Transgresif metinlerin yazarı J.G. Ballard, Macar postmodernist László Krasznahorkai ve Amerika’nın ‘modern dilbilimin babası’ Noam Chomsky’nin ortaklaştığı alan nedir? Yazılarında kök salan kıyamet sonrası ve distopik dünyaların tehdit edici korkusunun ortak noktaları dışında, Norveçli anti – kapitalist Heave Blood & Die’ın dördüncü stüdyo albümü Post People’ın arkasındaki etki.
Post People, duygularının kapılarını açan, yeni keşfedilmiş bir deney dünyasında ayaklarını yere basan bir grubun fiziksel ve ruhsal vücut bulmuş hali. Acımasızca acı manzaralar (Radio Silence), göze çarpan güzel rüya manzaraları (Geometrical Shapes) ve aşağıdaki karanlığın kabaran sopalama derinlikleri (Everything Is Now) boyunca kayan dream-pop, shoegaze, post-metal ve prog-rock zemininde kıyamet sonrası özelliklerle ilgili gelecekten uyarıcı bir hikaye paylaşıyor. Özel bir grup insan tarafından yapılan özel bir albüm, ama bir tür deneysel tipoloji içinde olması amaçlanmamış.
“Post People ifadesini veya cümlesini bulduk ve gruptaki her birimiz için farklı anlamlar taşıdığını fark ettik, ki bu oldukça güzel. Bu ifade, insanlarla tanıştıktan sonra veya deneyimler yaşadıktan sonra kişisel olarak ne olduğu ile başladı ve daha sonra farklı şeylere doğru genişledi: insanlar sonrasındaki dünya ve kendimiz ve tüm bunların gerçekte ne anlama geldiği.”
J.G. Ballard’ın Atrocity Exhibition ve László Krasznahorkai’nin The World Goes On gibi öykü kitaplarının etkisi Post People’ın genetik yapısına, çevremizdeki dünyaya ve yansımalarına dolaylı biçimde etkili olsa da, sol ve insanlık yanlısı edebiyata eğilimli anti – kapitalistler olarak, Heave Blood & Die, son çabalarını umutlarını bulmak için bir tür sosyal yorum olarak kullanmak istiyor.
“COVID salgını başladığında, dünyadaki eşitsizliği ve adaletsizliği gerçekten gördüğümüzü ve bu salgın sırasında ön saflarda yer alan insanların aslında o kadar önemsenmediğini veya hak ettikleri takdiri görmediklerini fark etmemiz gerektiğini düşünüyorum.” ✪