[Antonín Panenka]
O penaltıya dair: Bugünlerde güzelliğe ayıracak zaman yok

O an. 20 Haziran 1976, Kızılyıldız Stadı, Belgrad.
Batı Almanya-Çekoslovakya finali

1976 UEFA Avrupa Futbol Şampiyonası’nın Belgrad’daki final tarihi bir maçtı. Güçlü armada Batı Almanlar ve mazlum Çekoslovaklar, 30 dakikalık uzatmaların ardından 2:2 ‘lik eşitliğe bozamadan mücadele ettiler ve bu, büyük bir uluslararası unvanın ilk kez penaltı atışlarıyla1 kararlaştırılmasını sağladı. Dünyanın zamanın en iyi kalecisi Sepp Maier’e karşı, kariyerinin en büyük maçında, tüm turnuva son vuruşuna giderken Antonín Panenka uzun bir koşu başlattı ve topa acımasızca vuracak gibi yaptı. Ancak son anda, Maier beklediği biçimde üzerine geleceğini sandığı şiddetli için planjona yeltendiğinde Panenka ilk ve tek Avrupa kupasını kazanmak için topu nazikçe kalenin ortasına “dipledi”. Ondan sonraki sayısız oyuncu bu vuruşu yapmaya çalıştı ve birçoğu başarısız oldu, ancak tüm dünya bunu ‘Panenka penaltısı’ olarak biliniyor ve 1976 orjinali hala futbol tarihinin en önemli penaltılarından biri olarak görülüyor. Panenka ile spor, yaratıcılık ve efsanevi hareketi hakkında söyleşi.*

[Alan Záruba] Spor yapmaya çocukken mi başladınız?

Her türlü sporu kendi başıma öğrendim: yüzme, paten, bisiklet… Büyük çocuklarla düzenli olarak futbol oynadım. Sanırım spor için Tanrı vergisi bir yeteneğim vardı ve bir tür yaratıcılık belki, spora dair fikirler. Sanırım ben de bunun bir kısmıyla doğmuşum. Ve küçük bir çocukken her zaman çocuklar gibi maçlar yaptım, o sokaktan bu sokağa, bir mahalle diğerine karşı, ve çoğu zaman kazanmasına yardım ettiğim daha zayıf bir takımda yer aldım. Parkta bir araya geldiğimizde en zayıf çocuğu seçerdim ve onunla oynardım, belki sadece ikimiz beş kişiye karşı. Sonra herkes onlarla oynamamı istemeye başladı. Örneğin, bir keresinde şu sokak maçlarının birinde arkadaşımın oynadığı takımın 0:2 yenik olduğunu hatırlıyorum, ve ben katıldıktan sonra, tam tersi sonuç ortaya çıktı, ve biz 13:2 kazandık. Sanırım diğerlerinden daha çılgın, daha inatçı ve belki de daha becerikli olduğum içindi.

Futbol dışında başka bir spor denediniz mi?

Tabii yazları futbol, kışları da hokey vardı. Gençken futbola Bohemians Prag’da başladım [editörün notu: bugün yasal nedenlerle Bohemians Prag 1905 olarak bilinir] ve Dukla Prag’da hokey oynadım. Aslında, ana sporları olarak hokey oynayan adamların olduğu gençlik liglerine kadar gittik. Hiç ekipmanımız olmadığını hatırlıyorum. Yedek kulübesinde hokey sopası ödünç alırdık, ve ben düz pantolonla oynardım, bacak koruyucuları filan yoktu. Biri atış yaptığında kendimi tahtalar yapıştırırdım böylece kimse diski bacağıma vurmazdı. Şimdi geriye dönüp baktığımda, çok büyük bir öğrenme deneyimi olduğunu düşünüyorum ve tabiri caizse sporcu kişiliğim orada oluşmuştu. Bir futbolcu olarak kendim için savaşmak zorundaydım, topu kapmak, sahada zikzak çizmek, hamleleri bitirmek, çünkü sadece kendime güvenmek zorundaydım. Her gün sahada beş, altı, yedi saat geçirdim. Sanırım bugünlerde eksik olan bu. Genç oyuncular sahada haftada sadece dört veya beş saat harcıyorlar. Bu yüzden tekrarlarla edinilen yetenekten ve arzudan yoksunluk çekiliyor. Benim sahada harcadığım o saatler yok artık.

Kadroya girip oynamaya başladığınızda oldukça gençtiniz.

