Låt den rätte komma in – Let The Right One In, 1980’li yılların başlarında, kar altında, sürekli yarı karanlık günler geçiren İsveç’in başkenti Stockholm’ün işçi sınıfı varoşlarından Blackeberg’de, 12 yaşında, annesi babası ayrılmış, devamlı okuyan, kan ve cinayet haberlerine meraklı, teoride ileride arızalı bir yetişkin profiline oldukça yakın Oskar yaşamaktadır. Bir gece, odasından yine bembeyaz ve yarı karanlık çevreyi izlerken, yan daireye bir baba kızın taşındığını görür. Babanın ilk yaptığı iş pencereleri kartonlarla kapatmaktır. Zaten karanlığı yaşayan odalar, daha da karanlığa gömülür. Bazen, düşmenin sınırı yoktur. Filmde, bir gün güçlenip, onu rahatsız eden sınıf arkadaşlarından başlayarak herkesi öldürmeyi planlayan, bebek yüzlü Oskar’ın hayatına odaklanırken, bölge sakinlerine saldırılar olmaya başlar.
Filmi diğer modern vampir hikayelerinden ayıran en önemli nokta, hikaye anlatım şekli aslında. 1980’lerin başında Sovyet tehditiyle bunalmış, sosyal devlet eksiklikleriyle sıkıntılar yaşayan, depresif eğilimler taşıyan bir halk, hikayenin bilerek yavaş anlatımı, doğa görüntülerinin alabildiğine beyaz, şehir görüntülerinin ise alabildiğine karanlık verilmesi. Sarımsak ve haç gibi artık karikatürize olmuş vampir folkloru temalarından uzak durulurken, gün ışığı, kediler, evlere davetsiz girememe gibi ayrıntıların filmdeki yeri ve izleyenlerin bildiği belirli önemli sahneler ile yaşanan duygu değişimleri.
Tüm bunlara garip bir aşk ve dostluk hikayesi katıp, pedofiliden başlayıp, masum bir çocukluk aşkından yoa çıkıp eşcinsel mesajlara yönelen hikayede, aynı anda hem izleyici rahatlatan, hem de kahramanların geleceğine dair kaygıya yönlendiren çok yerinde kotarılmış bir son. Bir filmden beklentilerinize göre değişebilir, ancak Låt den rätte komma in – Let The Right One In, sadece 2008’in değil, son yılların en güzel filmlerinden birisi.
Futuristika tesbiti yapıyor!
Filmi izlerken, Kafka’nın Metomorfoz/Dönüşüm’üyle bağlantı kurulabilir. Orada böceğe dönüşen Gregor Samsa’daki değişim, acı ve merhamet duygusunun yanında, kendi dönüşümünü yaşayan, artık başka biri, “diğeri” olan kızkardeş, burada, 12 yaşındaki vampir Eli’nin yan dairesinde kendi dönüşümünü yaşayan 12 yaşındaki “artık çocuk olmayacak bebek yüzlü çocuk” Oskar’da gözlenebiliyor. İnsan, şartlara ve çevresine göre, ruh ve kişilik evrimi geçirebiliyor, gelecekte yaşayacaklarını bilerek, kendi kaderine yöneliyor. Sonuçta ortaya, Werner Herzog’un 1979 çevrimi Nosferatu’sundan bu yana, yapılan en güzel vampir romansı ortaya çıkıyor, şimdi onlar, bırakın kanımıza girsinler.
Film, John Ajvide Lindqvist’in aynı isimli, 2004 yılında yayınlanan romanından uyarlama. Lindqvist aynı zamanda filmin senaryosunu da yazmış. İsmini Morrisey şarkısı Let The Right One Slip In’den alan kitap, Danca, Almanca, Rusça ve İngilizce’ye çevrilmiş. İsveç’te en çok satanlar listesine girerken, diğer ülkelerde de hatırı sayılır bir ilgi görmüş.
Daha önce, sihirbazlık ve stand up yapan John Ajvide Lindqvist, artık büyüdüğü yer olan Blackeberg”de geçen bu kitapla birlikte bir korku yazarı. Kendisi Ain’t It Cool (İng.) ve Ordfont’a (İsv. -İsveçli bir yayınevi, aynı zamanda kitabı basan kuruluş ve aynı isimli dergisi de var) anlatmış. Bize de aktarmak düşer.
Vampir ahlakı!
