[Napalm Death] Hayvanın sahibini parçalama hakkı

Hem mantra, hem ferman hem kınama. Sağcı metal punk istemiyoruz
Ocak '21


“Acımasız refah arayışımızda,
kendi zulmümüzün araçları haline geliriz.
Kitlesel bölünmeden beslenen

bir toplumun omurgasını oluşturmak.
(…)Kölelikten
yok olmaya(…)”

O. Giriş:

Müzikte politik tavrın biçimleri değişkendir. ABD’de kongre baskınında görülen sağcı metalci, veya Türkiye’de faşizme kaymakta sıkıntı duymamış punk’lar, Türkçü metalciler var. Öte yanda, heavy metal’in başlangıcından bu yana farkında olup veya içgüdüyle takip ettiği çok kültürlü olma çabası da var. Metalin mitolojisi bir uzvun kaybıya başlar. 1960’larda Tony Iommi sanayide çalışırken yaşadığı kazada kaybetmişti parmak uçlarını. Bu kaybı telafi etmek için gitarının biçimini değiştirdi ve telleri gevşeterek bükülmesini kolaylaştırdı. Parçalanmış parmak uçları ve bir sac fabrikasının tuhaf buluşması. Veya hem mantra, hem ferman hem kınama. Black Sabbath’dan, Napalm Death’ten şaşmayalım.

Fütüristika’nın sağlam kaynaklardan aldığı bilgiye göre (saydık, hayır, metal ansiklopedisinden aldık) dünyada 100 binden fazla aktif metal grubu 50’den fazla alt türde çaldı, çalıyor. Kayıt altına düzgünce alınmış 120 bin gruptan 70 binden fazlası radikal denebilecek türlerde. Alt türler arasında en önemlilerinden grindcore’un ilk gruplarından Napalm Death özeti, zulmün aracı olmaya direnmek.


I. Sondan başlamak: John Peel ve grindcore’un kamuya açılması

Napalm Death için büyük bir gündü. John Peel’in yapımcısı John Walters, baterist Mick Harris’i ailesinin Birmingham’daki evinden arayarak grubun duymak istediği soruyu sormuştu: grubun bir kayıt için Londra’ya gelip gelemeyeceğini. Peel’in ilk albümleri Scum’a bayıldığını biliyorlardı ve DJ’e herkes gibi saygı duyduklarından anında evet dediler. BBC’nin Maida Vale stüdyosunda bir pazar öğleden sonrası ve bedava yemek olasılığını dört gözle bekledikleri için o kadar heyecanlılardı ki strese girmek akıllarına gelmedi.

Genç grup – her zamanki gibi – Birmingham’da farklı noktalardan gelip buluşmak zorunda kaldı: basçı Shane Embury, Telford, Shropshire yakınlarındaki Ironbridge’deki evinden geldi ve o gece Harris’in evinde kaldı. Bill Steer’in ailesi onu sabah kendileri bıraktı (gitaristin Wirral’dan trenle kendi başına seyahat etmesine izin vermiyorlardı). Kiralık minibüse doluştular ve vokalist Lee Dorrian’ı Coventry’den alıp kaderlerine doğru yola çıktılar.

Peel Sessions’ın uzun süredir çırpınan yapımcısı Dale Griffin afallamıştı. Harris, grubun stüdyo 3 ‘te yirmi dakika boyunca çalmak istediği 12 şarkı şarkı listesini gönderip sundu. Her zamanki gibi hiperaktif pis müzik, Ama işler böyle yürümeyecekti, Griffin şöyle açıkladı: Grupların yirmi dakikası dört bölüme ayrılmıştı: A, B, C ve D. Evet, bir grup bir bölüme iki tane sıkıştırırsa beş, belki de altı şarkıyla tüm bölümden paçayı kurtarabilirdi, ama on iki şarkı söz konusu değildi. Harris, Napalm Death’in nasıl çalıştığını başka bir ses mühendisine tekrarlamak zorunda kaldı: sadece birkaç dakika sürecek: bunlar grindcore şarkıları, kısacık patlamalar. Griffin çileden çıkmıştı, ama kısa süre sonra insafa geldi ve grup tek parça çekimde setlerini alev alev şalarken ağzı açık kaldı. 1969’da Mott the Hoople’u kurduğundan beri müzik çok garip yollara girmişti, ama bu bambaşka bir şeydi.

