[one_third]
[sws_divider_padding]
[sws_highlight hlcolor=”c9c8a9″]”Devrimin ilk ortamını bilinçli olmaktan çok kendiliğinden bir onayla karşıladım.” [sws_highlight hlcolor=”4a4a42″] [/sws_highlight]
[sws_divider_padding]
[sws_divider_padding]
[sws_highlight hlcolor=”c9c8a9″]”Bugün Amerika’nın yolu tutulacak olsa, ben bizim gri göğümüzü ve görünümlerimizi yeğlemeye hazırım.” [/sws_highlight]
[sws_divider_padding]
[sws_divider_padding]
[/one_third]
[two_third last]
1895 yılı 21 eylülünde doğdum. Ryazan ili, Kuzminskaya kasabası, Konstantinov köyünde. Babam köylü Aleksandr Nikitiç Yesenin, annem Tatyana Fyorodovna.
Çocukluğumu dedemin ve büyükannemin yanında, köyün Matovo adlı diğer bölümünde geçirdim.
İlk anılarım üç-dört yaşlarımdaki o dönemlere ilişkindir.
Bir orman anımsıyorum ve büyük, hendeksi bir yol. Büyükannem Rodovetski manastırına gidiyor, ben bastonuna yapışmış, yorgunluktan ayaklarımı güçlükle sürüyorum, o ise söylenip duruyor. “Yürü, yürü yemiş kılıklı, iyilik tanrıdandır.”
Köyleri dolaşan gezgin körler sık sık evimize toplanırlar, dinsel şarkılar, şiirler söylelerdi. Bana bakmak üzere tutulmuş olan yaşlı dadım masallar anlatırdı, köy çocuklarının dinledikleri ve bildikleri hep o aynı masalları.
Dedem bana eski şarkılar söylerdi, o, öylesine ağır, hüzünlü olanları. Cumartesi ve Pazar günleri kutsal kitabı okur ve kutsal tarihi anlatırdı.
Sokak yaşantım ise evdekine benzemezdi. Yaşıtlarım yaramaz çocuklardı. Birlikte yabancı bostanlara giderdik. İki-üç gün otlaklara kaçar, çobanlara katılır, göllerden avladığımız balıklarla beslenirdim. Eve döndüğümde ise genellikle paparayı yerdim.
Ailemizde dedem, büyükannem ve dadımdan başka bir de saralı dayım vardı. Beni çok severdi, sık sık Oka’ya atları sulamaya giderdik, gecenin sessiz atmosferinde ay suda sarkar dururdu. Atlar su içerken, sanırdım ki neredeyse ayı da içiverecekler, ve ay dağılan halkalarla atların ağzından yüzerek kurtulunca sevinirdim. On iki yaşıma bastığımda köy okulundan alınarak öğretmen okuluna verildim. Ailem köy öğretmeni çıkmamı istiyordu. Onların bu umutları, ne mutlu bana ki, girmediğim enstitüye kadar gerçekleşmedi.
Şiir yazmaya dokuz yaşında başladım., beş yaşımda okumayı öğretmişlerdi.
Yaratım üzerinde en temelde köy koşmalarının etkisi vardır. Öğrenim dönemim, güçlü bir Slav kilise dilinden başka üzerimde hiçbir iz bırakmadı. Aldığımın hepsi bu.
Gerisini Klemenov diye birinin yönetiminde öğrendim. Bana yeni edebiyatı o tanıttı ve klasiklerden niçin bir parça korkmak gerektiğini açıkladı. Şairler arasında en çok Lermontov’u ve Kolstov’u beğeniyordum. Puşkin’e daha sonra geçtim.
1913 yılında kayıtsız olarak Şanyavski Üniversitesi’ne devam etmeye başladım. Burada bir buçuk yıl geçirdikten sonra maddi dururmumun güçlüğü nedeniyle köyüme dönmek zorunda kaldım.
Bu sırada ilk kitabım hazırdı, buradan bazı şiirleri Petersburg dergilerine yolladım, bir karşılık alamayınca kendim gittim. Gorodetski’yi aradım, beni oldukça güleryüzle karşıladı. O sıralar hemen bütün şairler onun evinde toplanıyorlardı. Bir süre benden söz edildi ve daha sonra şiirlerimi hemen hemen kapışırcasına yayımlamaya başladılar.
O sıra, 1915 baharıydı, aynı yılın sonbaharında Klyuyev köye yolladığı bir telgrafla, kendisini ziyaret etmemi istedi. Benim için yayıncı Averyanov’u aradı ve birkaç ay sonra ilk kitabım, aslında 1915 Kasımında, ama 1916 tarihli olarak çıktı.
Petersburg’da bulunuşumun ilk dönemlerinde sık sık Blok’la, İvavov Razumnik’le görüşüyordum. Daha sonra ise Andrey Belıy ile.
Devrimin ilk ortamını bilinçli olmaktan çok kendiliğinden bir onayla karşıladım.
1917 yılında ilk evliliğimi Z.N. Rayh ile yaptım. 1918’de ondan ayrıldım, sonra da 1918-1921 döneminin tüm Rusları gibi yersiz yurtsuz yaşamım başladı. O yıllarda Türkistan’da, Kafkasya’da, İran’da, Kırım’da, Bessarabya’da, Orenburg steplerinde, Arhangelsk’te, Solovki’de bulundum.
1921 yılında A. Dunkan ile evlendim ve önce, İspanya dışında tüm Avrupa’yı dolaşarak, Amerika’ya gittim. Yurtdışı gezimden sonra ülkeme ve olaylara daha değişik gözle bakmaya başladım.
Bizim biraz donuk göçebeliğimiz hoşuma gitmiyor. Uygarlığı seviyorum. Ama Amerika’yı da pek sevemiyorum. Amerika’dan yalnızca sanatın değil, genel olarak insanlığın tüm en iyi atılımlarının yittiğinin kokusu geliyor. Bugün Amerika’nın yolu tutulacak olsa, ben bizim gri göğümüzü ve görünümlerimizi yeğlemeye hazırım. Bir izba, hafifçe yere eğilmiş, çit, çitten uzun bir sırık fırlamış, uzakta bir tay kuyruğuyla yeli dövüyor. Bu, şimdilik ancal Rokfeller’ı ve Makkaormik’i üreten gökdelenler değil, aksine bizde Tolstoy’u, Dostoyevski’yi, Puşkin’i, Lermontov’u vb. yetiştirendir.
Her şeyden once organik olanın açığa vurulmasını seviyorum. Sanat benim için bakışların giriftliği değil, kendimi anlatmak isterken kullandığım dilin en zorunlu sözü.
Bu yüzden 1919 yılında bir yandan benim, diğer yandan Şedşeneviş’in kurduğu imajinizm akımı, Rus şiirini yeni bir algılama yatağına doğru çevirmiş olsa da, henüz hiç kimseye tam yetkinlik savlama hakkı vermemiştir. Şimdi her türlü okulu yadsıyorum. Sanıyorum, şair herhangi belirli okula bağlanamayabilir de. Bu, şairin ellerini ve ayaklarını bağlıyor. Ancak özgür bir sanatçı özgür söz doğurabilir.
İşte, özgeçmişim kısa ve çizgisel olarak böyle. Kuşkusuz burada her şey söylenmiş değil. Ama kendime ilişkin bazı sonuçlar çıkarmak için şimdilik erken olduğunu düşünüyorum. Benim yaşamım ve yaratım henüz ileride.
– Çeviri: Azer Yaran
[/two_third] ✪