Antik Yunanca’da “öğrenmek, öğrenilmesi gereken şey” anlamlarına gelen “Mathema” sözcüğünden türeme “Matematik”‘in üzerimizde yarattığı toplumsal etkinin yanına, ne Kardak terörü ne havada kıl kuyruk dalaşmaları ne de baklava gibi sözcüklerimizin isim hakkını aylaklık edip kaptırmamız erişebilir.Sokaktan geçen her 10 kişiden 9’u arkasına bakmadan kaçar titrek sesle “Matematiiik…?” diye fısıldarsanız ya da en klasik cevap yapışıverir sorunuza;
– “Matematik?”
+ “Hiç kafam basmaz benim, ah ah ne çektik yıllarca! Bak şimdi bizim matematikçi bir gün…”.
Her ne kadar üç kuruşluk hesaplara kafamız ulusal boyutta çok çalışsa da, formüller gerer bizleri. Teoremler, dizinler, sinüs, kosinüs, sonu bitmez basamaklarda bir aşağı bir yukarı… Soru ezberleyerek koltuk sahibi olanlarla doludur memleketteki her taşın altı (-sözüm meclisten dışarı, matematiksel bir imgelem olarak parantez içinde!). Sahi bir de kümeler vardı, değil mi? Ne oldu onlara acaba son yıllarda?
Matematiği sevmek ya da matematikte başarılı olmak bizim gibi diğer toplumlarda da özel insanların yapabildiği bir meziyet gibi algılanmıştır hep. Tarihte bir yerlerde bir kopukluk olduğunu tahmin ediyorum, olasılık payı yüksek eminim. Bu tip kişilere genelde mahallenin delisi muamelesi yapılır, halbuki bir mahallenin delisi yoksa o mahallenin başına gelecek var!.. diye ekledi çekik gözlü erkek, genç kız başını öne eğdi masumane, biz düşüncelere daldık dalgaların yegane sonsuzluk hesabında, bla bla…
Milla Jovovich -herhangi- bir element değildir!
Elementlerinin kokusuyla, rengiyle, adlarıyla kimya, kaldıraçları, sarkaçları, doğanın yasaları toplamı fizik. İlmi bir yolda ilerleyenlerden çoğu tercih ederler kimyayı, fiziği matematiğe. Daha da sadeleştirme hevesiyle ileri boyuta taşıyanlar için biyolojidir varsa yoksa. Benimse hiçbir zaman anlamadığım, matematiği anlayıp, hadi anladı ama sevmeden kimyayı, fiziği ve özellikle biyolojiyi böylesine kucaklayanlardır.
Tümüyle sosyal dallara yönelmiş olanları da, hatta herhangi bir konuda “şu an bilinen şeyleri öğrenmek” ve “bilinmeyenleri araştırıp keşfetmek” yolunda olanları da katıyorum kucaklayanlara. Zira doğadaki herşeyin matematiksel bir karşılığı olmalıdır, vardır ancak bunların sembolize edilebilmesi için diğer dallardan yararlanılır.
Tarihçesine göz attığımızda, önceleri sayıların ve şekillerin ilmi olarak adlandırılırken diğer bilim dallarıyla iç içe geçen serüveninde gelişen matematik, artık birkaç paragrafa sığamayacak derinlikte ve yoğunlukta evrensel bir dile, bir sanat dalına, sonsuz bir oyuna ve yaşam biçimine dönüşmüştür.
Mathema sözcüğünün ilk kullanılması M.Ö. 500’lere denk düşer, sayıların babası Pisagor ve öğrencileri arasında. Yazılı hale ilk M.Ö. 350’lerde rastlanmıştır Platon sayesinde. Matematik, tabii ki daha öncesinde de kullanılıyordu farklı şekillerde adlandırılarak, nitekim nerede başladığı, ilk gelişmeler hakkında Heredot ve Aristo şöyle düşünüyordu:
Vanadyum(V), adını İskandinav mitolojisi’nden; deniz tanrısı Njord’un kızı Freya’nın diğer adı Vanadis’den alır. Gümüş rengindedir, balık, turp, zeytin ve ette bulunur. Atom numarası 23!
