Erman Akçay [Löpçük Zine]: Efsanevi GUT’ı dağılmış olarak biliyordum fakat grup yıllar sonra yeniden bir araya geldi sanırım, yanılıyor muyum? Sizin, halen grupla bir bağlantınız var mı?
Didez [Libido Airbag]: Yıllar sonra bazı şeyler yayınladılar ve birkaç konser verdiler, yeniden bir araya gelmelerinden bu yana iki sene gibi tekrar aktiftiler. Fakat şu an Gut tamamen bitti. Gut’tan tüm elemanları tanırım ve kişisel bazı sebeplerden dolayı bir daha bir şey yayınlamayacaklar gibi gözüküyor.
1990’larda her ne kadar drum-machine kullanan gruplar olsa da, Libido Airbag için ilk siber-porngrind grubu diyebiliriz sanırım. Daha sonra farklı gruplar, tek kişilik projeler de gelmeye başladı S.M.E.S. gibi, bu bağlamda Libido Airbag’in cybergrind’a bir öncülük ettiğini söyleyebilir miyiz?
Evet, öyle gözüküyor… Fakat biz hiçbir zaman “cybergrind” gibi bir kelime yaratmadık. Bu tarz müzik için asla özel bir isim kullanmadık… İlk demomuzda sadece “porngrind from outer space” yazdık… “industrial techno grind” veya bunun gibi birşey demeyi tercih ederim. Tamamen yeni bir şey yapmak ve insanları etkilemek gibi bir niyetimiz hiçbir zaman yoktu. Sadece bilgisayarlarda parça yapmayı seviyorduk… Ve yeni bir şey keşfettiğimize dair bir düşüncemiz de asla olmadı!
Maalesef, cybergrind olarak adlandırılan grupların çoğu beş para etmez, bu benim fikrim. Fruity Loops’da blast beat yazmak, dandik gitarlar ve biraz böğürmekten daha fazla birşeyler olmalı. Fakat, Erwin ve SMES her yönüyle eşsiz, o gerçekten iyi yapıyor.
Almanya’da grindcore scene nasıl, 90’larla kıyaslamanı istesek neler söylersin? İnsanlar halen bu türe ilgi gösteriyorlar mı? Konserler nasıl geçiyor? Beğendiğin tavsiye edebileceğin başka gruplar var mı?
Gerçekten bir şeyler tavsiye edemiyorum çünkü bu günlerde grind scene ile pek alakalı değilim. İyi bir şeyler dinlemek istediğimde genellikle, her şeyin yeni olduğu erken doksanlardan bir şeyler koyuyorum. Bazı yeni grind gruplarının konserlerine gidiyorum fakat, hiçbiri grind olaylarının başladığı dönemki gruplar kadar kıçımı tekmelemiyor.
Almanya’da bilhassa Berlin, Kreuzberg’de yaşayan Türk gençlerinin hip-hop’a ve rap müziğe olan ilgisini nasıl değerlendiriyorsun? Rakip tutkularla yapılan bu Türkçe rap çoğu zaman canımı sıkıyor benim, sen ne söylemek istersin? Yaşadığın bölgede Türkler var mı? Almanya’da Türk’lerle Alman’ların arası nasıl sence, bir mesafe söz konusu mu?
Berlin’de, Kreuzberg’e yakın yaşıyorum ve bu olayların içindeyim. Türk gençlerinin boş vakitlerinde rap yapmalarından bahsediyorsan, bence bu yasadışı bir şeyler yapmaktansa yaratıcı bir şeyler yapmak adına daha iyi. Türkler için burası zor bir yer, çünkü Berlin’de çok fazla iş olanağı yok. Bazı Türk arkadaşlarım var ve aramızda kesinlikle hiç bir problem yok, çoğu uzun zamandır burada yaşıyor veya Almanya doğumlu. Fakat, Almanya’da büyüyenler için ailelerinin geldiği kültür ile Alman kültürü ve mantalitesini sentezlemelerinin kolay olmadığını biliyorum.
Grindcore scene yıllar içinde seksizme karşı bir tavır geliştirirken gore ve porn-grind scene kadına karşı sürekli bir şiddet içinde -özellikle çizimler ve liriklerde-, bunu nasıl değerlendiriyorsun? Ortada bir çelişki yok mu sence?
Yani, metal scene her zaman şok edici birşeylerin peşinde olmuştur. Black metal okültizm ile başladı, death metal kanlı şeylerle, grindcore da patolojik şeylere bulaştı ve bunlar da yetmeyince porn-şeylere ve seksizmi konu almaya başladılar… Libido Airbag için konuşacak olursak bunlar bizim pek de umrumuzda değil açıkçası, biz müziğe konsantre oluyoruz ve yaptığımız şarkı başlıklarına bakacak olanların ciddiye almayacağı, sadece gülüp eğlenecekleri espirili bir tavırda iş görüyoruz.
Hippie hareketi, punk rock gibi gençlik hareketleri sosyo-kültürel bağlamda tarih sahnesinde bir şekilde yer alabildiler. Bir şeyleri değiştirdiler, sanatsal bir form olarak kabul gördüler fakat death metal ve türevleri hiçbir zaman bu tür bir söylev geliştirmedi ve gürültü olarak algılandı. Bunu neye bağlıyorsun?
Sebebi şu ki bahsettiğin oluşumlar bir yaşam tarzıyla, politik bir tavırla daha çok ilgili. Fakat death metal’de devrimci veya eleştirel bir yön yok. Bana sorarsan, death metal fanları, sadece hayattan zevk almaya çalışıyorlar, işe gidiyorlar ve hafta sonları eğleniyorlar.
Post-modern bir çağda yaşıyor olmamıza rağmen death metal gibi bir müzik türünün halen ilgi görüyor olmasını neye bağlıyorsun? Bu durumu, bir çeşit uygarlığın (günümüzün) reddi olarak değerlendirmek ne derece doğru olur? Metal-kafalarla medeniyet ve toplum arasında ciddi bir mesafe olduğunu söyleyebilir miyiz?
Belki… Uzun saçlarıyla, üzerinde kurukafa, kemikler veya kanların yer aldığı çizimler bulunan siyah tişörtleriyle tipik bir death metalcinin toplumun geri kalanı için pek de “normal” olduğunu söyleyemeyiz. Fakat bunun 80’lerin sonlarındaki gibi sıra dışı bir şey olduğunu da düşünmüyorum. Avrupa sanırım çok değişti. Kurukafa buralarda oldukça popüler bir sembol… Kurukafalı tşörtleri hemen her yerden rahatlıkla bulabilirsin.
Söyleşi için çok teşekkürler Didez.
Söyleşi ve Libido Airbag’e ilgin için teşekkürler Erman. Yeni albümümüz “Testosterone Zone”. Müziğimizle ilgilenenler libidoairbag.de ziyaret edebilirler veya facebook‘dan, myspace’den bizi bulabilirler. Herkese selamlar.
http://www.youtube.com/watch?v=g0ElbGd59Sg ✪