Ticari zenginliğin ilk aşamasının örnek üretimi olan otomobilin diktatörlüğü, eski kent merkezlerini altüst eden ve bugüne kadarki en geniş ayrımı zorunlu kılan otoyolun egemenliğiyle birlikte çevreye damgasını vurmuştur.1
Guy Debord, The Society of the Spectacle (Gösteri Toplumu)
Debord otomobilin egemenliğini ve yayanın ölümündeki doğal sebeplerini kabul ederken ve bu eğilimi tersine çevirebilecek yükselmekte olan devrimci başkaldırının arayışındayken, JG Ballard bu yeni manzara karşısında çok daha anlamlı bir tutum sergilemiştir. Debord arabanın saldırısını politik bir sorun olarak izleyicinin geleneksel alanı üzerinden görmüştür fakat Ballard farklı bir düşüncenin ışığı altında arabayı bireysel özgürlüğün sembolü olarak yorumlamıştır. Bu açıdan, gündelik hayatın sıkıntısını özetlemesine rağmen araba, etrafımızın bayağılaşmasını aşabileceğimiz bir anlam haline gelirken, araba kazası Ballard’ın en ünlü çalışmasının baş kahramanı için şu anlamı taşır: ‘Yıllardan beridir yaşadığım tek gerçek deneyim.2“
Çarpışma’nın 1995 baskısındaki giriş bölümünde Ballard şöyle yazar: ‘Fazla söze gerek yok ki; Çarpışma’nın esas rolü uyarıcı olmasıdır, teknolojik manzaranın sınırlarından bizleri gün geçtikçe daha ikna edici bir şekilde çağıran gaddar, erotik ve parlak dünyaya karşı bir uyarıdır.3‘ Yine de bu uyarı, Ballard’ın insan davranışlarının tezatlarında da bulunan özgürlüğü ve canlılığı açık bir şekilde övmesiyle susturulmuştur. Günlük hayatın sıradan gerçeklerinden hiçbir kaçış yolu göstermeyen bir manzara, çevremizin uygunluğuna karşı tepki göstermek için bizi kışkırtarak bu beklentilerimizi çok geçmeden altüst eder.
Eğer sitüasyonistlerin ölümü avangard sürecin sonunu4 belirtmek için gösterilmişse, o zaman Ballard 60’ların sonu ve 70’lerin başını içeren süre boyunca, bariz bir şekilde sürrealist betimlemelerden ve tekniklerden yararlanarak bir dizi çalışma üretmeye ve romanında modern kent içi bölgelere dair, her sitüasyonist araştırmanın benzerini yapınayı hayal edebileceğinden çok daha detaylı bir psikocoğrafi haritayı derlemeye devam ederek bu durumdan mutlu bir şekilde habersiz kalmıştır. 60’lı yılların ikonik görüntülerine dair parçalar halin deki ‘romanı’ Vahşet Sergisi’nde, hem sürrealist kolajdan, hem de Alfred Jarry’nin The Assassination of ]ohn Fitzgerald Kennedy Considered as a Downhill Motor Race adlı parodisinde görünen Marilyn Monroe ve john F. Kennedy gibi medyanın ünlü figürlerinin detournement’inden faydalanması bakımından önemlidir. Oysa Ballard kentsel çöküşe dair serbest üçlemesinde (Crash (Çarpışma), Concrete Island (Beton Ada) ve High Rise (Yüksek) modern teknolojinin ‘kişiliklerimizdeki anormal gerginliklere sonsuz bir bayram sunduğunu’5 anlatır. Bu çalışmalar; kentsel çevre ile insan doğası arasındaki ilişkiyi en iyi kavrayanın teorisyenler değil, roman yazarları olduğunu açık ve net bir şekilde gösterir.
Ballard’ın çalışması, psikocoğrafyanın popüler olarak ilişkilendirilmiş olduğu donanımlardan hiçbirini sergilemez ve kesinlikle lain Sinclair’in çalışmalarını karakterize eden tarihsel ya da edebi anlayış bulundurmaz. Aslında, Ballard, tarihsel mirasının ağırlığından dolayı Londra’ya karşı açık bir şekilde ilgisizdir ve şu yorumu yapar:
Şehri yarı-tükenmiş bir form olarak sayıyorum. Londra temel olarak bir on dokuzuncu yüzyıl şehridir. Ve; yirminci yüzyılın Londra’sında geçen romanlarda yaşayan on dokuzuncu yüzyıla uygun ruh halleri, bugünkü yaşantıda aslında neler olduğunu anlamaya pek uygun değildir. Bence varoşlar, insanların açıklayacağından çok daha ilginçtir. Varoşlarda merkezlenmemiş hayatlarla karşılaşırsınız … Böylece insanlar kendi hayallerini, kendi saplantılarını keşfetmek için daha fazla özgürlüğe sahiptirler.
Çarpışma ve devamında dahi eksik olan, erken dönem çalışmalarındaki avangard imajken, Ballard’ın kurgusunda, Ackroyd’un benimsediği gizemli bağlantısallık da eksiktir. Beton Ada; otoyoldan sapan kent Crusoe’larını bekleyen izole ve verimsiz kaderi açık bir şekilde gösterirken, izleyicinin ya da eylemsiz yayanın, bir Ballard romanında kendi yolunu bulamayacak kadar talihsizse, çabucak ezilmesi muhtemeldir. Bu konuları ortaya koyan Ballard’ın her nasılsa düzyazısını, yalnızca birey ve doğa arasındaki ilişkiye odaklanan ve otoyolların ya da apartmanların karşıladığı insan etkileşimlerine dayalı özgürlüğü kolaylaştıran modern kent hayatını basit bir kinayeye sıkıştırabilmiştir. Bu en karamsar haldeki ve bağışlayıcı olmayan tarzdaki durumuna getirilmiş psikocoğrafyadır ve bu metinler, diğer herkesten önce, anonim bir yalnızlığı yaşayan fani bir toplum tarafından karakterize edilen bir gelecek zaman şehrinin ana hatlarını haritaya dökmüşlerdir. ✪