Antonín Panenka, kariyerinin çoğunda 1967'de katıldığı Bohemians Prag'da oynadı ve kulübün başkanlığını üstlendi.
Antonín Panenka, kariyerinin çoğunda 1967’de katıldığı Bohemians Prag’da oynadı ve kulübün başkanlığını üstlendi.

Her zaman sevdiğim şey topla oyun, antrenmanlar, maçlar oldu. Hiçbir zaman sevmediğim şey ise kuvvet antrenmanı ve atletizmdi. Bu benim için boğucuydu. Asla kavgacı bir tip olmadım. Güç oyuncusu da değildim. Disk bende değildi ve asla çok fazla koşmadım, sadece oyun tarzım ve takım arkadaşlarımla çalışmak için fiziğim vardı, futbola fiziksel bir yaklaşımdan daha fazlasıydı. Top becerisi benim uzmanlık alanımdı ve kendime sahada nasıl ilerleyeceğimi bildiğim şeyleri mükemmelleştirmem gerektiğini söyledim.

Bohemians’ta bir gençlik ligi koçu vardı ve gözlerimi ilginç bir şeyle açtı. Bir maç oynuyorduk ve ben bir pası beceremedim – zor bir pas bile değildi – ve devre arasında bana küfür etti. Bunun doğru olmadığını hissettim ve gidip ona sordum: ‘Diğer çocuklar daha fazla pas verdim, ben de bir tanesini batırdım, sen de bana bağırdın. Bu haksızlık değil mi?’ Ve bana şöyle cevap verdi: “Evet, haklısın, ama tekniğinin çok iyi olduğunu ve vuruş tekniğinle diğerlerini o kadar aştığını fark etmelisin ki, kendini berbat etmene izin vermemelisin. Onlar hata yapabilir, çünkü daha iyisini bilmiyorlar.” O zaman, ondan sonra tüm kariyerim boyunca bu tavsiyeyle yaşamaya çalıştım.

Kış antrenmanlarında her zaman fiziksel güç ve fitness testleri yaptılar ve genellikle (Slovak sol bek Karol) Dobiáš ve Panenka’nın sondan ikinci sırada olduğu ortaya çıktı. Ancak sezon bittiğinde ve teknik direktör sahada en iyi oyuncuların kim olduğunu değerlendirirken, o listenin 180 derece dönmesi ilginçti. Fiziksel olarak, kendi seviyeme göre, birinci lig futbolu oynamaya oldukça iyi hazırlandığımı düşünüyorum. Diğerleri kadar iyi hazırlanmadım, ama diğer yandan çok gol attım ve çok asist yaptım, bu yüzden herkes memnundu.

Sizin döneminizde futbol esas olarak oyunun keyfiyle ilgiliydi ve belki de bugün izleyiciler buna çok takılmıyor, öyle değil mi?

Olabilir ama futbol bugün tamamen farklı bir şey. O kadar güçlü bir ticari meta ki, genç oyuncular için profesyonel futbol gerçekten başka türlü çok çalışmayı gerektiriyor, fiziksel ve özellikle zihinsel olarak. Biz futbol oynadık çünkü seviyorduk ve avantajı da bununla geçinebilmemizdi, bundan bazı faydalar elde edebilmemizdi ve en önemlisi, işe gitmek zorunda değildik. Tabii ki bugünün en iyi oyuncularının o zamanlar hayal bile edemediğimiz şartları var. Ancak olaya farklı bir açıdan baktığımda, örneğin Belgrad’daki Avrupa Şampiyonası’nı nasıl kazandığımızı düşününce, herhangi bir oyuncuya bunun için yüz milyon kron teklif ederseniz, onun yerine unvanı alır. Elbette herkesin paraya ihtiyacı vardır, ama para kesinlikle her şey değildir. Biraz daha fazlası olmalı ve tavrın biraz daha farklı olmalı.

İspanya’da Panenka adında bir dergi olduğunu biliyor muydunuz?

Elbette, benim için büyük bir onur. İspanya’dan bazı genç gazeteciler beni aradılar çünkü yeni tarz bir futbol dergisi yapmak istiyorlardı ve bunun için ismimi seçtiler. Gerçekten şaşırdım çünkü kendi kendime dedim ki, oynamayalı çok uzun zaman oldu ve dahası, bu insanlar İspanya’dan, dünyanın belki de en iyi oyuncularına sahipler ve Çek Cumhuriyeti’nden birini mi seçiyorlar? Onlara bu konuyu sordum ve bana Belgrad’daki penaltı vuruşumun ve tüm kariyerimin, ki kesinlikle her şeyi biliyorlardı, o kadar ilham verici olduğunu söylediler ki, yenilikçi projeleri için tek seçenek benim adımdı. Bu beni gerçekten mutlu etti, ve kabul ettim, ama hepsi bu kadar değil. Aslında Hollanda’da Panenka adında başka bir futbol dergisi ve Madrid’de Panenka adında bir restoran ve hatta Rotterdam’da benim adımı taşıyan bir spor barı var. Sanırım Hollanda ve İspanya’da benden hoşlanıyorlar.

