[K]adınların erkekler üzerindeki egemen baskısını anlatan bu resim, dini de harmanlayarak daha iyi anlatır. Tiksinerek, çürümüş erkek suratına bakan kadın, üstündeki şeyi pençeleyerek kaldırır. Erkek suratının böyle resmedilmesinin temelinde, kadının, erkek ruhunun çürümüş olduğu düşüncesi olabilir. Modern bir açıklama getirirsek; siyahi yüz, ezilmişleri temsil ettiği için kadın ondan da tiksinmiş olabilir. Ezilmiş erkeğe bakan kadın suratı kendisinde vardır çünkü. Çok ince bir ayrıntı olarak, kadının kollarının ‘kara panter’in kolları olmasıdır. Dini harmanlamak, burada devreye girer çünkü Hristiyanlık alemi, belirli imgelerinden biri olan kara panter, Hz. İsa’yı imgelemek için kullanır. Dini bir imgenin, kadının kollarını temsil etmesi hiç şaşırtıcı değil. Kadınların, bir nevi intikamını da anlatan bu resim onu bir yerde de haklı kılar.
Resmin, belki de, en kilit noktalarından biri fondaki renkleridir. Erkek yüzünün arkasında güneş vardır fakat kadınınkinde yoktur. Bunun nedeni, kadın kendini güneş olarak görme istediğidir. Erkek-Kadın çekişmesinin en alt katmanıdır aynı zamanda. Erkek güç arayarak, kadın ise gücü kendinde bularak yaşar. Erkeklerin, düşünme konusunda, bu kadar çok ön planda olma nedenlerinin de temelinde bu yatar.
Kadının bedeni rengarenktir. Kanatları çoktur ve cafcaflıdır. Saçları, eriyen bir beyni andırır; renkli ve şekilli. Erkeğin yüzünü örten şey ise beyni andırır. Kadın, erkek beyninin arkasında olup biteni görünce mi tiksinir yoksa erkeği bu hale getiren o mudur, bilinmez.
Dinleri, vücudunda harmanlayan kadın; kara panterle Hristiyanlık’ı, Şahmeranı andırması ve yeşil tonun ağırlığıyla İslamiyet’i temsil eder. Hatta ve hatta -tavus kuşuna benzerliğiyle- Melek-i Tavus’luğu ile Yezidiliği andırır. Göğüsleri körpe ve dinçtir. Kadınların en önem verdiği organların başında gelir göğüsleri çünkü ilk etapta onu sergiler ve öteki kadınlardan en önemli farkı göğüsleridir.
Bir bakıma, resim Orta Çağ’daki Ursulacılığı da temsil eder. Ursula, 11.000 bakireyle Avrupa’yı dolaşan bir rahibedir. Bakireliği savunur ve fakat Köln’de şehit edilir. Onun bakış açısıyla da açıklanabilecek bir resim olduğundan Kalmakoff’un imge zenginliğine hayret edebiliriz.
Yılan, bütün öğretilerde, kötülük olarak imgelenir. Dini öğretilerin yanında, bazı efsanelerde de karşımıza çıkar. Örnek olarak Lokman Hekim’i verebiliriz. Ölümsüzlüğün ilacını bulan Lokman Hekim, su içmek için bir dereye yanaşır Yılanı görünce korkar ve formül suya düşer. Sudan çıkardığı formülde ise sadece iki kelime yazar: Soğan ve Sarımsak. Bunun bir çeşit versiyonu da Gılgamış’ta görülür. İnsanlık tarihinin ilk destanı olan Gılgamış, ölümsüzlüğü aramaya gittiğinde ve onun yerine, ömrünü uzatan bir ilaçla evine döndüğü zaman, ilacı, talihsiz bir şekilde yılan yer. Yılan imgesinin kaybettiği çok zor görülür. Bunun içindir ki resimde secdeye yatılır ona. Tek bir kişi olarak değil, nesiller boyu bu şekilde diz çökme mevcuttur. Bunu secdeye yattığı anda, güneşin, arkadan parıldamasından anlayabiliriz. İki ağaç arasında olmaları ise ironiktir. Doğanın içinde her şey olur mesajı veriliyor. ✪