Heredot’a göre matematik, M.Ö. 3000-2000 yılları arasında, Mısır ve Mezopotamya’da, özellikle tarıma elverişli Nil nehri kıyılarının toprak sahipleri arasında bölüştürülmesi ve vergilendirilmesi hesaplamaları sırasında bulunmuştu.
Aristo’ya göre ise herşey bir oyunla başlamıştı. Yine aynı yıllarda Mısır’da matematik ihtiyaçtan değil, canı sıkılan rahiplerin satrançtan, briçten farklı bir oyun yaratma heves ederek aritmetiği ve geometriyi yaratmalarıyla bulunmuş ve geliştirilmişti. Ah insanlık, ne çektiysen dinden imandan çektin yani!
Bu dönemi, insanılığın daha ilk günlerinden beri kullanılan matematiğin (Bir bizon, iki bizon, … Böyle gidermiş bu!) kayıtlı ilk çağı olarak adlandırırsak, Yunan matematiğini gelişme, Rönesans’ı ilerleme dönemi olarak kabul edilebiliriz. 20. yüzyılı altın çağı, günümüzü ise tek kelimeyle matematik çağı olarak ilan edebiliriz.
Yazıyı buraya kadar okuyabilenler adına yeter deyip, aşağıda, çevrenizdekileri şaşkın bakışlar altında ne kadar zeki olduğunuza inandırabileceğiniz birkaç matematik oyununa yer veriyorum. Biraz inceleyip birkaç sefer tekrar ederseniz ne kadar kolay olduklarını fark edecek, matematiği daha da seveceksiniz? En azından çarpım tablosunu?
1. 9, 99, 999 ile çarpım
x9 = x(10-1)
Örnek: 9×23 = 23×(10-1) = 230-23 = 207.
x99 = (100-1)
Örnek: 99×23 = 23x(100-1) = 2300-23 = 2277.
x999 = (1000-1)
Örnek: 999×23 = 23x(1000-1) = 23000-23 = 22977.
2. 11 ile çarpım – İlk ve son basamak sabit kalmak üzere, her basamağı solundakine ekleyerek.
Örnek: 1234×11, En sağ basamak ve en sol basamakları sabit tutuyoruz: 1 _ _ _ 4. Sonra 4+3 = 7. Sayımız şimdi: 1 _ _ 7 4. Sonra 3+2 = 5. Sayımız şimdi: 1 _ 5 7 4. Sonra 2+1 = 3. Sayımız şimdi: 1 3 5 7 4 yani 13574.
3. 5, 25 ve 125 ile çarpım – Sırasıyla 10, 100 ve 1000 ile çarpıp sayıyı sırasıyla 2, 4 ve 8’e bölmek ki bunu bilmeyen yoktur tahminimce!
Örnekler:
13×5 = 13×10/2 = 130/2 = 75.
13×25 = 13×100/4 = 1300/4 = 325.
13×125 = 13×1000/8 = 13000/8 = 1625.
4. 2 basamaklı 5 ile biten sayıların katını alma – Sayı mutlaka 25 ile biter ve ilk basamaktaki sayı +1’i ile çarpılarak, ya da bunu!
Örnek:
75×75 için; 7×8 = 56. Sayımız 5625.
95×95 için; 9×10 = 90. Sayımız 9025.
5. 2 ve katları ile çarpım – Sayıyı katların 2’li çarpım sayısı kadar 2 ile çarparak
Örnek:
21×16 için; 16 = 2×2x2x2. Ve işlem; 21×2 = 42, 42×2 = 84, 84×2 = 168, 168×2 = 336.
13×32 için; 24 = 2x2x2x2x2. Ve işlem; 13×2 = 26, 26×2 = 52, 52×2 = 104, 104×2 = 208, 208×2 = 416.
* Platon, akademisinin kapısı üzerine yazdırmıştır, saygılar! ✪
matematik olmazsa olmazlardandır yerini tutacak zihin çalıştırmak adına tek bir bilim dalı daha bilmiyorum ve dinimi matematik ilan ettim tapıyorum!
