Koca Adorno yattığı yerden gelip “Bre kâfirler…” demese bile “Sahteciliğin çekiciliğine kapılmış bunlar.” der ve çekilirdi geldiği yere. Erasmus, deliliğe yolladığı övgüleri “Gözleri av gibi vahşi bir oyundan başkasını göremeyenler de aynı kategori içinde yer alırlar.” der ve topu taca atar giderdi.
Theodor W. Adorno (1903-1969) ile Desiderius Erasmus(1465-1536), aralarında yaklaşık 500 yıl yaş farkı olmasına rağmen hala gençliklerini yaşayan yaşıtlarmış gibi görülmeli. Yaşadıkları dünyaya eleştirel yaklaşan her iki düşünürün söyledikleri ile toplumsal aforizmalar arasındaki uçuruma, aklını kullanmayı becerebilen hiç kimse düşmeyi istemez.
Erasmus’un 1500’lerin hemen başında deliliğe olan övgülerini kaleme alması ile Adorno’nun 1900’lerin ikinci yarısında deliliğe sövmesi arasındaki ironiyi baş tacı yaptığınızda, sahte krallıklar cennetine tebessüm edebilirsiniz ancak. Deliliğe Övgü’den Çimenli Tümsek’e uzanan bu dil festivaline katılabilmek için, sanat sizi kutsasın demeyi isterdim. Ancak ve zaten ‘kutsal sanat’ bu iki dahinin hınzırca yaklaşımları arasından sınırsız bir arsızlık ve özgüvenle ruhumuza yerleşmeye çalışıyor.
Kendini modernizmin sahte gözyaşlarına bırakan sanat ve sanatçı, masumiyetini yitirip amaç ve kusurlarını toprağa gömerek geleceğini parlatıyor; sanatını zenginlik düşlerine kurban etmeyi seçerek. Kurban edilen ise ‘kutsal sanat’tır. Erasmus tarafından 500 yıl önce söylenen bu sözler değersiz midir, ne dersiniz?
“Sanatçı kendinden hoşnut olabiliyor ve geniş beğeni toplayabiliyorsa neden eğitim alma ihtiyacını duysun ki? Çünkü ilk önce bu ona pahalıya mal olur; ardından da onu daha bilinçli ve sinirli kılar. Sonuç olarak insanların çoğunun beğenisini kaybederek, çok daha sınırlı bir kitleye hitap edebilecek bir konuma düşer.”
Çimenli Tümsek’in kuşaklar arası çatışmaya dönüşen yüz ölçümü, bizi yerkürenin karmaşasına teslim etmeden önce bir soru sorar; geçmişe hazır mısınız? Arkaya bakarak Çimenli Tümsek’i anlamaya çalışmak için şu sözleri Adorno’dan mutlaka duymalıyız:
“Düşmanca karşıtlıklarla bölünmüş bir toplumda, kuşaklar arasındaki ilişki, dipteki kaba gücün varlığını gizleyemeyen bir rekabet ilişkisidir hep.”
Varın siz tarifleyin şimdi dipteki kaba gücü.
Erasmus ile Adorno arasında kalan bu kısa tarih, özgürlüklerin ve sanatın üzerinde dans edebilmemiz için yeniden ve yine bize yol gösterici olacaktır. Erasmus’u bir gençlik programı olarak algılayanlara inat, çimenli bir tümsekte deliliği öven bir sanat görürseniz sımsıkı yapışın koluna. O sizin kulağınıza gerçekleri fısıldayacaktır. ✪