[123] Ölü bir baykuşla yolculuk

123, bir hikaye anlatıyor. Aksel, Arve, Anja. Bu isimler hiç duymadığımız bir hikayenin yeni kahramanları. Hem de ninni söyleyen kadınlar çağının bittiği, mütevazi hikayelerin ilgi görmediği, notaların para simgeleriyle karıştırıldığı bu yüzyılda. Berke, Feryin, Dilara ve Burak ile, müziklerinin hikayesi ve hikayelerinin müzikleri hakkında konuştuk.

Çok dikkat ettim, masallar adla başlar.
Ahmet Hamdi Tanpınar

Kerten Kara [Futuristika!]: Albümlerinizi ilk gördüğümde bunlar her kimse bir şeyler anlatma çabasındalar demiştim. Albümleri dinledikçe müphem bir hikayenin içinde buldum kendimi. Aksel, Baykuş, Arve, Anja ve hikayenin muazzam müziği. Nedir hikaye?

Berke: Aksel bir çocuk. İlk albüm onun adını taşıyor. Diğer albüm isimleri gibi İskandinav kökenli bir kelime. Ölü bir baykuşla bir yolculuğa çıkıyor. Ve bu yolculukta Baykuşun katili Arve ile tanışıyor. Arve ise bir makinist. Değişik ve esrarengiz bir kişilik. Son albüm ise Arve’nin mektuplaştığı kadın karakter Anja adını taşıyacak. Anja bir balina aynı zamanda. Şimdi her şey karışık gelebilir ama son albümle birlikte sis epey dağılacak bir çok şey yerli yerine oturacak.

F!: Aksel’de müziğe illüstrasyonlar eşlik ediyor. Arve’de ise fotoğraflar. Hikayeye ait bir düz metin var mı?

Burak: Evet. Berke hikayenin tümünü yazdı. Üçleme bittiğinde onunda yayınlanmasını düşünebiliriz .

F!: Üçlemenin son albümünde müziğe ne eşlik edecek?

Berke: Anja’nın günlüklerini ve Arve’nin mektuplarını düşünüyoruz.

F!: Bir kadının günlüğünü mü yazacaksın?

Berke: Evet. Tabii.

F!: Hikayeden bağımsız iki albüm daha var. Stereo Love ve son albümünüz Lara. Çok sıkı mı çalışıyorsunuz?

Burak: Albümün çıkması için sabırsız davranıyoruz. O yüzden her şey tam bitmiş olmuyor. Şarkılar konserlerde demleniyor.

Dilara: Bir de aslında zevkli çalışıyoruz. Daha doğrusu zevkli yaşamayı seviyoruz. Son albümü Bodrum’da taş bir evde oluşturduk. Gezdik, içtik ve müzik yaptık.

F!: Lara albümünde modern insanın duvarlar arasındaki çaresizliğini hissettim ben. Özellikle Binalar ve Yokuz bu duygularla mı yazıldı?

Dilara: Özellikle onu anlatmak gibi bir amacım yoktu. Ama “Binalar” Nişantaşı’nda binalar arasında  sıkışmış bir balkonda oluştu. Tabii şarkılar da şehrin izleri vardır.

F!: Aksel ile Lara arasındaki değişiminizi nasıl görüyorsunuz?

Berke: Büyük bir değişim var. Olması da gerekir. Yaptığımız her işte 123’ün kendine has üslubu da var. O her albümde hissedilir. Değişirken onu kaybetmek istemeyiz.

Burak: Dilara’nın gelmesiyle daha fazla hissediliyor değişiklik zaten.

F!: Şarkıların sözlerinde hepinizin payı var. Neler etkiliyor sizi? Hangi yazarların izleri var iç dünyanızda?

Berke: Ben Orhan Pamuk ve Charles Bukowskiyi severim.

Burak: Kitap okumuyorum ama Charles Bukowskiyi severim.

Feryin: Charles Bukowski.

Dilara: Gabriel Marquez

F!: Ama albümlerde Bukowski’in izi yok.

Berke: Aksel temiz çocuk. İçkisi, kumarı yok.

F!: Müzikleri yaparken nasıl bir süreç işliyor? Dört farklı insanın duyguları, düşünceleri aynı  noktada  buluşmaya bilir pek tabii.

Burak: Esasen müzikleri yaparken konuşmuyoruz bile. Müzik yapma hissinin içine giriyoruz. Mesela Dilara bir şeyler yapıp getiriyor ben hiçbir şey sormuyorum bile. Hemen işin içine katıyoruz, çalıyoruz.

F!: Bir kadın yazarımız şöyle demiş; “Ben 3000- 5000 kişi için yazıyorum. Onlar okursa benim için yeterli olur.” Müziğinizin nasıl bir kitleye ulaşmasını isterdiniz? O kitle bizi dinlese yeter diyor musunuz? Popülerlik sizin için ne kadar önemli?