Dorrian ve Harris, “hırıltı” ve “mağara adamı çığlıkları” diye Scum’a atfedilen vokalleri üst üste koymak için pozisyonlarını aldılar. Griffin onları durdurmak için hızlı olmak zorundaydı, yarı gülerek yarı ağlayarak dışarı koştu ve bitişik stüdyoda kayıt yapan avangard punk vokalisti Danielle Dax’ı geri getirdi. Dax bağırarak onları durdurmaya çalıştı: “Böyle şarkı söyleyemezsin! Ses tellerinize zarar vereceksiniz çocuklar!”

Napalm Death’in 13 Eylül 1987 ‘de kaydedilen bu ilk Peel oturumu İngiltere’nin şimdiye kadar ürettiği en radikal gruplardan biri tarafından yapılan en radikal kayıtlardan oldu.

Performansın şok edici şiddeti o zamandan beri yüzlerce grup taklit etse bile dikkat çekici yerini korudu. Aynı anda rock müziğin sınırlarını zorlama, kararlılıklarının korkutucu, belki komik ve tamamen hayat dolu bir biçimi oldu; saf fizikselliği ve içgüdüsel enerjisi bir tür yeni insan olasılığını kanıtlar. Kesinlik ve kontrol, felaket ve kaos sırt sırta. Napalm Death o gün bir bas gitar, bir çift baget ve Mick Harris’in güvendiği Pearl davul pedalı (Martian Brain Squeeze adlı bir grupla yaptığı ilk konserinden bu yana kullandığı kit) ile geldi. Bu pedalı karşı batıl inancı vardı. Napalm Death’i biricik yapan süpersonik ritimleri verebilecek tek set. Şimşek kadar hızlı, bir kasırganın gücü veya ‘patlatma’ sanatı.

“Ortaya çıkan müzik sebebini sadece kendinden almış gibi görünüyordu: tasmasını zorlayan ve daha sonra herhangi biçimde kendisini salmakta isteksiz sahibini de parçalayacak vahşi bir hayvan.”


Kaydın ilk üç şarkılı bölümü Napalm’ın değişken çılgınlığını tümüyle içeriyor. ‘The Kill’ yeterince açık bir şekilde başlar, yakıcı bir gitar tonu ve trampet hızlandırmadan önce üç notada yukarı ve aşağı giden riff: beyaz gürültü sanki, çığlıklarla kaplanmış metal bir ateş fırtınası, senkoplu ses tahribatı. Yirmi saniyeden daha kısa sürer şarkı: ritim ve melodinin müzikal gelenekleri görünüşte yok edilir. ”Prison Without Walls” biraz daha yavaştır, ki diğer standartlara göre çok hızlıdır, ama dümdüz gitmeden savruk bir şekilde ritmin etrafında sallanır, Dorrian kendini yükseltir gibi gelir. Ama bu görece sakin açılış bölümünü yerle bir eden iki saniye içinde aniden ‘Dead’ (burada, alaycı bir şekilde, ‘Dead, pt. 1’ diye adlandırılmış) tarafından terse yatırılır.

Kayıt boyunca geleneksel araçların önem sırası altüst edilir: davullar baskındır ve yankılanacak alan verilir. Napalm’ın kendine özgü patlayıcı ritimleri – Harris’in zilinin aşırı gergin ayarı ve alternatif vuruşlar korkunç bir gürültü duvarına katılaşır. ‘Lucid Fairytale’, bası, vızıldamaktan başka hiçbir şey olarak ayırt edilemeyen, süslediği melodiden daha belirgin ve güçlü olan distortion efektini unutmayalım; Harris’in bu yeni müzikal form olan grindcore’u öne çıkarmasını sağlayan ses altı aşındırıcılık. Kayıt, kabul edilebilir olanın sınırlarını şiddetle zorlar.

