Kurt Vonnegut ile kurgu, kıyafet ve sahne büyüsü

Kurt Vonnegut’un Kedi Beşiği’nde, Bokonon’un kutsal kitapları “zararsız yalanlar” anlamına gelen San Lorenzan lehçesi bir kelime olan Foma’dan bahsediyor. Kitaplar, inananları ‘sizi cesur, nazik, sağlıklı ve mutlu kılan Foma tarafından yaşamaya’ davet ediyor. Bunun için bir mahkeme emrine gerek kalmıyor mesela – kayıtsız bir evrenle karşı karşıya kalıyoruz, her birimiz kendi büyük yalanlarımızı seçiyoruz.

Şimdi bilimle çevrili olduğumuz gibi, Foma’mıza “sihir” demeyi seçiyoruz, açıklanamayanın sarsılmışlığı karşısında rasyonaliteyi askıya alma isteği. Kurt Vonnegut’un 1971 yılında karşı moda dergisi Rags’de yayımlanan kıyafetler ve sihir hakkındaki konuşması.


[Vonnegut]: Sihir hayatı daha büyüleyici hale getirir. Örneğin, astroloji güzeldir çünkü fizikçiler de dahil olmak üzere birçok insan artık yeterince beslenmiyor. Pek çok insan işsiz ya da bulundukları durumda kendilerine saygı duymaları için bir sebep yok. İnsanlar artık birbirlerine çok fazla değer vermiyorlar çünkü birbirimizi kullanmanın pek az yolu kaldı artık… giderek daha az doğal bağımız var. Ama en azından herkesin bir doğum günü var. Böylece feci sıkıcı, arkadaşsız bir insan da bir partiye denk gelebilir. İyi bir insan bu pisliği partiye kabul eder, ama kimsenin aklına söyleyecek bir şey gelmez, ya da onun hakkında düşünecek bir şey olmaz, ta ki biri “Doğum günün ne zaman?” diyene kadar. Ve meğerse o bir Aslan burcuymuş ve birden bire tüm muhteşem bir şeye dönüşür; bir taşı, değerli bir metali olan ve çok saygın bir dizi özelliğe sahip biri. Yani odadaki bazı insanlar doğal olarak onun arkadaşlarıdır artık, diğerleri de doğal olarak onun düşmanlarıdır ve hayat bir anda harika olur. Dostluklardan oluşan topluluk, kendi içinde herhangi bir üye için bunu yapar … besledikleri bir kişiyi önemli kılar ve kişiye oynaması için roller verir.

Sihirli bir şeyler yaptığı için elinizin altında bulundurduğunuz nesneler var mı?

Ailemde birkaç sanatçı vardı, bu yüzden onların yaptıkları şeyler var – resimler, kül tablaları. Büyükbabam ressamdı, babam da ressamdı ve ikisi de aynı zamanda mimardı. Eserler biriktirdiler ve doğal olarak bunlar bana miras kaldı ve beni geçmişle ilişkilendiriyorlar şimdi. Ama ben sihirbazlık yapmıyorum. Sen biliyor musun bir şeyler?

Hayır, ama bazı tuhaf güçlerin olmadığını iddia edecek durumda da değilim. Buna ne dersiniz?

Hayır, sihrin sadece sosyal işleviyle ilgileniyorum. Telepatiyle ilgileniyorum çünkü görünüşe göre hayatımızın büyük bir kısmı telepatik seviyede akıyor. Ve sanırım şu anda çok farklı şekillerde konuşuyoruz. Aramızda kelimelerden daha fazlası var. İnsan ilişkisini sadece söylenenlere dayanarak tanımlayamayız. Bu varlıklarımızın değiş tokuşu daha çok.

Ve titreşimlere karşı çok hassasımdır. Hemen çıkmak istediğim bazı durumlara denk gelirim zaman zaman. Jefferson Airplane ile bir odaya girdim – beni görmek istediler çünkü birlikte bir şeyler yapacağımız bir planları vardı – ve titreşimleri korkunçtu, mümkün olduğunca çabuk çıkmak istedim. Daha sonra bana bu konuda bir mektup yazdılar ve kötü titreşimler için özür dilediler. Neden? Kitaplarıma dayanarak kim olduğum hakkında komik fikirleri olabilir ve benim aslında hiç de öyle olmadığım ortaya çıktı. Ve ayrıca siyah ayakkabılarımın eşlik ettiği on numara bir takım elbise vardı üzerimde ve bundan da hoşlanmadılar. Hâlâ şüpheleniyorum… bilmiyorum. Tabii ki daha sonra herkes kendini çok kötü hissetti, mevzunun kolay bir açıklaması yoktu.