Feryin:  O 3000-5000 kişi yazarın bileceği iş tabii. Biz yaptığımız işin herkes tarafından dinlenilmesi isteriz. Büyük konserler vermeyi, kalabalıklar tarafından dinlenmeyi de. Ama bunun için de şimdi yaptığımızdan farklı bir şey yapmayız.

Dilara: Ben her yaptığımız şarkıyı, albümü bir balon olarak görüyorum. Biz o balonu tamamlayıp gökyüzüne bırakıyoruz. Kim başını çevirip bakarsa müziğimizi görür zaten.

123 Fotoğraf: Erhan Şeker

Berke: Burağın 1970 lerden kalma bir armonikası var örneğin. Stüdyodan dışarı çıkartmaya korktuğumuz her taşıdığımızda bir yerleri dökülen eski kokan enstrümanlarımız var. Farklı enstrümanları farklı olmak için değil farklı şeyler dinletebilmek için çalıyoruz.

F!: Senfoni Orkestrasıyla çalmak nasıl bir duyguydu? Onlarca farklı enstrüman heyecan verici olsa gerek.

Feryin: Hepimiz çok heyecanlandık tabii.

Dilara: Çok farklı bir duyguydu. Unutamayacağımız konserlerdi.

F!: 123 sadece Avrupa müziği mi yapıyor? Yaptığınız işin Avrupa’ya ait olması gibi bir amaç var mı? Afrikalı bir müzisyenle de ortak bir iş yapar mısınız?

Dilara: Tabii neden olmasın. Ben müziğin evrenselliğine inanıyorum ve onu seviyorum zaten.    Son albümde Arto Tunçboyacıyan ile çalıştık örneğin. Açıkçası onun ne tür bir müzik yaptığını bile bilmiyorum. Ama onun müziği bizi kendine çekti ve birlikte bir şey ürettik.  sa. ne. na. ile çalışmamız da buna bir örnek. Müziğin zevki evrenselliğinde olsa gerek.

Berke: Nisan ayındaki Brezilyaya gidiş. Bu bizi Avrupa’dan daha fazla heyecanlandırıyor.

F!: Bir Avrupa turnesini tamamladınız. Nasıldı izlenimleriniz? Nasıl tepkilerle karşılaştınız?

Berke: Çok güzeldi. İzleyenlerin çoğu da yabancıydı. Bir popçu gibi sadece Türklere hitap   etmedik. Kalabalık konserler de vermedik ama çok yararlı oldu bizim için.

Dilara: Paris’te şarkıları söylemeden önce tedirgindim. Acaba Türkçe şarkılarımız nasıl karşılanacak diye. Ama çok güzel tepkiler aldık. Hatta yanımıza gelip şurada şunu mu demek istediniz diye sordular.

F!: Aksel bir yolculuğun parçası. Her daim yolda. Hatta bir balinanın kuyruğuna takılıp okyanuslar da gezmek bile istiyor. Nedir sizin için yolculuk?

Feryin: Altı ay boyunca Türkiye’ye hiç uğramadan bir turne yapmak isterdim.

Dilara:  Hayatın ta kendisi bu. Hayatın yolculuk olduğunu düşünüyorum.

F!: Hikayede hiçbir zaman bir araya gelemeyecek unsurlar var. Balina ve Baykuş! Nedir imkansızlık ve kavuşamama?

Berke: Herkesin şahsi olarak kavuşamama ile ilgili durumları var tabii.

Dilara: Benim yok galiba.

Berke: Balina ne kadar garip bir varlık değil mi? O kadar büyük bir memeli. Hem de yüzüyor!

F!: Birkaç haftadır. The Owl şarkısıyla uyuyorum. Büyüleyici bir huzuru ve aynı zamanda huzursuzluğu var. Nedir hikayesi şarkının?

Berke: Arabayı kullanmayı yeni öğrendiğim bir dönemdi. Aslında fazla hatırlamıyorum da. Beykoz  da bir orman yolunda sislerin içinde ilerlermeye çalışıyordum. Kar vardı… Bu kadar.

F!: Niles ve kda, iki şarkı. İsimlerinin anlamları ne?

Berke: kda. kendi düşen ağlamaz demek. Nişantaşı’nda bir yaya sergisini gezerken kaldırıma özellikle yerleştirilen bir taşa takılmıştım. Taşın üstünde kendi düşen ağlamaz yazıyordu. Şarkıda onu anlatıyor zaten.

Dilara:  Niles de Selin’in tersi. Feryin’in eski sevgilisinin ismi.

F!: Üçleme bittikten sonra yeni bir hikaye gelebilir mi?

Berke: Tabii neden olmasın.

F!: Şövalyeler, Yeniçeriler ve Samuraylar adına teşekkürler.


 ✪

123theband.com

123 Fotoğraf: Erhan Şeker
Önceki

Aramızdaki uzaklığın kilometre cinsinden değeri

Sonraki

Ay’ın karanlık yüzünden ve saunadan çıkan Nazi imparatorluğu