Ve sonra ‘You Suffer’ geliyor: bir saniyeyi zar zor geçtiği için şöhreti kötü, burada (küçük şakalarını bitirmek için) ‘You Suffer Bölüm 2’ olur. İğneleyici bir darbe gibi gelir ve geçer ve miks yavaşça kapanırken yarattığı şok yavaşça dibe çöker. İşte o medeniyet öncesi mağaranın sakinlerinden biri prangalarını kırmıştır artık ve şimdiye kadar sadece mağaradaki cılız ateşin duvarına yansıyan dış dünyaya bakmaya cesaret etmiştir ve dehşet aniden dönüp hırıldayarak 20. yüzyılın en hayati sorularından birini sormuştur: ‘Evet acı çekiyorsun…Ama neden?’

Napalm Death, Mart 1988 John Peel Radyo Programı kaydı – 12 dakika

II. Kökler: Punk, hardcore ve dilin bozuluşu

Napalm Death’in o acımasız yeni müzik biçimi seksenlerin ortalarından sonlarına kadar punk ve metal sahnelerinde kaset değiş tokuşunun yaygın olduğu o canlı ekosistem içinde gelişti. DNA’sı Atlantik’i geçen ve kökleri İskandinavya’ya dayanan küçük, birbirine bağlı metal camiasınca bir araya getirildi. Napalm’ın ilk albümü Scum, punk’ın hızıyla bir yöne, metalin ağırlığıyla başka bir yöne gerilmiş bir ses yakaladı; hızın arandığı o bireysel silahlanma yarışının doruk noktasıydı.

Ancak grindcore’un içgüdüsel yoğunluğu da çağının bir ürünüdür: tutarlı bir ideolojiye karşı pazarlık edilemez sert yönetim ilkeleri sunan, çalışan erkek ve kadınları ülkeyi yaralayan çatışmalarda birbirine düşüren Thatcherizm yılları. Napalm Death kendisinden kopan ve nihilizme dönüşen politik düşüncenin sesidir. Mick ‘Human Tornado’ Harris’in, 18 Ocak 1986 ‘da Napalm Death baterisindeki ilk konserini anarşist’ crust punk Amebix’in destek grubu olarak vermesi tesadüf değil. Vokalist ve basçı Nik Bullen ve gitarist Justin Broadrick’e katılan Mermaid barının döşeme tahtaları dinleyicilerce şaşkınlık ve alayla karşılanan o patlamaların altında büküldü ve titredi. Şehrin yoksul Sparkhill bölgesindeki Birmingham’ın Stretford Yolu’ndaki bar aslında Midlands’taki punk sahnesinin merkez yeriydi. Harris, geç saatlere kadar düzenlenen ve organizatör Daz Russell tarafından düzenlenen konserlerde izleyiciler arasına karışıp Napalm’ı takip ederdi. Grubu ilk kez 1985 yazında gördü. Chaos UK, Disorder ve Discharge’ın (Sex Pistols, The Clash ve The Buzzcocks gibi ama daha sert ve hızlı punk) hızlı, siyasallaşmış bir punk tavrı gördü onlarda. Ancak aynı zamanda Joy Division’ın ıssız, melodik soğukluğundan da yoğun bir şekilde ilham vardı. Bu değişecekti.

Psychobilly saç kesimli bu ufak eleman Bullen ve Broadrick’in ilgisini o kadar çekti ki Kasım 1985 ‘te baterist ve kurucu üye Miles Ratledge’in yerini aldı. Ailesinin evindeki yatak odasında Harris ve Broadrick, davul seti ve küçük bir amplifikatör ile kapandılar ve Napalm böylece sınırlarını zorlama sürecine başladı. Harris hızlı çalmayı seviyordu ve müziğin gerilim sınırlarını vurgulamak için daha fazla hız, daha fazla enerji istiyordu. Peel’in önceki favorisi Heresy’deki Steve Charlesworth da benzer şekilde hız arıyordu, ancak Harris o konuda alıp başını gitti. [F. notu: Heresy için buraya ve buraya bakılabilir.]

