Mutlak bir ölüm, ancak ölümün zevkine varanlar için mevcuttur.”
Antonin Artaud, “L’Ombilic des limbes”
Gündelik dilde “cenaze kıtırı” tabiri, ölülerin tabuta konulması ve mezarlığa taşınması işini üstlenen cenaze görevlileri için kullanılır. Bu ifade, eskiden ölen kişinin gerçekten bu hayattan göçüp gittiğini teyit etmek için ayak başparmağının bükülerek çıtlatılması efsanesinden kaynaklanıyor olabilir. Ayrıca bu sözün kökeninin, XIV. yüzyıldaki büyük kara veba salgını sırasında ölülerin “kancaların” ucuna takılarak taşınmasından geldiği de rivayet edilir. Fransız Akademisi’nin sözlüğü ise bambaşka bir köken verir ve bu ifadenin, mecazen “ortadan kaldırmak” anlamına da gelen “croquer” fiilinden türediğini açıklarken bu adlandırmanın, eski Yunanca kökenli ve “et yiyici” anlamına gelen sakrofaj (lahit) sözüyle de akraba olduğunu belirtir. Bu durumda “cenaze kıtırı” basitçe “ölüleri ortadan kaldıran kişi” olacaktır yani onları toprağa gömen dolayısıyla topraktan da çıkarabilecek olan kişi.
“Cenaze kıtırı” biyolojide de bazen leşle beslenen böcek ya da solucanlar için kullanılır hatta 2014 yılında “deuteragenia ossarium” olarak adlandırılan, yuvasının girişini ölü sineklerle tıkayarak larvalarını koruyan garip bir tür “cenaze kıtırı arısı” keşfedilmiştir. Son olarak sanat alanında ise bir resmin “kıtırı” resmin krokisi, kabataslağı, ilk konturları demektir.
Yukarıda özetlenen tüm bu açıklamalar, imgeleminden doğan kadavralara yoğunlaşarak ve tekniğin gerektirdiği tüm sabrı göstererek ölümü kelimenin tüm anlamlarıyla “kıtırlayan” ve sonra da fırçayla resmeden, üretken sanatçı Stéphane Blanquet’ye mükemmelen uyuyor. Blanquet’nin kafkavari, eziyet verici, ince ve zarif eserleri, sanatta ölümün temsilinin oluşturduğu çok eski geleneğe eklemleniyor ve bakışlarımızın çekicilikle iticilik arasında salınmasına yol açıyor.
1973 doğumlu Stéphane Blanquet her gün zihninin ürettiği hayali kabirlere iner ve orada topraktan çıkarttığı hayaletler, kabir heykelleri ve diğer cesetlerle sayfasının uzamını tıka basa doldurur. Titiz işleri sineklerin, solucanların kaynaştığı ve dantelaların, kadifelerin, çene kemiklerinin ve çürümekte olan cesetlerin üst üste yığıldığı bir tür mahzen gibi düzenlenmiştir.
Blanquet’nin parçalanıp lime lime edilebilen, leş kokular saçan beden temsillerinden oluşan işlerinde Antonin Artaud’yu andıran bir şeyler vardır.
Blanquet’nin parçalanıp lime lime edilebilen, leş kokular saçan beden temsillerinden oluşan işlerinde Antonin Artaud’yu andıran bir şeyler vardır. Hayatla karmaşık ilişkilere giren beden, Blanquet için olduğu kadar Artaud için de evrensel bir gizem, bir atık torbası, her bir organın durmaksızın biyolojik bir işlevi yerine getirdiği ve böylelikle çevresindeki dünyaya en kötü kokulu çıktılarını boşaltmak suretiyle anlam ifade eden bir statü kazandığı gerçek bir fabrikadır. Böylece Blanquet’nin kâğıttan ya da tuvalden zemini, bedenlerin özerk makineler halinde devindiği bir sahneye, bir platoya, küçük bir gölge tiyatrosuna dönüşür.