Bu da bizi 1976 ‘da Belgrad’da oynanan UEFA Avrupa Futbol Şampiyonası’ndaki meşhur penaltıya getiriyor.

Hayatımda hiç bir penaltının bu kadar etkili olabileceğini düşünmemiştim. Ne dersen de, o olay futbol tarihinin bir parçası oldu.

Bir şampiyonluk maçında ilk denemenin takım arkadaşınız Štefan ‘Pišta’ Ivančík’in 1975 ‘te Lokomotiva Košice’ye karşı oynaması olduğunu fark ettim. Bir sakatlık yüzünden o gün oynayamadınız ve arkadaşınız aslında sizin icadınız numarayı kullandı. Tepkiniz ne oldu, buluşunuzu ilk kullanan başka biri olduğu için kızgın değil miydiniz?

Hiç değildim. Maçlar arasında hep bu tür şeyler çalışırdık ve bunu bir maçta ilk kimin kullandığını ben bile hatırlamıyorum. Kalecimiz Zdenăk Hruška ile antrenmanlardan sonra sık sık sahada kaldığım doğrudur ve bir tür penaltı vuruşu oyunu denerdik. Biraz eğlenmek için bira, çikolata ya da para için oynardık. Ve bu oyunları hep kaybettiğim için akşamları gelecek sefer ne yapacağımı düşünerek geçirdim, böylece ben de biraz kazanabilirdim. Ve o mayanın içinden bu numarayı deneme fikri doğdu. Kaleci hiçbir zaman hareketsiz kalmadığı için, topu hafifçe diplemek aklıma geldi; kaleci muhakkak bir tarafa atlardı ve top yavaşça kalenin ortasına doğru kayardı. Bir kere atladı mı, havada geri dönemez, bu imkansız.2

Peki sizin mükemmelleştirdiğiniz bir yöntemi var mıydı?

Tabii ki, penaltı atıcı, sert bir darbe öngören ve kendini direğe doğru atan kalecinin gözünü korkutmak için hızlı bir koşu başlatmak zorundadır. Ancak beklenen vuruş yerine, topu hafifçe alttan kestikten sonra arkanıza yaslanır ve kaleye doğru üzüldüğünü izlemekten zevk alırsınız. Ama ilk bakışta göründüğü kadar kolay değildi. Temel olarak, iki yıl boyunca her gün özenle çalıştım. Golcü olarak, kaleciyi şutun “bir tarafa gittiğine” ikna etmeniz gerekir. Başka bir deyişle, onu aldatmak için her şeyi kullanmak zorundayım: davranışım, gözlerim, hareketlerim, koşmaya başlamam. Kendimi bu duruma adamak zorundayım. Ve son anda, ki bu sadece bacağınızı son anda biraz çekip topu hafifçe merkeze gönderdiğinizde, kolay olan kısımdır. O zamanlar artık geçerli olmayan benim lehime kurallar vardı. Kalecinin kale çizgisinde bir yerde durması gerekiyordu, ileri çıkmasına ve yan tarafa hareket etmesine izin verilmiyordu. Orada öylece durmak zorundaydı ve topun havalandığı ana kadar hareket edemezdi. Ve bu genellikle çok geç olurdu çünkü penaltı çizgisinden topu attığımda kalecinin artık topu yakalama şansı yoktu.

Bir şampiyonluk maçında Panenka’yı ilk ne zaman denediniz?

İlki Dukla’ya karşı Bohemya’da oynarkendi3 ve Avrupa Şampiyonası’na üç hafta kalmıştı. Ivo Viktor o zaman onların kalecisiydi ve benim bunu deneyeceğimi ve nasıl vuracağımı biliyordu, ancak yine de golü engelleyemedi.

Belgrad’daki Avrupa Futbol Şampiyonası’nda Batı Almanya’dan Sepp Maier’e karşı son ve çok önemli bir vuruşu yapmaya gittiğinizde, bunu tekrar deneyeceğinize önceden karar vermiş miydiniz?

