Sosyal ağlar blogları öldürdü mü?

Bloglar, hala herkese keyif veriyor mu? Yani, bilgisayar başına yeni bir blog keşfedeceğim diye oturan kaç kişi var ki? Ben geleneksel biriyim, hala blog keşfetmeyi seviyorum. İyi bir blog yakaladığımda hemen RSS abonesi oluyorum. Ancak son baktığımda, RSS listemde okunmamış 30.000’den fazla post vardı. Bu haftalık rakam. İki hafta girmeyince bu rakam rahatlıkla 100.000’e yaklaşabilir. 2003-2004-2005 yıllarında blog açmak süper bir fikirdi. Blogspot’un ücretsiz olmasıyla birlikte, barındırma, html bilgisi, vs. derdi olmadan herkes meramını anlatmaya başladı. Zaman ilerledikçe, birbirini bloglarından takip edip, mini blog starlar yaratanlar bile çıktı. Sonra blogları pazarlamacılar keşfetti. Birbiri ardına pazarlama blogları açıldı. Bazıları gerçekten orijinal
Kasım '08

Bloglar, hala herkese keyif veriyor mu? Yani, bilgisayar başına yeni bir blog keşfedeceğim diye oturan kaç kişi var ki?

Ben geleneksel biriyim, hala blog keşfetmeyi seviyorum. İyi bir blog yakaladığımda hemen RSS abonesi oluyorum. Ancak son baktığımda, RSS listemde okunmamış 30.000’den fazla post vardı. Bu haftalık rakam. İki hafta girmeyince bu rakam rahatlıkla 100.000’e yaklaşabilir.

2003-2004-2005 yıllarında blog açmak süper bir fikirdi. Blogspot’un ücretsiz olmasıyla birlikte, barındırma, html bilgisi, vs. derdi olmadan herkes meramını anlatmaya başladı. Zaman ilerledikçe, birbirini bloglarından takip edip, mini blog starlar yaratanlar bile çıktı.

Sonra blogları pazarlamacılar keşfetti. Birbiri ardına pazarlama blogları açıldı. Bazıları gerçekten orijinal fikirlerle donatılırken, bazıları yabancı sitelerin basit birer özet-çevirisinden öteye gidemedi. (Tabii okuyucu açısından bu yargılanan bir durum olmadı. Sadece söz konusu blogların süreklilik motivasyonu açısından bir fikir vermek için söyledim.) Aslında Türkiye’de konsept blog olarak en başarılı olanlar ise yine pazarlama bloglarıyla bir kısım yemek tarifi bloğu görünmektedir.

Sonra bloglar üzerinden birşeyler üretmeye/kazanmaya/kazandırmaya çalışanlar çıktı. Şu ana kadar henüz bu konuda orijinal bir fikirle de karşılaşmış değiliz.

Sonra blogosfer birden devasa boyuta ulaştı. Kimin ne yazdığı, neyi takip ettiği karıştı. RSS’ler, etiketler ve kategoriler arttıkça arttı. Hayat hızlıydı ve 2 dakikada hazırlanan “post”lar bile yetişemiyordu.

Sonra Facebook, Twitter, Digg geldi. İnsanlar hem dertlerini daha kısa yoldan anlatabiliyor, hem slogan atabiliyor, hem de kendileriyle benzer zevkleri paylaşanlarla tanışabiliyordu. (Aralarında gerçekten ilkokul arkadaşlarını bulanlar da vardı sanırım). Oysa bloglar, bu durumda daha kişisel ve “ıssız” mekanlara dönüyordu.

Blogların bir avantajı da, web teknolojilerine yakın olmayanlar için yazı yayınlamanın kolay olmasıydı. (Bu yüzden binlerce standart siyah temalı blogspot sitesi var.) Ancak bloglar bile, bir süre sonra teknolojik olarak sosyal ağların gerisinde kaldı. Artık Facebook “applet”ini kullanıp her türlü multimedya çalışmasını dünyaya sunabiliyordun. Twitter’da kimin ne yaptığına bakabiliyordun. Bloğuna girip bakmak için fazla bir sebep kalmıyordu.