Napalm’ın yeni tarzında iki grubun etkisi duyulur: 1) Boston’dan Siege: Özellikle Drop Dead 2) Şarkıları hemen hiç iki dakikayı geçmeyen Repulsion, özellikle The Stench of Burning Death. Bu iki grubun demoları yeraltı ağını hareketlendirdi ve Napalm kendi çalışması Scum’ın (Pislik) canlı performanslarında giriş kısmında kullandı.

Daha doğuda, Nottingham’da tek odalı bir dairede yaşayan Digby Pearson, çevrelerindeki topluma saldıran ve bayağı gürültü çıkaran grupları yaymaya odaklanmak için tıp okumayı bırakmıştı. Şirketine Earache Records ismini verdi. Yirmili yaşlarının başında ama Napalm üyelerinden daha yaşlı olan Pearson, grindcore için önemli ve tartışmalı bir figür oldu. Önce arkadaş, sonra kolaylaştırıcı, sonra da yeni yeni canlanan hardcore punk ve extreme metal camiası için obsesif bir karakter rolünü aldı. Anarcko-punk gruplarının kasetlerini metal konserlerinde tavsiye etmek veya tam tersini yapmak gibi hareketler içine girdi.

Pearson ayrıca Thatcher’ın serbest piyasa İngiltere’sinde yayılan girişim kültürü takıntısına denk geldi. Kurumsal Ödenek Programı’ndan yararlanabilmek için 1000 sterlin topladı (çoğunlukla kendi plak koleksiyonunu satmıştı.) 1985’te ülkede işsizlik 3,2 milyona ulaşmıştı; hükümet artan yardımların maliyetini sayamaz olduğunda işsizlik yardımına hak kazanmayı zorlaştırdı ve sadece ‘işsiz olarak tanımlananları ve yardım talep edenleri’ sayarak işsizlik istatistiklerini manipüle etti. İşsizlik Haziran 1987’de birden 3 milyonun altına düştü ve Pearson’ın topladığı haftalık 40 sterlinlik ödenek, hükümetin daha fazla insanın işte ve serbest meslek sahibi olduğunu iddia etmesinin başka bir yoluydu sadece. Aslında Pearson kendisine verilen parayla tabii ki hiçbir şey yapmadı ve bir yıl sonra yapmaya çalıştığı işin patlamasına ramak kalmıştı ve bu da onu plak çıkarmaya teşvik etti. Harris sürekli gelip Napalm’ı izlemesini söyleyip durdu: “Bir dahaki sefere daha hızlı olacağım, Dig…”

Napalm Death, Birmingham’daki Rich Bitch stüdyolarını kullanarak 1986 Ağustos’unda Scum’ın on iki parçasını kaydetti. Parasızlıktan gece yarısı ve sabah sekiz arasındaki yarı fiyatı kampanyasından yararlandı. Kayıt toplam 120 sterline mal oldu. Şarkılar, yerel thrash grubu Sacrilege tarafından sağlanan bir MXR distorsiyon pedalını kullanan Broadrick’in jilet gibi keskin gitar tonuyla vızıldadı. “Çok uluslu şirketler/Açlıktan ölen ulusların soykırımı.”

Aynı anda hem mantra, hem ferman hem kınama.

Albümde “Düşünceyi devre dışı bırakan Kaçış/Eğlence Kültürü”ne karşı sözler vardı. Başka, “televizyon ekranından beslenen yurttaşların zihinlerinde karşı ‘İktidar Kuşatması’, insanları çaresizliğe mahkum edip herkesin kafasına sızan “faşist kontrol” araçları… Bakıldığında anarko-punk temsiline daha yakındırlar aslında, daha çok bir amaç arayan isyancılar gibi, bir şeye, belki herhangi bir şeye saldırma ihtiyaçlarını karşılamak için sisteme karşı direnmeye çalışan birkaç çocuk.

