Siyah 13

Eda Gündüz okeye dönenler için Siyah 13'ün akıbetini yazdı
Temmuz '13

Bir siyah 13’e bakıyordu her şey. Aslında her şey değil, sadece bu el ama sonuçta bir ıstakayı ya da bir hayatı kurtarmanın gözümde pek de farkı yoktu şu an için. Bu iğrenç gelen el, ne yapsam düzelmeyecekti ama siyah 13 işte… Okey.

“Kerim n’oldu yavrum? Suratın düştü, yine mi hüsran keh keh keh!”

Keh keh keh!

Bir 13 gelsin de göstereyim hepinize. Gevrek gevrek gülmekten başka bir şey yapmayan Samet’in, sabahtan beri, elindeki kalem ile bir bir düşürdüğü sayıları bizim veresiye defterinde yükseltmezsem namussuzum. Diğerleri de peşi sıra gülünce iyice moralim bozuldu. Önce bir kırmızı 10 geldi. İşe yaramaz. At gitsin. Hasan ağabey hemen davranıp aldı; ya kırmızı diziyordu ya da 10 rakamından gidiyordu. Rakamların ruhu vardı. Hiçbiri bunu bilmiyor, sadece kazanmaya ve ortadaki sigara parasını almaya çalışıyordu ama ruhu vardı işte. Mesela beş. Benim uğurlu sayımdır. Okuyup da adam olacağımı sanan anacığımın, terk ettiğim ilkokul sıralarında karnemde bir kere görerek mutlu olduğu rakam. Hiçbir zaman bana şans getirmedi ama olsun. Birgün getirirdi elbet. Sıra Kağan’da. Kağan’ın attığı taş işime yaramıyor. Okey muadili sayılan, üzerine yıldız işlenmiş gereksiz bir taş. Siyah 13 ama değil. Bu taştan oldum olası nefret etmişimdir çünkü bana olamamışlığı anımsatıyor. Belki de kendimi. Sonuçta bana okey lazım, okey. Siya 13’ün hası, kendisi. Ortadan bir taş çekiyorum. Siyah 1. Ardı geliyor ama kendisi yok 13’ün. İşime yaramaz. Atıyorum Hasan ağabeyin önüne. Bunu da aldı ya! Adam ne görse topluyor mübarek. Şans işte. Boş yere bu kasabanın en zengini değil ya herif. Bütün taşlar da ona geliyor.

Sıra tekrar bende. Bir taş daha çekiyorum. Mavi 13. Mavi değil siyah lazım bana siyah! Ama işime yarıyor. En azından ilk üçlümü kotarıyorum. Geriye kaldı diğer ikilileri denklemek. Bir de eldeki taşları çıkarmak. Ama işte gelse şu siyah 13, diretmese, ben her şeyi düzeltirim. Bu ıstakayı düzeltir, belki oyunu bile alırım. Sevinçle Ayşe’yi arar, dün ona bağırdığım için özür diler, aramızı düzeltirim. O beni affedince mutlu mesut bakkala gider, güler yüzümle mahalleliye satış yaparım. Para kazanırım. Belki biriktirip bu sıkıcı mahalleden, bu boğuk kasabadan bile giderim. Büyük şehirlerden birine. Hem de Ayşe’yle. Evleniriz bile.

“Şşşş Kerim! Sıra sende oğlum, nereye daldın lan?”

“Buradayım yahu, düşünüyordum öyle.” deyip Kağan’ın attığı taşa baktım. Sarı 6. Altı güzel rakamdır aslında. Benim uğurlu sayımdan sonra geldiği için muhakkak biraz şans bulaşmıştır ona. Madem önüme kadar geldi vardır bir keramet deyip aldım. İşime bile yaramıyordu ama ona olan saygım en az beş kadar yerindeydi. Yerine mavi 1 attım. Biri hiç sevmem. Hiçbir zaman birinci olamadım şu sefil hayatımda. Ne ailenin birinci çocuğuyum ne de bu oyunda birinciyim. Ama Hasan ağabey onu da aldı. Ne de olsa o bu kasabanın birincisi. En zengini. En kudretlisi.

Pislik herif n’olcak.