Blanquet’nin bakışı dışarlıklı, “fizik- optik” ilişki kapsamında değerlendirilebilecek bir bakış değildir. Karıncalar gibi kaynaşan desenleri şeylerin yüzeyini aşar ve filozof Merleau-Ponty’nin ifadesiyle, yüzeyi kelimenin tam anlamıyla söküp atarak “şeylerin nasıl şey, dünyanın da nasıl dünya olduğunu göstermek için şeylerin kabuğunu kazır.[1. Maurice Merleau- Ponty, L’Oeuil et l’Esprit, Ed. Gallimard, Paris, 1960, s. 61]” Böylece organik bir labirent içinde, şifalı bir rahatsız edicilik içeren eseri, susturulmak ve saklanmak istenene ve daima biraz uzağa, “toplumsal hayatın kulislerine,”[2. Norbert Elias, La Solitude des mourants, Ed. Christian Bourgeois, Paris, 1998, s. 70] iteklediklerimiz
Lolita M’Gouni
Stéphane Blanquet
1973 doğumlu Fransız sanatçı Stéphane Blanquet 1980’lerden bu yana çağdaş sanat alanındaki en üretken figürlerden biridir. İllüstrasyon, çizgi film, tiyatro, yayıncılık, sanat yönetmenliği gibi farklı dallarda çalışan Blanquet, çocukken izlediği “Creature from the Black Lagoon” filminden çok etkilenir ve bu deneyim onun mitler ve popüler kültür kodları arasında güçlü bir bağ kurmasına yol açar: Çizgi romanlar, şaka oyuncakları, sihirbazlık ve lunapark estetiği.
Hem sanatçı hem de yayıncı olarak çok üretken bir pozisyonda olan Blanquet 1990’ların başında, yeraltı sanat dünyasının liderlerinden biri haline gelir. Eserleri 1993’te Paris’te “Regard Moderne” galerisinde, 1996’da ise Amerika ve Kanada’da sergilenir. Çalışmaları Blab!, AX gibi çizgiroman antolojilerine girer. 1996’da, Angoulême International Comics Festivalinde yayıncılık alanında prestigious Alph Art du fanzine ödülüne layık görülür.
2001’de Belçika Maison de la culture de Tournai’de retrospektif sergisi düzenlenir. Bundan sonra Amerika, İsviçre, Londra ve Fransa’da birçok sergiler açar, grup sergilerine katılır. 2008’de ilk duvar çalışmasını Avusturya’da “Vienna Museumsquartier” için yapar. 2009 yılında Musée d’Art Contemporain of Lyon’da “Quintet” sergisi için hazırladığı yerleştirme ise büyük etki uyandırır. 2010 yılında üç hafta kaldığı Japon’ya da Tokyo Span Art Galeri’de bir solo sergi düzenler ve birçok etkinlik gerçekleştirir. 2012 ve 2013 yıllarında Singapur’da sergilediği yerleştirmeler ise geniş kitlelerle buluşmasına katkıda bulunur.
Blanquet 2007 yılından bu yana “United Dead Artists” isimli bir yayınevi işletmekte. Roland Topor, Gary Panter, Tanaami Keiichi gibi büyük sanatçıların kitaplarının yanısıra Tendon Revolver, Muscle Carabine, Tranchée Racine gibi çeşitli dergiler de yayınlamaktadır.
Yazar hakkında
Plastik sanatlar eğitimi alan ve Paris 1-Pantheon- Sorbonne Üniversitesi’nde sanat ve sanat bilimleri doktorası yapan Lolita M’Gouni ayrıca kendisinin ürettiği “LMG Nevroplasticienne” müstear adıyla da tanınır. 2015 Eylül’ünde Résonance Funéraire dergisinde Mort et Création (Ölüm ve Yaratım) başlıklı dizi yazılarına başlamıştır ve bu, dergi için kaleme aldığı üçüncü yazıdır.