Şarkılar, orta tempodan hızlıya ve sonra neredeyse imkansız bir şekilde daha hızlıya, çok çok çok hızlı bir biçime geçiyor. Harris, ‘Polluted Minds’da nadir beliren sert bir gitar solosunda bile yavaşlamıyor ve ‘Sacrificed’ sırasında ortalığı cehenneme dönüyor. Bir şekilde şarkılar, ‘Born On Your Knees ‘,’ Human Garbage’ diye giderken, ‘You Suffer’ gibi en kısa şarkılardan biri seti tamamlarken çalışma daha da ızdıraplı hale geliyor. Başından beri giderek artan bir şekilde, iş başında ezici bir güç varmış gibi hissettiriyor, müzik düzenini yaymakla ve yok etmekle tehdit eden bir kaos oluyor. Ancak albümün bu ilk yarısı, parlak hız ve öfke anları ile desteklense de, hala fark edilebilir derecede “hardcore” tınlıyor.

Kayıt Pearson’a veriliyor ama o ilk aşamada bile sadece yirmi dakikalık müzikle yayınlayamayacağını biliyordu. Ancak ortaya çıkan ses öyle bir şeydi ki yayılmasının önüne geçecek bir sebepten azade olmuştu. Ortaya çıkan müzik sebebini sadece kendinden almış gibi görünüyordu: tasmasını zorlayan ve daha sonra herhangi kendisini salmakta isteksiz sahibini de parçalayacak vahşi bir hayvan.

Broadrick, o sıralarda ses getiren Head of David’de davul çalmak için Napalm gitarcısı pozisyonundan ekim 1986’da ayrıldı. Harris’e göre diğer eleman Bullen provalara son derece sarhoş gelmeye başladı, ki bu da büyük ölçüde ayık davulcu için büyük sorundu. Bullen’ın Napalm’ın hız kullanımı olarak algıladığı tavra karşı artan ilgisizliğinin tezahürüydü. Mart 1987’de yıpranmışlardı ve yeni kan için yol açılmıştı.

Scum’un ikinci yüzü olan şey Mayıs 1987’de, ilkel biçimde kaydedilen 8 parçaydı, tüm enstrümanlar stüdyoda canlı kaydedildi. Pearson’ın tavsiyesiyle Harris, Bill Steer’ı gitara almıştı. Steer okuldan yeni mezundu. Ana kaygısı çocukluk arkadaşı ve davulcusu Ken Owen ve bas gitarist/vokalist Jeff Walker ile kurdukları öncü death metal grubu Carcass’tı. Carcass’ın kendi ilk dönem sözleri tamamen insan vücudunun tahrip edilmesiyle ilgiliydi, türün karikatür benzeri kan ve bağırsak imgelerini tıbbi minutiae’de yaparak, gerçeklikten daha gerçek hale getirdiler ve iç organ imajını alaya aldılar. Kendi alt türlerini ürettiler: goregrind (ya da daha iyisi, hardgore). Steer, Napalm’daki rolünden her zaman kiralık katil olarak bahsetti. Harris ondan grubun kalbindeki “daimi dublör” olarak övgüyle bahsetti her zaman.

Harris heyecanla Steer’a akort etmeyi becerebildiği iki telli gitarda bulduğu yeni riffleri gösterdi, böylece sadece tek parmağıyla bar akorları çalabilecekti: yoğunlaştırılmış, basit, müziğin çıplak bileşenleri. Steer bir yetenekti. Klasik rock filan dinliyordu. Ama Napalm’da kendisinden ne bekleniyorsa onu yaptı. Onun kirli, boğuk gitarı, Scum’un ikinci yarısının temelidir, ki bu da soru şeklinde bir şarkı ile başlar, ‘Hayat?‘ ve gerisi huzursuz ve doyumsuz kar fırtınaları.

