Bir filmin kahramanlarının polis olması o filmin polisiye bir film olduğu anlamına mı gelir? Bu, bu tarz tüm filmler için geçerli midir? Sanmıyorum. Yavuz Turgul’un son filmi Av Mevsimi bu noktada, başta Ahmet Hakan olmak üzere birçok köşe yazarı tarafından eleştirildi. Oyunculuklar geri plana itildi, bu eleştiriler yapılırken, hikâye ciddiye alınmadı…
Bir kere Av Mevsimi polisiye bir film değil. Sadece kahramanları polis olan bir film. Turgul, bu polislerin ekseninde, onların meslek hayatları dışındaki yaşadıklarını da odaklanmamızı istiyor, bunu yaparken kesik bir el bizi bu kahramanların hayatına girmemiz noktasında yardımcı oluyor, kapı açıyor.
Cem Yılmaz’ın canlandırdığı İdris karakteri, mesleğiyle evliliğini bir arada yürütememiş; ama eşine hala tutkuyla âşık birisi… Bu aşkın gelgitleriyle var olurken, benden adam olmaz şarkısına eşlik ettiği gibi, kendisine evlilik formatının atılmadığını bilincinde yaşıyor hayatı. Bu gelgitlerinin temel noktasından birisi de, kesik kolun bulunması… Bunu Hasan’la demlenirken de söylüyor, bir kesik kol bulduk, hayatımız kaydı, diye… Eksik olan şey, İdris’in laz damarıyla şekillenen bakışının, hayatın istedikleriyle örtüşmemesi… Bu iki durum arasındaki mesafeyi açan da kesik bir kol… Bu kesik kolun katilini bulma hikâyesinde İdris, Tutunamayanlar’ın okumamış haline benziyor, bilinç akışının tutkuya dönüşmüş halidir… İdris’ten bahsetmişken şunu söylemeliyim, çoğu insanın da kabul ettiği gibi, Hokkabaz’dan sonra Cem Yılmaz dramlarda da rahatlıkla oynayabileceğini gösterdi, dramatik rollerde hiç sırıtmıyor…
Gelelim Hasan’a… Hasan, hayatın teori kısmına odaklı yaşıyor; ama teorinin tıkanıklığı ve hayatın hızlı akışı onu polislik vakanın içine çekiyor. Oysa sonradan fark ettiği gibi aslında hayat onu kendi içine çekiyor, girdap gibi… Elinde not defteri, klasik masa başı polisi gibi, bilgisayarda araştırmalar… Ama buradaki en sembolik anlam, kesik kolun bulunduğu alanda, araştırma yaparken, eline sinen koku ve bu koku tüm film boyunca elinden çıkmıyor gibi… Oysa haliyle çöplüğün kokusu bir insanın eline bu kadar sinmez, o kadar temizledikten sonra. Eline sinen koku, aslında o meslekteki çürümüşlüğün kokusu… Avcı’nın da bıktığı bu meslekteki yorgun yılların bıraktığı, kirli gölgenin kokusu… Bu yüzden kokunun hayatına girmesinden rahatsız oluyor Hasan ve hiç çıkmadığını düşünüyor ve hayatını tamamıyla kaplamasından korkuyor. O teorinin peşindedir, aksiyon heyecanlı ama tehlikelidir, tehlike de düzenli hayattan nefret eder, önünde de İdris gibi örnek olduktan sonra. Bu yüzden kayınpederinin teklifini kabul eder. Hayatın istediği düzenin parçası olmak için…
Avcı emekli olmak üzeredir, yaşlılığın tecrübesi ve avını iyi takip etmesiyle bu lakabı almıştır. Hasta bir eşi vardır. Kesik kol meselesini çözüp, emekliliğini ölmek üzere eşiyle geçirmek istemektedir. Burada iki temel nokta var, birincisi kesik kolun bulunmasıyla birlikte işin ucunun ülkenin en zengin kişilerine değmesi… (Sanırım burada Turgul, Münevver Karabulut cinayetine de gönderme yapıyor. Hatırlanacağı üzere bu cinayette Garipoğlu’nun olayı örtbas etme çabalarına dair rivayetler dolaşmıştı. Biz ise buna benzer olayı polislerin gözünden görmüş oluyoruz.) Filmdeki Battal karakteri bu açıdan önemli. Çünkü Avcı’nın emekliliği, eşinin hastalığı, İdris’in gelgitleri, Hasan’ın çaylaklığı ve yukarıdan gelen baskılarla boğuşurken verdiği mücadele filmde ön plana çıkıyor. Bu mücadeleyi Turgul bize kesik kol üzerinden değil de, yukarıda saydığım dramatik zorluklar üzerinden anlatmaya çalışması gözden kaçıyor. Şener Şen’in ve Çetin Tekindor’un oyuncularını takdir etmekten başka söylenecek bir şey yok…
