Nirvana’sız bir geleceğin yirminci yılı

24 Eylül 1991 tarihinde, Seattle’dan çıkan Nirvana isimli grup ikinci albümleri Nevermind’ı piyasaya sürdü. İlk albümleri bağımsız bir plak şirketinden çıkmış olduğundan, bazı diskografilerde çıkış çalışması olarak da nitelenen Nevermind, 20 yıl önce, dünyadaki anaakım rock müziğin çehresini değiştirdi.
Ağustos '11

24 Eylül 1991 tarihinde, Seattle’dan çıkan Nirvana isimli grup ikinci albümleri Nevermind’ı piyasaya sürdü. İlk albümleri bağımsız bir plak şirketinden çıkmış olduğundan, bazı diskografilerde çıkış çalışması olarak da nitelenen Nevermind, 20 yıl önce, dünyadaki anaakım rock müziğin çehresini değiştirdi.

Albümde yer alan Smell Like Teen Spirit radyolarda çalınmaya başladığında, Nirvana’nın albümüyle aynı gün piyasaya sürülmesi gibi sonradan anlaşılacak bir şanssızlığa kurban giden Red Hot Chili Peppers’ın Blood Sugar Sex Magik ve benzeri şarkılar, kendilerine yer bulamaz oldu.

Nirvana yoktan varolmamıştı. Bağımsız müzik sahnesinde Sonic Youth, The Pixies ya da Killing Joke gibi öncülleri vardı. Ancak Nirvana’nın, Smells Like Teen Spirit ilk duyulduğunda yaptığı patlama, grubun “halka ulaştığını” gösteriyordu. Aynı dönemde Guns’n’Roses gibi yüksek bir popülariteye sahip grubun konserinde bile banttan çalındığında kalabalığın nasıl dalgalandığını yazıyordu dergiler.

MTV’yi de arkasına alan Nirvana’nın hızla milyonları aşan satış rakamlarına ulaşması, Kurt Cobain ve ekibin etrafında oluşan kendilerine bağlı hayran kitlesi, ilerleyen yıllarda Kurt Cobain’in özel ve müzikal yaşamında ortaya çıkan sıkıntılar, Courtney Love ile yaşadığı gelgitli ilişki, uyuşturucu skandalları ve Cobain’in intiharına kadar süreci, doksanlı yılların müziğinin çerçevesini çizdi. Hem çağdaşları hem de ardıllarında birçok Nirvana benzeri grup ortaya çıkmaya çalıştıysa da, tavır olarak aslının yanına yaklaşamayan bu denemerin yanı sıra, Cobain’in ruhu, acısı ve en sonunda da canıyla oluşturduğu bu hikayenin bir kez daha tekrarlanma ihtimali günümüz müzik dünyasında pek olası gözükmüyor.

nevermind
Nevermind

Grubun müziğinde başarıya giden anlayış, aslında dönemin Kayıp Kuşak gençlerinin ruhlarındaki bunalmanın yansıması gibiydi. Nevermind’da hem punk hem rock’n’roll öğeleri bulunurken, doksanlı yıllarda gayet güçlü bir piyasa ile kendine yer bulmuş heavy metal’e selam çakan gitar tonları eklendiğinde, genç kitleden albüme kulak kabartmayacak birilerini bulmak zordu. Herkes çareyi, derdini cevap alacaklarına şüphe duydukları ilahi bir güce yakarmak yerine ya da sokakta sisteme isyan edecek yerde, Nevermind’ı sesi sonuna kadar açıp dinlemekte bulmuş gibiydi.

Kurt Cobain’i artık “Grunge” diye adlandırılan bu eklektik müziğin mesihi yapan şartlar, Nirvana’nın başarı kodları hakkında da ipucu veriyor. Dönemin rock yıldızları gibi şaşalı giyinmeyen, hatta 2000’li yıllarda Türkiye’de bir karikatür sayesinde “Cobain hırkası” olarak adlandırılan ve depresif ruh halini açığa çıkaran hırkası, spor ayakkabısı ve kot – tişörtüyle gayet sokaktaki herhangi biri gibi gözüken Kurt Cobain, müzik yazarlarının ve piyasa pazarlamacılarının tüm tanrısallıştırma çabalarına karşılık, kendi kabuğuna çekilme mücadelesi veren bir müzisyendi. Buhranlarının ve acılarının ortak paydasının, yerleşik ve “süperstar” yaşama uyum sağlayamamak olduğunu haykırıyordu. Hem söyleşilerinde, hem de sessizliği tercih ettiği anlardaki beden diliyle, giderek kendini bir yere ait hissetmediği ve hatta, alışıldık toplumsal çizginin iyice dışına kaydığı, her seçimi ve skandalıyla ortaya çıkıyordu. O böyle davrandıkça, etrafındaki abluka daha da daraldı, grubunun başarısının yarattığı pastadan payı almak isteyen sektörlerin baskısı arttı. Popüler batı müziğinde örneğine sıkça rastlanılan biçimde, tam anlamıyla bedenen ve zihnen ağır bir sömürü sürecine giren Kurt Cobain, dayanamadı. En sonunda kendini yok etmeye karar verdiğinde, devasa müzik endüstrisi, ardında bırtaktığı mirasın rantını on yıllar boyu kar marjına çevirmenin stratejisini hazırlamıştı bile.

Bugün, Amy Winehouse örneğinde de görüldüğü gibi, dijital çağın akıl almaz bir hızla belleğimize kabul edebileceğimizden fazla veri pompaladığı mevcut dönemde, uyum sağlamakta zorlanan müzisyenlerin dayanma sınırları da inceliyor. Tıpkı Kurt Cobain örneğinde olduğu gibi, o büyük çark, müzisyenin ruhundan ve teninden arta kalanları tükürürken, yeni kahramanlarını yaratmaya yöneliyor. Aradan geçen yıllarda, ses getiren müziğin ortaya çıkış nedenleri giderek sosyal dinamikler sonucu olmaktan çıkıp, dijital ortamda kısa ve hızlı görsel mesajlarla dikte ettirilmesine doğru gidiyor. Kimbilir? Kurt Cobain seçimini yaparken, aslında geleceği görmüş de olabilir. Ne de olsa iyi müzisyenler, tüm körleştirme politikalarına rağmen, biraz da kahindirler.

Bu yazı 23 Ağustos 2011 tarihli Taraf gazetesinde yayımlanmıştır. ✪

Önceki

20 gün, 1 kent, 4 kişi, 1 sergi

Sonraki

Jorge Luis Borges: “Ben, Bir Yahudi”