Bununla birlikte, Napalm Death’in sözcük içeriği, şarkı sözleri sorunludur, çünkü yeni vokalist Lee Dorrian şarkıları söylerken dilin kendisi zaten tahrip edilmiştir. Grupta yeniydi, ezberlemek için sadece bir gecesi vardı üzerinde çalıştığı yeni karalanmış şarkı sözleriyle stüdyoya girdi. Hatta kayıt sırasında, ani, yıpranmış, neredeyse insanlık dışı ses o garip uğultuların nedenlerinden biri de kaydederken diğerlerinin işaret verip onu düzeltmeye çalışmalarıydı. Eğer dünyanın sembolik düzeni dil tarafından korunuyorsa, düzen Napalm Death’de çoktan anlaşılmazlığa dönüşmüştür.

2006 yılında Turner Ödülü’ne aday gösterilen sanatçı Mark Titchner, Napalm Death’in “işlevini yitiren ve normal bir şekilde iletişim kurmayı bırakan bir dil” yaratmasına atıfta bulundu. Ona göre albüm ilk yarıda anlam ve mesaja sahip olmaktansa ilkel düzeyde işlev gören daha derin bir şeye geçer: yüksek seslerine aşina olduğumuz inanç sistemlerini ortadan kaldıran ve yeni, tanımlanamaz bir kurallar dizisiyle çalışan duygusal bir bağlılık belirmiştir. Scum’ın ikinci yarısında ise “anlaşılmaz olan” hemen hücum eder: bağırsaktan gelen sesler ve anlaşılmazın nükleer kadar güçlü o rüzgarı. [F. notu: Grindcore ve modern sanat arasında Paris’te çalışan Damien Deroubaix de bağ kurmuştur.]

III. Marx gibi: Bazıları için değil herkes için gelecek

Scum, Muhafazakarların yeniden seçilmesinden bir ay sonra Temmuz 1987’de yayımlandı. Hardcore punk’ın sosyalist ve anarşist gündemi Napalm Death’in etkisiyle silindi. Müzik ve düzeni alaycı bir şekilde çürütürken (Mart 1988’deki ikinci Peel kaydı şarkının sert lirik tarzında komik kaçan Çok Uluslu Şirketler versiyonuyla başlar) karşısındaki vahşi hayvana benzer davranır: serbest piyasa kapitalizmi denen vahşi hayvana. Thatcher’ın devlet müdahalesine dair takıntısına karşı bireysel özgürlük lehine seçimlerini gösterirler.


Scum, Muhafazakarların yeniden seçilmesinden bir ay sonra Temmuz 1987’de yayımlandı. Hardcore punk’ın sosyalist ve anarşist gündemi Napalm Death’in etkisiyle silindi. Müzik ve düzeni alaycı bir şekilde çürütürken (Mart 1988’deki ikinci Peel kaydı şarkının sert lirik tarzında komik kaçan Çok Uluslu Şirketler versiyonuyla başlar) karşısındaki vahşi hayvana benzer davranır: serbest piyasa kapitalizmi denen vahşi hayvana. Thatcher’ın devlet müdahalesine dair takıntısına karşı bireysel özgürlük lehine seçimlerini gösterirler.

Napalm Death’in çıkış dönemin İngiliz siyasi ve sosyal tarihinin önemli yıllarına denk gelir. Madencilerin grevi yayılmıştır, özellikle 18 Haziran 1984’te Rotherham yakınlarındaki Orgreave kok fabrikasındaki grevcilerle polis arasındaki çatışma ses getirmişti. Bir tarafta, kapitalizmin yalnızca toplumdaki bir değişiklikle çözülebilecek çelişkiler ürettiğine inanan radikal bir Marksist olan Ulusal Maden İşçileri Birliği Başkanı Arthur Scargill vardı: “Umarım insanlar beni değişen toplum açısından tehlikeli bir adam olarak görürler. Kapitalist sistemi destekleyenler için kesinlikle bir tehlikeyim ve tehdidim. Kapitalist sistem için bir tehdit olmaktan gurur duyuyorum ve umarım – bir tehdit olarak – toplumda köklü bir değişim yaratabilir ve yeni bir düzen yaratabiliriz.” Marksistler Thatcherizm denen şeyin sadece zengin ve güçlü kapitalistler tarafından sefil ve yoksul çalışan insanlara hükmetmek için uyarlanmış ideolojik bir kampanya olduğunu haykırıyordu.