John Ajvide Lindqvist: Kitap, ilk bakışta bir vampir hikayesi. Ancak aslında aşk ve intikam hikayesi. Bir vampir etiğinden yola çıkıyor: Evine girmem için beni davet etmelisin. Başka türlü olmaz. Tıpkı Morrisey şarkısı Let The Right One Slip In gibi… Bırakın olsun yahu. Bir oldurun yani! İsveç’te neredeyse hiç dehşetli olay yokmuş. Neden ama? Karanlık sokakları kilitli kapılar, ıssız köşeler fikri oldukça evrensel aslında. 12 yıl stand up yaptım. Mutluydum. Evliydim ve çocuğum vardı. Ancak ne zaman yazmaya başladım. Zangır zangır titredim. Bir zamanlar ellerimde olan sihri hatırladım. Nasıl bu kadar uzun zaman görmezden geldim bilmiyorum. Sonuçta, işte ilk İsveç vampir hikayesi. Gerisinin de önemi yok aslında. Benim kim olduğumu bilmiyorsunuz, kitabı böyle de okuyabilirsiniz. Aileye hoş geldiniz.
Kitabı yazmam altı yedi yıl aldı. Sayısız yayınevi reddetti. Sonuçta Ordfont “Tamam!” dedi. Büyüdüğüm yer olan Blackeberg hakkında stand up gösterilerimde kurgusal hikayeler anlatıyordum zaten. Sonra kitabı yazmaya oturduğumda, oranın bir vampirin yaşaması için güzel bir yer olduğunu düşündüm. İçinde biraz “romantizm” de olan bir hikaye için uygun bir mekan. Sonrasında sadece bir soruya odaklandım: “Eğer bir çocuk, 12 yaşında sıkışıp kaldıysa ve yaşamak için insanları öldürüp kanlarını içmek zorundaysa, bu çocuğun yaşamı nasıl olurdu? Varlığı nasıl konumlanırdı?” Tüm romantik klişeleri bir yana bırakırsak. Asıl bu çocuğunki müthiş bir dehşet. Sefillik ve yalnızlık. İşte Eli böyle ortaya çıktı.
Kitabın sonsözünde de belirttiğim gibi, aslında bu yaşananların hepsi gerçekti. Sadece oluş şekilleri farklıydı. Onun dışında tamamen yaşandı. Benzer şeylerin başka yerlerde de yaşandığını düşünüyorum. Oskar’ın hayatı az çok benimkiydi. Ben de tıpkı onun gibi kaçış yolları aradım.
Kitap hakkında bir söylenti var. Buna göre, o yıllara yani 1980’li yılların başına bakarsanız, kitabın geçtiği çevre olan Blackeberg’de aynı isimli insanları görebilirsiniz diye. Bu kesinlikle doğru. Sadece soyadlarını değiştirdim. O karakterler vardı zaten. Kitapla filmi karşılaştırınca, filmin ekonomik olması gerçeğinin yanında, kitap daha detaylı ve zengin kuşkusuz. Karakterler, Morgan, Lacke, Oskar’ın yaşadığı yer, okul hala aynı. Oraya buraya binalar yaptılar ama merkezi değişmedi bölgenin. Filmin geneli Blackeberg’de değil kuzeyde çekildi ancak genel olarak aynı dönemde yapılan bir bölge olduğundan, sonuçtan memnunum. Eli’nin Victoria’ya saldırdığı gibi bazı sahneler ise Blackeberg’de çekildi.
Håkan’ın geçmişi ve neler yaşadığı ile ilgili kısımlar kitabın ilk versiyonunda vardı. Daha sonra çıkarıldı. Filmin sonunda Oskar çok fazla yeni Håkan’mış gibi gösterildi. Film genel olarak çok iyi ama bu benim SON’um değil. Eli aslında Oskar’ı kullanıyor mu, yoksa samimi mi bu da belli değil. Bu iyi bir durum. Kitabın sonunda bunu açık bırakmak daha çok hoşuma gitti.Bu okuyucuya bağlı bir son.
Kitapta Håkan önemli bir karakterken, filmde bir yan karakter. Filmde ayrıca çıkarılmış bir sahne var. Oskar’ın annesi, ona hikaye anlatacakken, hiç hikaye bilmediğini fark ediyor. Tam şarkı söyleyecekken, aradan geçen bir anda Oskar arkasını dönüyor. Daha sonra filmden bu çıkarıldı. (Editör Notu: Filmde Oskar ile annesinin iletişim eksikliği, sinemanın elverdiği ölçüde gösteriliyor.)
Kitabın adı ABD’de yayınlanırken değiştirildi. Çok uzunmuş. Let her in/Bırak içine girsin yaptılar, anlarsınız ya:)
Aslen, İsveç hakkında yazıyorum. Bu kitap da çok İsveç tadındaydı. İsveç’in seksenlerini anlatıyor. Ama Avustralya’da da başarılı oldu, ne yaparsınız? Bu tarz şeyleri planlayamazsın, sadece olur işte. İsveçliyim ve yazacağım her şeyde burası olacak. ✪