Osman Cavcı

Aktör, yazar, senarist, Yeşilçam aşığı... Osman Cavcı için bir çok sıfat kullanılabilir. Çocukluk zamanlarında başlayan tiyatro sevgisi, ergenliğin getirdiği hezeyanlar sayesinde sinemaya duyulan ilk "aşk" ve bugün kült mertebesine ulaşmış bir isim. Sıkıcı sorularımızı üşenmeden cevaplayan Cavcı, tüm ısrar ve tehtidlerimize rağmen dövmecinin alosunu vermeye ne yazık ki ikna olmadı...
Aktör, yazar, senarist, Yeşilçam aşığı… Osman Cavcı için birçok sıfat kullanılabilir. Çocukluk zamanlarında başlayan tiyatro sevgisi, ergenliğin getirdiği hezeyanlar sayesinde sinemaya duyulan ilk “aşk” ve bugün kült mertebesine ulaşmış bir isim. Yeşilçam ve sonrası dönemde Cavcı’dan çok daha iyi aktörler, başarılı senaristler çıkmıştır ama pek azı kendisinin samimiyetine ve sinema aşkına yaklaşabilmiştir. Sıkıcı sorularımızı üşenmeden cevaplayan Cavcı, tüm ısrar ve tehditlerimize rağmen dövmecinin alosunu vermeye ne yazık ki ikna olmadı…

Selam, klişe bir soruyla başlayalım. Bütün bu oyunculuk hevesi nasıl başladı?

Tiyatro… Baba mesleği… Gözümü açtım başka bi’şiy görmedim… Asker olmak isterdim çok tuhaf… Fakat olmaz da benden. Bi’ turnede baba mesleğine aşık oldum yıl 1972. İzmir turnesi… İzmir’i de bundan dolayı severim. Babam İsmail Cavcı, Muammer Karaca dönemi aktörlerinden… Sonra konservatuar. İst… Belediye… Tipim beğeniliyo. Çocuk oyunları… Bi arkadaşım Arzu Movie’in sahibi Ertem Eğilmez’le tanıştırdı… İlk movie Habam Sınıfı. Sonra müzikal. Başladım… Benden bahsedilmeye başlandı… Bi çocuk var… Arkadan “Muhsin Bey” girdim sinemaya… Devam etti… Meşhur oldum. Diziler. Tek kanal TRT. Yeşilçam… Tiyatroyu boş verdim… Yeşilçam’a takıldım. Son dönemdi… Yeşilçam bitiyordu…

70’li yıllardaki erotik movie fırtınası tüm Türk erkeklerini etkisi altına almasına rağmen yıllar geçtikten sonra hemen hemen herkes bu filmlere burun kıvırmaya, bulduğu her fırsatta eleştirmeye başlamışken günümüzde rüzgar tersine döndü. Neredeyse iade-i itibar yapıldı… Bunda senin de bir katkın olduğunu düşünüyor musun?

Evet seks filmleri… Enteresan… Aslında bizim jenerasyonda o filmleri seyretmeyen yok… Biz biraz arızalı kuşağız… Arzu Okay’la, Figen Han’la büyüdük… Ben o dönemi ergenlik dönemimi sevdiğim için severim… Bir bakıma sayıklama… Ama zaten kötü değildi. Niye kötü olsun, sinema hayata alternatif bi’ sanal alem değil mi? İyi ki var… Yıllar sonra aslında bu filmlerin seksi değil komik olduğunu da keşfettim. Penguen grubunun “Hayvan” adlı dergisine bu filmler hakkında yazılar yazdım… Daha sonra da “Yanlış Anlaşılmış Filmler” diye toplu yazıları kitaplaştırdım. Katkım olduysa ne mutlu bana… Nostalji bütün dünyanın malzemesi oldu… Belki 70’li yılların yaratıcılığı, sihiri bugünün matematik, köşeli, gerçekci dünyasında artık yok… Her şey formülle… Bu tutar bu tutmaz… Hesap kitap… Pop’ta da öyle değil mi? O zamanın müzikleri daha iyidir…

Neredeyse televizyona hiç bulaşmıyorsun… Saçma sapan bi’ çok isim dizilerde ya da TV filmlerinde oynarken senin adın hiçbirinde geçmiyor… Bu bilinçli bi seçim mi? Senin gibi kült bi’ ismi kullanmak istemeyen yapımcılar olabileceğini düşünemiyorum bile…

Halen tiyatro yapmaktayım ve yazmaktayım… Kovuldum… Kovulmayı severim… Kovulmazsam başarılı değilim…

Senaryosunu yazıp üstüne bi’ de başrolünü oynadığın arşivlik movie “Renkli Türkçe”nin gereken ilgiyi görmemesini neye bağlıyorsun? Üstünden 10 yıl geçmesine ve “sektör”ün yeniden canlanmasına rağmen çok az isim bu filmin sahip olduğu samimiyet ve vefaya yakın eserler ortaya koyabildi.

