnişine destek verdiniz, Gezi bandosu oldunuz. Hemen sonrasında albümünüz çıktı, bu dönemin olumsuz herhangi bir etkisini hissettiniz mi?
[Kolektif]: Hayat babında hayır, bu dönemin olumsuz etkilerini tabi ki hissetmedik. Gezi Bandosu olarak yaşadığımız saatler, o gün orada enstrümanıyla olan herkesin hafızasından kolay kolay silinmeyecektir, eminiz. Hayatımızın en güzel sahnesiydi Gezi, ona şüphe yok. Ancak müzik sektörü adına konuşuyorsak ki romantizmi bırakıp müziğin de bir sektör olduğunu hatırlatmakta fayda var; zor bir dönem geçirdik. Biz belki şanslı gruplardanız, çünkü bir şekilde Türkiye dışında da çalıyoruz. Ancak müzik için genel olarak zor bir dönem oldu ve bunun da pek çok başlığı var. Özetlemek gerekirse, Türkiye özellikle ana akımın dışındaki müzikleri ve müzisyenleri desteklememeye devam ederse alternatif sahne gittikçe küçülecek.
İlk albümünüzdeki Gül Ali isimli şarkıyı konserlerde Kürd Ali diye söylüyorsunuz. Albümde neden Kürd Ali değil?
Bu sorunun cevabı ayıp ama gerçek; bilmiyorduk! Aslında şüphelenmeliydik, türkülerde ‘Gül” konulan yerden genelde Kürt çıkar ama bilemedik. Öğrendiğimizden beri de Kürd Ali zaten, alışkanlık kaynaklı dil sürçmeleri hariç.
Başka ülkelerde müzisyen olmakla Türkiye’de müzik yapmak arasında sizce temelde nasıl farklar var? Bir baskı olduğunu hissediyor musunuz ya da baskı yaşıyor musunuz?
Her ülkenin iç dinamikleri birbirinden oldukça farklı. Biz daha önce Cotonou’da, Sao Paola’da, Erbil’de de çaldık ama ancak Avrupa için bazı genellemeler yapabilir ve Türkiye’yle karşılaştırabiliriz. Türkiye’de müzik bir şekilde gönüllülük heyecanıyla başlıyor, gruplar isteyerek bir araya geliyor, insanlar kendi kendilerine enstrüman çalmaya başlıyor, üretim süreçleri tamamen kendi hayatınızdan ayırdığınız vakitlerle oluyor. Oysa Avrupa’da tüm bunlar bir şekilde kurumlar tarafından destekleniyor. Hal böyle olunca 80 milyonluk bir ülkenin aktif bir şekilde müzik üreten müzisyenlerinin, yeni projelerin, çeşitli denemelerin sayısı Avrupa’nın en küçük ülkelerinin yanında bile komik kalıyor. Bize göre en temel fark budur. Türkiye’de müzisyenlerin para kazanmak zorunda olmadan üretememeleridir. Asıl baskı da buradan doğuyor aslında. Yani hissettiğimiz baskı kapitalizmin açık pazarının baskısı…
Kerevet’te önceki albümlerinizden farklı şekilde arabesk, jazz ya da göbek havası birlikte yer alıyor. Müziğinizi nasıl tanımlıyorlar? Sizin açınızdan müziğiniz hiç dinlemeyen birilerine nasıl anlatılabilir?
Aslında Kolektif dinlemek için önceden bazı verilere sahip olmanız gerekmiyor. Duyduğunuz andan itibaren içine girebileceğiniz bir müzik. Tabii bu durum belki albümlere farklı yansıyor ki biz sahnede ve albümlerde aslında biraz faklı şeyler yapıyoruz. Temel kaygı da bir şekilde albümlerin birbirinin aynısı olmaması, ya da belki kendi doğrumuzu arıyoruz. Müziği tanımlamak için bir şekilde kategoriler gerekiyor tabi ama keşke bunun başka bir yolu olsaydı. Kolektif sekiz yıldan uzun süredir sahnede ve artık bir şekilde kendi sesimiz var, son tahlilde ne çalarsak çalalım biz bir şekilde aynı şeyi hissedebiliyoruz. Bakınız: Sepultura Refuse/Resist [footnote number=”1″ ]Sepultra – Refuze/Resist[/footnote]ya da l’Ete Indien[footnote number=”2″ ]l’Ete Indien[/footnote] E bunu bir festival kataloğunda nasıl yazmak gerekir bilemediğimizden biz yine geleneksel kalıplara sığınıyoruz; World, Jazz, Balkan, Funk hepsi yazılıyor ama belki de en doğrusu Rock’n Roll! Bilen bilir.