Zaten iki ay önceden biliyordum. Kulağa övünmek gibi gelebilir ve tabii ki final maçında olacağını, Almanlarla berabere kalacağımızı ve her şeyin bu şekilde sonuçlanacağını bilmiyordum. Ama biliyordum ki, eğer penaltı atışına gidersek, Hollanda’ya karşı daha uygun olacağını düşünmüştüm, çünkü bana göre onlar Avrupa’nın en iyi takımıydı, kendi kendime dedim ki eğer şanslıysak ve onlarla berabere kalırsak ve durum penaltı atışlarına giderse, onlara karşı deneyeceğim. Ama her şey farklı gelişti. Tabii ki, şampiyonayı böyle güzel bir finalle tamamlayabildiğim için mutluyum.**

Sizin için çok güzel bir son ama herkes için değildi. Bir yerde Maier’in sonradan çok üzüldüğünü okumuştum. Gidip sarhoş olması gerekmiş. Sonra garajına sizin fotoğrafınızı koymuş ve sakinleşmek için ona dart atmış. Bu doğru mu?

Almanların maçtan sonra bir bara gittikleri doğru; sanırım çok hayal kırıklığına uğradılar, ama her şey aşağı yukarı her zamanki gibi gitti. Daha da kötüsü, ertesi gün bütün gazeteler onunla dalga geçtiğimi söylüyordu ve bence bu haksızlıktı çünkü doğru değildi. Sonrasında onu televizyonda çeşitli programlarda gördüm, her zaman harika biriydi, komik bir adamdı, bir palyaço gibi şakalar yapardı, ta ki konu Panenka’ya gelene dek. O zaman çileden çıkardı. 35 yıl boyunca benimle konuşmadı ve onca yıldan sonra bir kez karşılaştık ve her şey yolunda gitti. Ama bence sorun olmadı çünkü o kadar yaşlıydı ki her şeyi çoktan unutmuştu.

Bu penaltı kariyerinin en önemli olayı mıydı?

Kariyerimde gerçekten çok değer verdiğim bir şey daha var ve o da Avrupa’dan ve dünyanın dört bir yanından gelmiş geçmiş en iyi oyuncularla all – star takımlarında oynama şansım oldu. Teknik direktör soyunma odasında kadroyu açıklıyor: [Lev] Yashin’in kaleci olacağını, savunmanın Brezilya’dan Carlos Alberto [Torres] olacağını, [Franz] Beckenbauer, [Alberto] Arjantin’den Tarantini olacağını, orta saha oyuncusunun Panenka olacağını, Bobby Charlton’un ortada ve solda Eusébio [da Silva Ferreira] olacağını söylediğinde, ne diyebilirim ki, başınız dönüyor. Keegan ve Johan Cruyff önde oynayacak deniyor. Soyunma odasında onlarla oturuyorsun. Dünya futbolunun böyle süper yıldızlarının sana eşitleri gibi davranmaları beni çok etkiledi. Ben, Tony Panenka, belki sadece ve ancak Vinohrady’den Prag’daki Vršovice’e kadar ünlü olan kişi, dünyaca ünlü Bobby Charlton’ın yanında soyunma odasında sessizce oturmuş olacakları merak ediyorum. Ve tüm bu oyuncuların ortak noktası, bir şey var, hepsi inanılmaz derecede mütevazı. Herhangi biriyle konuşmaya istekliler, centilmen ve cana yakınlar. Benim için inanılmaz anlardı.

Hala futbol izliyor musunuz?

Artık çok fazla futbol izlemiyorum. Adanmışlık ve mücadeleci bir ruh görüyorum, ama oyunun güzelliğinden pek bir şey göremiyorum. Belki de sporun bu kadar hızlı gelişmesinden kaynaklanıyordur, bu nedenle, mevcut duruma açık ve etkili olandan başka bir yaklaşım için zaman yoktur. Bugünlerde güzelliğe ayıracak zaman yok.

*Works That Work, Issue 1.
Panenka istatistikleri, Futuristika, Temmuz 2021.


** Çek Cumhuriyeti, hala üç uzatma penaltılarının üçünü de kazanıp %100 istatistikle giden tek takım.
(Diğer %100, tek uzatma penaltısını Hırvatistan’a karşı kazanmış olan Türkiye.)