Oyun ilerleyip duruyor, benim umudum ise gerilemekten başka bir şey yapmıyor. Masadaki diğer üçü kendi arasında şakalaşıp asabımı bozuyorlar. Şakalaşırlar ya tabii, hepsi hayatında en az bir kere kazandı. Ben ise hiç. Mesela şu geri zekâlı Kağan. Herifle beraber büyüdük. Babasının tonla arsası var. Bu kış şehre gidip okuyacakmış. Ev bile tutmuş babası ona. En güzel semtteymiş. Bütün yaz şehirli kızları anlatıp durdu. Evinin oradaki kocaman kafeyi ve orayı dolduran öğrencileri, insanları. Oysa herif bir boktan anlamaz. Sadece şans işte. Şans. Sonra karşımdaki Samet. Samet de benimle beraber okulu terk edenlerden. “Ben çalışıp para kazanacağım” diye birgün evden kaçıp şehre gitti. Üç yıl sonra geri döndüğünde küçücük boyuyla kaldırdığı çuvalla parayı herkesin gözüne soktu. Ne yaptığını ne ettiğini hala daha kimse bilmiyor. Bir şeyler zırvalıyor ama hepsi yalan. Mahallenin en güzel kızını karısı yaptıktan sonra, bütün gün boş boş dolanıyor. Her gün bu kahvede sabahı akşam edip sadece gevrek gevrek gülüyor. Ne yapmış olursa olsun, yine şans işte. Allah kimine yürü ya kulum derken bana neden hep dur diyor?

“Bir 13 gelsin de göstereyim hepinize. Gevrek gevrek gülmekten başka bir şey yapmayan Samet’in, sabahtan beri, elindeki kalem ile bir bir düşürdüğü sayıları bizim veresiye defterinde yükseltmezsem namussuzum.”

“Oğlum Kerim, oynamayacaksan kalk git lan!”

“Tamam ulan, bu ne acele!”  Bunlarla da bir bok oynanmıyor.

Oyun resmen yüzyıllar boyunca sürdü. Önümden önce bir sarı, ardından kırmızı 13 geçti fakat siyah 13 gelmedi. Gelemedi. Aklıma Ayşe, annem, bizim bakkal, parasızlığım, her şey ama her şey düştü lakin yanıma ve önüme düşen siyah 1, siyah 12 oldu. Az kalmıştı artık. Şimdi biri illa ki önündeki ıstakayı açacak ve ben yine kaybedecektim. Beş kere “bu el benim” diye zikretsem bile işe yaramayacaktı işte. Durum açıktı.

Tam o sırada bir şey oldu.

Kağan gülümseyerek ıstakasından bir taş çektiği gibi yanıma koydu. Bir baktım, siyah 13. Tamam bu adam salaktı ama bu kadarını da beklemiyordum. İnsan okey atar mı hiç? Ne yapacağımı bilemedim. Taşı alıp koşarak Ayşe’ye gidesim, ardından anamı yanaklarından öpesim, “el benim ulan!” diye bağırarak bakkalı, o küçücük, sıkıcı dükkanı taşlayasım geldi. Elimi atmamla ıstakamın yere çarpması bir oldu.

” Hahhhaa! Okey attım ulan! Bu iş bu kadar!”

Kağan, ıstakasını ölümsüzlüğün sırrını yazdığı bir tahta gibi gururla ortaya doğru çevirdi. Kazanmıştı. Ben kaybetmiştim. O okey, o güzelim siyah 13 onun attığı son taştı ve ben tam da onu elde etmişken oyun bitmişti. Benim, oyun boyunca kurduğum bütün hayallerim, Ayşe, annem, para, şehir ve her şey o cilası bozulmuş ıstakanın altında ezilmişti. Bundan sonrasında tutamadım kendimi. Allah da bu konuda bana yürü ya kulum demiş olacak ki ne var ne yoksa bıraktım. Gözlerimden sel, ağzımdan küfürler boşaldı.

“Tövbe estağfurullah, n’oluyo lan Kerim?”

Samet endişelenerek soru üstüne soru soruyordu. Diğer ikisi, Kağan ve Hasan ağabey, öylece kalakalmış bana bakıyorlardı.

“Şşşş Kerim! Ne diyor lan? Bir şeyler diyor bu?”

“Sıçayım dedim Samet ağabey. Sıçayım! Ben böyle işin içine sıçayım.”

Tam beş kere sıçayım dedim. Bu oyuna, hayatıma, bakkala, kasabaya, parasızlığa. Ardından hesabı ödeyip kalktım yerimden, Ayşe yerine bakkala gittim.

siyah13

  ✪