Bloglar bu durumda birleşip kurumsallaşmak yerine, kişisel ve küçülen dünyaları tercih ettiler. Çok yorum gelince dünyanın küçüldüğünü fark etmediler belki. Çünkü yorumlar çoğunlukla polemik ya da “paylaşıma teşekkür” için geliyordu. Böylece forum ile çizgisi incelen blogosfer, sosyal ağlarla son yumruğu da yemiş oldu. Belirli başarılı siteler olması genel gidişatı değiştirmez gibi görünüyor. 140 karakter sınırlaması olan Twitter, artık bloglardan daha heyecan verici görünüyor.

Dediğim gibi, ben yine de geleneksel biriyim. Twitter’da geçireceğim vakit yerine iyi bir blog okumayı tercih ederim. Ancak genel eğilimin böyle olmadığını düşünüyorum. ✪

3 Comments Bir yanıt yazın

  1. Bence blog, sosyal ağ ve twitter ın kombinasyonlu olarak kullanılacağı ortamlar sıklaşacak. Bugün için twitter i bloglara entegre edilmiş haliyle zaten görüyoruz bile. Konusunda niş olan blogların da aynı zamanda bir sosyal ağ kurup, okurlarının beraberce paylaşımlarda bulunmasına olanak vermesi iyi bir fikir.

    Bunu ben kendi blogum 5posta.com da yaptım açıcası. Ve oldukça iyi bir tepki verdi okuyucu. 3 ayda sosyal ağa 600 üye aldığım halde blog istatistiklerinde negatif bir gelişme görmedim.

    Dediğin gibi blog keşfetmek ve takipcisi olmak daha zevkli. Twitter olsun, sosyal ağlar olsun teknik yapılarından ötürü bir kalabalık hissi veriyor. Bloglara okuyucu geldiğinde daha huzurlu ve stresten uzak bir şekilde gerek yazar ve gerekse diğer okuyucular ile iletişime geçebiliyor.

  2. insanlar arasındak ilişkiyi things arasındaki ilşkiye çevirmeyi planladığını düşündüğüm bizi aynılaştırıp çıplaklaştıran facebook, twitter… gibi yeniliklere rağmen bloglar(ımız), sesimizin bilinmeyen tarafından duyulup, yorumla ve bilinmekle dünyamızı küçültmesine rağmen keyif aldıran tüm yakın çevresindeki çıplaklaştıran yenilikler yanında kuytudan, evlerin içinden, daha içmizden bir yerlerle ilgili diye başka buluyorum ben.

    kim olduğum, nerede yaşadığım ya da şu anda ne ruh halinde olduğum değil de neyi ne kadarıyla sunduğum demek olduğundan ve biraz da ortada yalnız bırakan değil de, yalnız bir yerden söylenen imgesine (peçesine) bürünmüş bir e-sosyal duruş.

    işte bundan blog keşfetmeyi severim. bilmediğin birileirnin kendi kendine ne söylendiğini duymak ya da bile bile sunduğunu görmezden gelişini bilmek değil de,isteyerek – seçerek sahnesinde sunduğu ikrama gülümsemek, komşu ofise iki dakikalığına keyifli bir çay molasına geçmek gibi…

    -bir yığın ekranla çevrelenmiş olarak, hiçbir yerde değilim artık- derken baudrillard haklı. neredelik parametresine cevap bulunamaza götüren saatlik mesajlar yerine doğrudan aklımızdaki günlüklerimizden…ve onların mahremiyet süzgecinden kalanları anlayan akla sunduğumuz yazılarımız farklı bir yerde olmalı.

    burada bahsini ettiğim hiç bir entry elinize, dilinize, yüreğinize sağlık bayağılıklarını haketmeyecek kıymette elbette.

    öldürülüyor mu peki? evet.

Comments are closed.

Önceki

Japonların son tutkusu: boş mekanlar

Sonraki

Bebeklere sanat