Başarılı PanenkacılarBaşarısız Panenkacılar
 Francesco Totti Brendon Santalab
Zinedine Zidane Neymar
Sebastian Abreu Raheem Sterling
Lionel Messi Rogério Ceni
Alexis Sánchez (2 kez)Mickaël Landreau
Gonzalo Pineda Maicosuel
Younis MahmoudMarko Dević
Omar AbdulrahmanRobin van Persie
Hélder PostigaCristiano Ronaldo
John StonesAntonio Cassano
Jozy AltidoreAlexandre Pato
Alejandro Pozuelo Sergio Agüero
Memphis Depay
Sofiane Diop
Sunil Chhetri (4 kez)
Aaron Ramsey (aynı statta)
Jonas Wind (aynı statta)
Eden Hazard (Antonín Panenka’nın doğumgününde)
Odsonne Édouard 
Andrea Pirlo
Ryad Boudebouz (en hafif panenka)
Robin van Persie 
Penaltı SayısıBaşarılı PenaltıKaçan PenaltıYüzdeUzatma Penaltıları Kazanma Oranı
Çek Cumhuriyeti20200%1003/3
Almanya28262%935/6
Danimarka1091%901/2
Fransa31256%813/6
Portekiz1293%752/2
İspanya28217%753/6
Dünya Ortalaması343258%75
İsveç1293%751/2
Ukrayna431%751/1
İrlanda1073%701/2
İtalya372611%702/7
İngiltere312110%681/6
Hollanda24168%671/5
Hırvatistan413%250/1
1976-2010 arası Fifa ve UEFA uluslar turnuvalarına göre

__ [Nota Bene] ________________

  1. [F! notları]İlk penaltı atışı 1891 yılında yapıldı. O tarihten 85 yıl sonra o zamana dek ismi pek bilinmeyen oyuncu topun başına geçti ve adını vereceği tuhaf vuruşu yaptı.
  2. Kaleciler, daha etkili olan hareketsiz durmanın aksine, penaltılar için gereğinden fazla biçimde bir köşeye atlıyorlar.

    İki ekonomist, Wolfgang Leininger ve Axel Ockenfels; Johan Neeskens’in 1974 Dünya Kupası finalinde Hollanda için oynanan ve bir tarafın aksine kalenin ortasına vuran ilk yüksek profilli maç oyuncusu olmasıyla penaltı vuruşunun doğasının değiştiğini öne sürüyor. Bu “yenilik” daha sonra 1976 Avrupa Şampiyonası finalinde Çekoslovak Antonin Panenka tarafından başarıyla tekrarlandı. ✪

    “Penaltı oyunu” algısı iki stratejiden (sol veya sağ) üçe (orta da) kaydı ve atıcılar için teorik başarı şansı yükseldi. 1997 -2000 yılları arasında Fransa ve İtalya’da 459 penaltı üzerine yapılan bir çalışma (Chiappori ve diğerleri, 2002), ortaya vurmanın, sağ köşeyi hedefleyen yüzde 70,1 ‘lik başarıya ve solda yüzde 76,7’ lik başarıya karşılık, ortalama yüzde 81 ‘lik en yüksek başarı oranına sahip olduğunu gösterdi. Ancak genel olarak “sağ veya sol” kuralı etkili olmayı da sürdürüyor.

    İki İsrailli akademisyenin yaptığı ayrı bir çalışma, hedefin merkezinde kalmanın bir kalecinin kurtarış yapma şansını artırabileceğini öne sürüyor. 286 penaltı ile yapılan ile yapılan bir çalışmada, ortada kalan kalecilerin, yanlara vurulan şutlar için planjon yapan kalecilere kıyasla ortayı hedefleyen çok daha yüksek vuruş oranını kurtardığını gözlemlemişler. Ancak yine de mevzuyu basitleştirmek gerekirse, çok sayıda çalışma kalecilerde bir “eylem önyargısı” olduğunu öne sürüyor: Yerinde kalmak ve başarısız olmaktansa hareket etmeyi ve kurtarmayı tercih ediyorlar, hatta yerinde kalmanın bile daha iyi bir strateji olabileceğini bildikleri halde.

  3. Panenka, öncesinde ölü top becerisiyle bir süredir kulübünün penaltı atıcısıydı, ancak 1974 ‘ten önce başarı oranı etkileyici değildi. O yıl Çekoslovak liginde oynanan Plzen maçında bir penaltı kaçırdı. Hakem, Plzen’nin bir oyuncusunun ceza sahasına girdiğini fark etmişti, atışı tekrar ettirdi, ancak Panenka bunu da kaçırdı. Oyunun ilerleyen bölümlerinde üçüncü penaltıdan gol attı, ancak daha önceki ıskalarından dolayı o kadar sinirlendi ki penaltı atışı antrenmanına ağırlık vermeye karar verdi.