Sihirbazlar çekici ve iyi insanlardır. Onlarda herhangi bir hırçınlık ya da aldatma olduğunu sanmıyorum.

Sizce kıyafetler insanlarda titreşime neden olur mu? Kitaplarınızda fazla yer almıyorlar.

Üniformaları tarif ediyorum ama… Çünkü ilginçler, korkutucular ve hep aklımdalar. Oyunumda, Mutlu yıllar Wanda June’de, Louis Terenne’nin canlandırdığı SS albayı bir karakterimiz var. Tüm provalar boyunca kostümsüz prova yapıyordu ve sonrasında bir kıyafet provası yaptık. Korkunçtu… Herkes bayağı korkmuştu ve Louis de tam bir çirkefe dönüştü. Bundan kurtulamadı, SS albayı olmaktan vazgeçmedi bir türlü. Louis’le sohbet ederken “Hey, bu harika bir üniforma” filan derdik – hızını alamayıp saçlarını da kısa kestirmişti – ve ona şakalar yapmaya çalışır dururduk ve alabildiğimiz yegane tepki de korkunç küçük gülümsemeler oldu sadece.

Harvard’daki derslerinizde çocuklar ne giyiyor?

Bir sürü genç inşaat işçisi gibi geziyor. Şu anda aklımda gelen şey, içinde en inanılmaz sayıda fermuar barındıran tulum giyen bir çocuk. Ama Radcliffe kızlarının hepsi çok düzgün giyinir. On beş kişilik sınıfımdaki üç kızdan biri Indianapolis’ten, biri Teksas’tan, biri Long Island’dan. Boston ve Cambridge onları endişelendiriyor. Doğru görünmek istiyorlar, böylece kendilerini garantiye alıyorlar. Cambridge’de bir sürü ucube tip var, ama genellikle okula gitmiyorlar, sadece Holyoke Center’ı istila ediyorlar.

İnsanlar birbirlerini neşelendirmek için giyinirler, ki bu güzel bir şey. Gerçekten şık giyinmiş yaşlı bir insan, kendi neslindeki gibi şık, oldukça güzel görünebilir. Bir arkadaşımın üzerinde çok keskin bir takım elbise varken ve başarılı olduğunda her zaman neşelenmişimdir. Üniversitedeyken herkes gri fanila giyerdi ama bir şekilde grinin doğru tonlarını bulamadım. Son zamanlarda en çok sevdiğim kıyafetler, en çok cezbedildiğim kıyafetler diyeyim, kadife yakalı mod kıyafetleri, çok dar pantolonlu Edward görünümü, jodhpur botları ve böyle şeyler. Hoşuma gidiyorlar. Bence dandy olmak çok hoş. Ama tabii ki bir Brooks Brothers takımım var… Başka ne giyeceğimi gerçekten bilmiyorum. Diğer insanların giyim tarzını takdir ediyorum ama karşılık vermenin bir yolunu bulamadım. Timothy Leary ya da Allen Ginsberg dışında benim yaşımdakilerin kıyafetle pek bir şey yaptığını görmedim. Ve benden beklenen tüvit şeyden uzaklaşmak için saçma sapan giyinmeye başlarsam sosyal etkinliğimin bir kısmını kaybederim. İnsanların kafası karışır. Aniden ispanyol paça giymeye başlarsam bu durum birçok insanı üzer.

Ama iyi davranışlar, hayata mantıklı bir yaklaşım ve Brooks Brothers kıyafeti birlikte sana hiç yardımcı olmaz. .. Onlar iletişimin katilleridir.

Yani biraz mantıksızlığın, biraz da inanma isteğinin bizi daha fazla bir araya getirebileceğini düşünmüyor musun?

Bence sihir astroloji gibi insanları olduğundan daha önemli hale getirmek için sosyal olarak faydalıdır. Ama bana uğursuzluk getireceğine ya da beni çok şanslı kılacağına inandığım bir büyü yok.