Öte tarafta ise Marksistlerin devlet mülkiyetine olan inancını bir köleleştirme biçimi olarak algılayan Başbakan Thatcher vardı: “sosyalizmin aşındırıcı ve yozlaştırıcı etkileri,” deyip duruyordu. Bu idealler çatışmasında polis ve madenciler arasında Orgreave gibi parlama anlarında bölünmüş ve içten parçalanmış işçi sınıfı geriledi. Napalm Death, İngiliz sosyal ve politik manzarasının bu rahatsız ediciliğinden etkilendi.

Çelik işçilerinin Black Sabbath’ından, kendileri marksist olmasa da işçi öfkesinin dolanımından etkilenen Napalm Death’e.

Mark “Barney” Greenway: [Sol siyaset, sağın ve popülizmin yükselişi üzerine] Evet, Napalm sol temelli ama belki de bunun bir önemi yok, yani Napalm bir bakıma politik, ama aynı zamanda apolitik de denebilir. Önemli olan insanlık, insan denen varlık ve onu anlamak. Asıl mesele bu. Tarihteki her döneme geri dönebilirsiniz — son yüz yılı alsanız bile, her on yılda bir genel olarak insanlar için gerçekten boktan olan zaman dilimlerini veya böyle insan gruplarını gösterebilirsiniz. Yani bu yeni bir şey değil. Her zaman bu şekilde olması ihtimali vardı zaten, çünkü popülizm ve korumacılık fikri böyledir… Daha fazla insan sadece kendileri için isterler ya da kendilerine hep şöyle söylenir: sokağın aşağısında farklı görünen ya da başka şekillerde farklı olan kişiden daha fazlasını istemeleri gerekir, böyle inanmaya şartlanmışlardır. Ama her zaman bir olasılık vardır. 1930’larda geri püskürtüldüler ve umuyorum ki tekrar püskürtülecekler — insanın iyiliği için. Yüz yıl önce bir savaşın sonunda milyonlar ölmüştü. Birinci Dünya Savaşı’nda yedi milyon kişi ölmüştü. Her zaman böyleydi. Yani, herkes şu anda Donald Trump’a odaklanıyor ve anlaşılabilir bir şekilde öyle, ama o şu anda sadece bir tür semptom. Bu gerçekten önemli bir şey. Tüm bu insanlık dışı fikirleri benimseyenlerin hepimizin boka batmış olmasını umursamadığı görülüyor. İnsanların daha iyi bir geleceğe sahip olmasını, insanların onurlu yaşamasını isterim. Sadece birkaçının değil, herkesin.

[Napalm Death’in nazilerle kavgası hakkında] Vladimir Zhironovski’yi destekleyen Rus metal grupları olduğunu izledim bir yerde. Öncesinde ’91’de oralardaydık ve pek böyle bir şeye denk gelmemiştim. ’94’te yeniden gidince elemanlara nedir bu iş filan diye sordum. Aslı astarı yok dediler. Yemedim, o zaman neden Kill All The Bloody Foreigners diye şarkınız var dedim. “Ne yani Türkleri de mi seviyorsun,” diye cevap verdiler. Midem bulandı ama bir şey demeden yürüdüm. Ardımdan gitaristleri gelip konuşmak istedi, nazilerle görüşmüyorum dedim, herif beni itti, ben de onu ittim, Shane araya girip herife tokadı yapıştırdı, sonra hepsi uzaklaştılar.



—Beş hamlede grindcore—

 ✪


Önceki

Jens Bjørneboe: Öfkeli başarısız romancının başardığı

Sonraki

[Mamer] Anlaşılmaz bir dilde doğaçlama halk müziği