Ali Nesin’in “Matematik ve Korku” diye bir kitabı vardır. Bu kitabı ben ortaokul yıllarımda dönem ödevi vesilesiyle okumuştum. insan korktuğu şeyle dalga geçermiş derler ya, hayatı boyunca matematikle dalga geçenlerin de üzerinde pek durmadım bu yüzden (ve tabi daha birçok şey ile dalga geçenler…)
Kitapta bir hikaye vardı, hatırladığım kadarıyla;
“… adamın biri bara gider ve çok hoş bir kadının yanında oturur. konuşmaya başlarlar. derken muhabbet ilerler ve adam kadına ne iş yaptığını sorar. kadın matematikçi olduğunu söyler. adam durur güler ve ‘ee, yemek yapmayı da biliyor musun?’ diye sorar”
Matematiğe öcü olarak bakılmasının sebeplerini okullardaki eğitime dayandırmak mümkündür. Bu enfes yazının ilk bölümlerinde de bahsedilen formül dayatmasını ezberci eğitim sistemine bağlayarak, harita metod defterlerimiz üzerinde yaşadıklarımızın sadece küçük bir eğlence olduğunu hatırlatmak yerinde olacaktır.
Tabi, bir de işlenen konuların pek soyut olduğu gerçeği var, karamsar zihinlerde. Karatahta üzerinde gördüklerimizle şurada burada karşılaşmayacak olmamız bizleri tarifsiz hüzünlere sürüklemesini düşündükçe, matematikten yani bütün gerçeklerden kaçıp kurtulmak isteriz. Platon mesela, matematiğin sadece akıl yoluyla anlaşılabilir bir gerçekliği olduğunu söylemiş, tabi bu gerçekliğin akıldan ya da zihinden bağımsız olarak da varolduğunu düşünmüştür. Hani yatmadan önce saydığımız koyunları düşündükçe, hem sayılar var oluyor, hem de koyunlar. (Bu örneği Platon sever mi, ben bile merak ediyorum.)
Burada, matematikçilerin matematik için söyledikleri var, çoğu kabul edilebilir gerçekler. Tıpkı matematik gibi. Tıpkı koyunlar gibi :)
Üniversite sınavında girişin yaklaştığı günleri hatırlıyorum: öğretmen öyle bir edayla girmişti ki sınıfa. “Feci pratik bir formül vereceğim sınavda çok yararlanacaksınız” diye gaz vermişti. Sonra da 5 ve 5’in katı sayıları pratik çarpmayı öğretmişti. Birşeyler daha anlatmıştı da dikkatim dağılmış benim sonradan.
Sınavda aradım aradım bu bilgi yararlı olsun diye, hiç alakalı soru yoktu. Ben de hemen yazlığa gidip annemin arkadaşı teyzelere hava yaptım, “teyze 25*25 625 eder bak saniyesinde bildim ehehe” diye hava atmaktan başka bişeye yaramadı.
Pek psikanaliz dolu bir yorum oldu bu, ama matematiğin dinle dolaylı da olsa ilgisine inanıyorum ben. Kabala var, İslam’da sayıların incelenmesi vs var. Daha kadim inançlarda hesaplamalar var. Hangisinin diğerinden beslendiği biraz bulanık tabii.
Bira özellikle Avrupa’da abı-hayat, hayat kadınlığı bir deyişe göre en “helal” paranın kazanıldığı meslek. Muhasebeciliğe hiç değinmiyorum, ne demişler? “Avukatın ve tesisatçın ile birlikte muhasebecinle de iyi ahbap ol!”. Ne yazık ki çok doğru.
bu matematik denilen illetin dinle bi alakası olduğuna inanmıyorum zira mal canın yongasıdır mottosundan yola çıkarak olayın para pulla alakalı olduğunu söyleyebilirim. eski zaman insanları hesap kitap için çakıl taşlarından bir hesap makinesi yapmış; sürüleri, buğdayları, arpaları hep saymış. biz hala onların calculatorunu kullanıyoruz unutmayalım bunu. muhasebecilik hayat kadınlığı kadar eskidir ve bira kadar.