Ama belirli bir nesneyi almak için sihir mağazalarını dolandım, bu da koldan yukarı çıkan bir buketti… Onu kıyafetinin kolundan çıkarıyorsun ve istediğiniz zaman, işte bir buket. Derslerde sanatçının temel işlevinin diğer insanları neşelendirmek olduğunu söylemiştim… Bir keresinde bir NYU numarası yapmıştım ve bir kız çıkıp kitaplarımın onu hiç neşelendirmediğini söylemişti. Ben de ona o çiçek buketini verdim. Fakat anladım ki kitaplarımın neşelendirmediği bir sürü insan var ve her defasında 7 dolarlık bir buket kaybediyorum.

Londra’da, yaklaşık bir yıl önce, bir sihir dükkanına gittim ve manşetten çıkarabileceğim bir buket istediğimi söyledim, çünkü konuşma yapmam gerekiyordu. Sihir dükkanının etrafında dolaşan birkaç adam daha vardı o sırada. Tezgahın arkasındaki adam çok şaşırmış görünüyordu, bir şeyler mırıldanıyordu ve bu numarayı duyduğunu ama hiç görmediğini, üzerinde çok fazla düşünmediğini söyledi. Dükkandaki diğer adamlar da söylenip duruyorlardı. Bu yüzden istediğimi alacak gibi görünüyordu. Ve aniden, dükkandaki herkes buket çıkardı!

Sihirbazlar çekici ve iyi insanlardır. Onlarda herhangi bir hırçınlık ya da aldatma olduğunu sanmıyorum. Senin de bu işte iyi olmanı istiyorlar, ne kadar sakar olursa olsun, herkesin bu numaralarda iyi olabileceğine dair cesaretlendirilmeni istiyorlar. Çetelerine katılmanı istiyorlar.

Aslında, kurgu sahne büyüsünün birçok ilkesini kullanır. Sıradan bir şeyden bahsettiğin yer… Bu sadece tamamen masum bir jesttir, önemli görünmeyen bir bilgiyi oraya bırakmak… ve yaklaşık üç sayfa sonra bu bilgi aniden çok önemli hale gelir. Bu ‘yanlış yönlendirme’, sihirbazın bir şeyler yapıyor gibi görünürken aslında gelecek iki numarayı kurguladığı nokta.

Korkunç büyüye inanır mısın?

Hayır. Her türlü iletişime inanırım. Falcılara inanırım, çünkü geleceğin bilmenin mümkün olduğuna inanıyorum. Öyleymiş gibi davrandığımız gizeme yakın olduğunu sanmıyorum. Nasıl yapıyorlar bilmiyorum ama geleceği anlatanlar var.

Bir falcıya gidip buna gerçekten inandın mı?

Evet, bir dereceye kadar. Nasıl olduğuna dair ufak bir fikrim var.

El falı özellikle elinizdeki çizgilerle ilgili değildir. İnsanlara dokunmanın bir yoludur. Ve bir yabancının seni elinden tutması sosyal açıdan büyüleyici bir şey. Cape Cod’da gittiğim falcı -falcıya gitmekle ciddi biçimde ilgilenmiyorum, daha çok inanmaya istekli olmakla ilgileniyorum- Cape Cod’daki kadın elimi iki elinin arasına aldı ve daha derin bir okuma için gözlerini kapattı ve uzun vadeli bir tahminde bulundu. Dokunarak yapıyordu. Ve birçok konuda haklıydı. Düşük dereceli bir kâhindi bence. Hayatımdaki insanları görebiliyordu.

Ve dün gece I Ching’e katıldım. Orada kitabı olan ve okumaları aktarabilen biri vardı ve bu da hayatı olduğundan daha önemli gösteriyordu. Üç kuruşluk bir kitap I Ching sayesinde hayat başka hiçbir zaman dün gece olduğundan daha önemli görünmemiştir.

Yani sihir belirgin bir şekilde yararlıdır… ve insanlar dış dünyayla rasyonel olarak başa çıkamayacaklarını hissettikçe, bununla başa çıkmanın mantıksız yollarını aramak için tamamen mantıklı davranmayı seçerler.

Rags Dergisi’nde 1971’de yayınlandı. ✪

Önceki

Sterna Hirundo

Wolfgang Hilbig (1941-2007)
Sonraki

Edebiyatta işbirlikçilik ve Wolfgang Hilbig’in “Ben”i