Ayrıca Kerevet’te kendi söz ve bestelerinize de var. Daha önce de yapıyor muydunuz?
Krivoto (Pozitif, 2008) albümünde de iki beste var aslında, ancak onların sözleri yok. Daha önce sözleri olan şarkılar yazmamıştık. Bunun da özel bir sebebi yok aslında, o dönem o şarkıları çalmak istedik, Kerevet (Lin Records, 2013)’te de anlatacaklarımız birikmiş anlaşılan. Malum aradan yıllar geçti.
Kolektif İstanbul dışında bireysel olarak yaptığınız şeyler var mı?
Ediz Hafızoğlu malumunuz memleketin davulcu ihtiyacını önemli ölçüde karşılıyor. Ertan ise operada ve senfonide tuba çalıyor. Aslı’nın sinema ve belgesel dünyasıyla flörtü devam ediyor. Tamer ve Talat geleneksel göçmen düğünlerinde çalmaya devam ediyorlar. Richard ise ilk mesleği olan enstrüman yapımcılığına devam ediyor.
Edebiyat müziğinizi etkiliyor mu sizce? Sizin yazarlarınız kimler?
Biz galiba hiç edebi bir müzik yapmıyoruz. Edebiyat hayatımızı bir şekilde şekillendirse de müziğimizde sözün pek önemi yok aslında, her şey enerji ve doğaçlamalar üzerine kurulu. Üstelik açıkçası edebiyatın ve özellikle sinemanın bizim en çok beslendiğimiz coğrafya ve kültürlerden biri olan Balkanlar ve çingenelere dair geliştirdiği yüzeysel romantizmden de itinayla uzak duruyoruz.
Konser programınızda neler var?
Önce sezonun son Babylon konserini çalacağız 16 Nisan’da ve bu konserin bizim için özel bir anlamı var. Ondan sonra yine yollardayız, 24-30 Nisan arasında Quimper’de Bagad İstanbul ile provalar ve kayıtlar yapacağız. Bu arada 26 Nisan’da orada bir Kolektif konseri de vereceğiz. Sonra 2 Mayıs’ta Brüksel’de Balkan Trafik! ve ardından 3 Mayıs’ta Friedrichshafen var. 5 Haziran’da Bagad İstanbul yine Quimper’de ilk resmi konserini verecek ve temmuz ayında ilk defa İngiltere’de turnede olacağız. Durham Brass Festival ile 15 gün İngiltere’nin çeşitli kentlerini dolaştıktan sonra, sırasıyla Festival de la Cornouaille (Fransa) ve Globaltica’da (Polonya) sahne alacağız. Ağustos ayında Locarno Folk Festival ile İsviçre’de, ekim ayında da tekrar Almanya turnesinde olacağız, şimdilik kesinleşen kentler Stuttgart ve Münih. Yani kısacası yollarda olacağız. Bu arada tabi ki Türkiye’nin çeşitli köşelerinde de konserler olacak ancak o takvim biraz da son anda şekilleniyor.
Standart F! sorusudur: Bu aralar hangi dergileri, kitapları, yayınları okuyor, neler dinliyor, neler izliyorsunuz?
Kolektif’in kendi sesinin temel özelliklerinden biri de doğal bir füzyon olması; doğal çünkü birbirinden her anlamda çok farklı altı kişinin bir araya gelmesinden oluşuyor. O kadar farklı ki; hepimizin dimağında yer eden ortak bir kitap için Cin Ali serisi bile diyemiyoruz çünkü aramızda malum bir Bröton ve üç Bulgaristan göçmeni var. Yani Kolektifi anlatabilecek herhangi biri kültürel mecmua yok galiba. Müzikte buluşuyoruz bir anlamda demek isterdik ama oradaki ortak paydamız da oldukça sınırlı. Bizim için kült bir grup varsa o da Farmers Market’tir. Görünce önümüzü iliklediğimiz insan ise Ivo Papasov’dur. Ha bi de Kabadan çalınca hepimiz oynuyoruz. Durum bu…
[sws_divider_basic]
Bir an
[aesop_quote width=”500″ background=”#282828″ text=”#ffffff” align=”center” size=”2″ parallax=”off” direction=”up” quote=”Cotonou’da, uçaktan indikten kısa bir süre sonra, Gangbe Brass Band’in provalarını yaptıkları mekana geldik. Minibüsün kapılarını açtığımızda Gangbe, ilk albümümüz Balkanatolia’da bulunan Stipski Köçek’i çalıyordu. Orada, o adamlardan, o güneşin altında bu şarkıyı duymak ve buna sebep olmuş olmak, müziğin yaşadığına dair bir kanıttı bizim için. “] ✪