“Renkli Türkçe” benim senaryomdur, projemdir… O da zamanında anlaşılmamış filmdir ve tarz değiştirdiğim için benim sonum olmuştur… Bir sürü kıskançlıklar… Düşmanlıklar. Ortağım da sakat çıktı… Basit bi’ adamdır… Pişman değilim… Ancak movie projesi olan ve çekmeyen adamların hışımına uğradım. Kötü intikam aldılar… Sansürlü… Ve kırmızı kartlıyım… Fakat uzaklaştırılmam ve olmamam daha fazla şöhretimi arttırdı. Bi’ merak var… İradem dışıdır… Efsane olduk hak etmeyerek. Sivri dilimin de kurbanıyım…

Bu işe başlarken günün birinde öykündüğün isimlerle yanyana anılacağın hatta onları da aşıp kült bir figür haline geleceğini hayal ediyor muydun?

Hayır hiçbir şey hayal etmedim… Bizim kuşak hesap yapmazdı… Yatırım değildir… Tamamen saf bi’ aşk…

Merak ettiğim bi’ konu da 70’lerdeki seks filmleri gerçekten yanlış anlaşıldılar mı? Ya da daha açık sormam gerekirse o dönemin yapımcı ve yönetmenlerinin yanlış anlaşılma gibi bir korkuları var mıydı?

Korkuları var mıydı… Vardı elbet… Hepsi aklanmaya çalıştı… Bunlar 3. sınıf adamlardı…

Romanın “Köpek Öldüren”, seks filmleri hakkında yazılmış en iyi inceleme kitabı “Yanlış Anlaşılmış Filmler”, “Renkli Türkçe”nin senaryosu, tiyatro oyunları, öyküler… Yazıyla ilişkin nasıl başladı? Verdiğin bir söyleşide gençliğinde eğlenmek için erotik öyküler yazdığını okumuştum ve sanırım çizgi romanların da yazın hayatında etkisi büyük.

Köpek Öldüren romanı sinemayla ilgili değil. Hisar ve yeni Bohem Hayat romandır… Bulursanız okuyun… Entel hayatın başlangıç tarihinin parodisi… Ve kaybedenler romanı…

Ve Zampara Seyfettin… Tek soru; çok merak ediyorum filmi çekerken Türk Sinema Tarihi’nin en nev-i şahsına münhasır karekterlerinden birini yarattığının farkında mıydın?

Zampara Seyfettin… Yazın çok sıkılıp yazdığım bi’ senaryo… 20 sayfa… Ünal Küpeli’nin katkısı da vardır… Ve dili tamamen ona aittir… Biz o filmi çok gülerek çektik… O sırada sevgilim kanser olmuştu… Ve kaçış filmdir… Bilmezdim… En çok Star TV şaşırdı. Milli maçın karşısına koydu… Ethical olarak çöktüm. Fakat movie kimsenin beklemediği süper reyting aldı. Sürprizdi… Ummuyorduk… Bir jenerasyon büyüttü. Onlar seviyor… Sahipleniyo. Hatta Recep İvedik filminin burdan esinlendiği söyleniyo… Hoşuma gider… Ünal Bey biraz cesur olsaydı… 2. olacaktı… Ama olmadı… Star TV istedi… Tam da o sırada Renkli Türkçe’ye başlamıştım… Yol ayrımı… Belki böyle efsane olmak daha iyi. Napalım. 2 tane grup kurmuşlar fan grup. Hoş. Yeni projeler kuruyorum. Tekrar kovulmak için.

Benden bu kadar abi… Son sözlerin?

Yayınlanmayan romanlarım var… Gün gelir yayınlarım… Niçin??? sorusunu aşmam lazım. Yazmayı seviyorum. Durup durup bi’şiy patlatırım… Bu benim özelliğim… Barışamadım… Beğenmiyorum… Bunu çok kolay belli ederim… Sinir bi’ adamım…

*Fotoğraf: Osman Cavcı

Not: Söyleşide Osman Cavcı’nın bilinçli biçimde bilinçakışı tadındaki konuşmasını “temizlemek” gibi bir çiğlik yapmadık, kendisinin aksak anlatımının akışına bıraktık. ✪