En baştaki soruya dönersek… Eğer Av Mevsimi’ni polisiye bir gözle seyredersek oldukça fazla mantık hatası buluruz… Kesik kolun bulunduğu yerdeki o büyük kulübenin görülmemiş ve araştırılmamış olması mümkün değil, sonra lastik ve ayak izlerinin daha ortada yokken polisiye bir hikayenin bu kadar hızlı akması mümkün değildir, bir polis bu neticeleri aldıktan sonra, şüpheliler üzerine yoğunlaşır… Sonra kaç tane polisiye filminde aranan katil filmin ilk yarısında belli olur? Ama Yavuz Turgul, diğer filmlerinde olduğu gibi bu filmde de bizim insan hikâyelerine odaklanmamızı istiyor. Bunu yaparken, bazen didaktik bir dil kullandığını kabul etmek gerekir; ama bu da karakterlerin deneyimleriyle doğru orantılı olduğu için, çok da sırıtmıyor. Son olarak filmi izlemek isteyenler için şunu söylemek gerekir, Av Mevsimi mesleği polislik olan ama polisiye gibi görünen bir vakanın kendileriyle yüzleşmesine vesile olan insanların hikâyesini seyretmek isteyenler için bir film… ✪
Sevgili Sedat, oldukça yerinde bir eleştiri olmuş açıkçası romanın polisiyesi iyide filmin polisiyesi türk sinemasında oturmamış bir alan bence. Polisiye film deyince aklıma hemen tipik amerikan filmleri kriminal vs geliyor oysa seninde dediğin gibi bu film bir polisiye film değildir ‘ film kişisel tahlilleri önümüze koyuyor.Bu tahlilini çok beğendim oyuncuklara ilişkin herkesin söyleyecek sözü olabilir senaryoda eksiklikler görebilirler ancak bunu iyi bir polisiye olmamasına bağlamak sanırım doğru değildir (çünkü polisiye değildir)yazınla bunu oldukça iyi ortaya koymuşsun.
Sinema eleştirilerinde okurun merak ettiği iki şey vardır biri filmin genel bşarısı ikincisi oyuncuların özellikle bunlar tanınmış kişilerse bunların tek tek performansı bundada dozu kaçmamış oldukça yerinde
devamını dilerim
aynı gözlerle bakmışız diyorum.. içinde polis olan kesinlikle polisiye filmi olmayan; başkalarının hayatını ve onların duygularını görmemizi isteyen 1film.. Turgul’un beğenmediğim filmini ise hatırlamıyorum, seyredecek olanlara iyi seyirler…
Ne demek her zaman. Üzerine akıl yürütülecek ve konuşulacak bir yazı olduğu sürece yorumlarımızı esirgemeyiz.
Sevgiler,
Pınar :)
bu noktada ben de filme sahip çıktım ipek hanım, yani her film gibi eleştirilecek tarafları çok ama avcının da filmde belirttiği gibi bakış açı değişince sanırım daha farklı ve güzel oluyor. bu turgulun tüm filmlerinde var aslında. turgul belirli karakterlere odaklanmayı diğerlerini çok keskin semboller üzerinden anlatmayı seviyor. bu filmde de ve gönül yarasın da elinden telefon düşmeyen torun ve bu filmde de bir sahnede sürekli oyun çocuğu hatırlayalım. genç nesile yapılan bir gönderme… uzun olmayan ama keskin sahneler… müteşekkirim ilginiz için.
Sanırım bir yanlış anlaşılma oldu, ben yazıyı değil, yazıdan yola çıkarak filmi eleştirdim. Önceki yorumda da belirttiğim gibi, bunlar soru cümlesi değil çünkü soru cümlesi olursa muhatabı siz olmadığınız için yerinde olmayacaktı. Yazınız farklı bir açıdan bakmamı sağladı, ben de baktığım açıdan izlediğim filmi yeniden yorumladım.
eğer hikaye çok fazla karakteri içeriyorsa, yönetmen, karakterle ilgili belirli verileri izleyiciyle paylaşır sadece, film burada itibaren devam eder ama seyirciye der ki, sevgili izleyici bu karakterle ilgili sana daha çok bilgi verirdim ama süre yetmez…. burada da girift bir hikaye var ve turgul karakterlerini bize ipucuyla veriyor, yazı bu ipuçlarından yola çıkarak yazılmış bir yazı…
Peki tamam, bu bir polisiye filmi olmasın.
Açıkçası ben insan hikayesi gözüyle bakmamıştım ama bu açıdan da bakıldığında haklı bir köşede duruyoruz.
Ama, hatta amaaaaa! Madem bu insan hikayesi odaklı bir film, biz neden karakterlere dair derinlemesine bir şeyler öğrenemiyoruz, neden bazı oyuncular, konuk oyuncu gibi duruyor. Karakterlere dair fikirlerimiz var ama sorun hepsine dair fikrimiz var ama bir karakteri bile derinlemesine tanımıyoruz.
Bütün bunlar soru cümlesi olsa da aslında hepimiz konunun tartışmaya açık olduğunu bildiğimiz için soru işareti koyma gereği duymadım :)
sevgili fadime filmin güzel yanlarından birisi bu… algı kapılarını açıyor insana, seyrettiğinde, karakterler sana daha farklı ve fazla çağrışımlar yapacaktır.
yani diyorsun ki film izlenmeye değer. yalnız karekterleri okadar iyi tahlil etmişsin ki, filmi henüz izlemeyen biri olarak filmde neye bakmam gerektiği fikriyle izleyeceğim:)
saygılar,