[sws_3_columns title=””]
[sws_divider_small_padding]
Pınar İlkiz sordu, Sırrı Süreyya Önder, Ece Temelkuran, Fikret İlkiz, Behiç Aşçı, Pınar Öğünç, Çiğdem Mater, Cengiz Alğan [DurDe!], Oğuz Sönmez [Savaş Karşıtları] ve Şeyda Öztürk [Cogito] cevapladı: Sivil itaatsizlik ve Türkiye’deki durumu nedir?
[sws_divider_padding]
Sırrı Süreyya Önder:
[sws_pullquote_left]”Kendisine sorulmadan yapılmış işlere gıcık olan herkesin yapabileceği işler mutlaka vardır.”[/sws_pullquote_left]
[sws_divider_padding]
[/sws_3_columns]
[sws_3_columns_2thirds_last title=””]
Thoreau’dan bu yana yapılmış tüm tanımlar gösteriyor ki sivil itaatsizlik dünyanın farklı coğrafyalarında farklı politik atmosferlerde farklı dinamiklerle uygulanıyor. Aslında sivil itaatsizliği tanımlarken itaat ettiğimiz mekanizmanın abukluklarının farkına varmamız gerekiyor. Çünkü devletin bize dayattığı itaat etme bilinci toplumsal sözleşme ile oluşmuş bir devlet varsayımının getirdiği bir şey. Bugün TC anayasasının hangi maddesi hakkında o madde ortaya çıkmadan önce fikrimiz soruldu ki toplumsal bir sözleşmeye dâhil olduğumuzu söyleyebiliyoruz?
Bu şartlar altında sivil itaatsizliği meşru kılan, üstünden itaatin meşrulaştırılmaya çalışıldığı mantığın ta kendisidir. Bugün içinde yaşadığımız dünyada ulus devletlerin ve kapitalizmin bizi bağladığı sözleşmelerin aslında hiçbir şekilde altına imza atmayacağımız senetler gibi her gün burnumuza dayanması itaat ile itaatsizlik arası düzlemde yerimizi belirlerken çıkış noktamız oluyor. Tam bu noktada ise sivil itaatsizliğin meşruiyeti kadar yöntemi de önem kazanıyor.
Seçimden önce BDP’nin dâhil olduğu demokratik mekanizmaların başlattığı sivil itaatsizlik dalgasının etkisini gördük. Sivil itaatsizlik, bir süreç olarak tek başına yeterli olmasa da kitleleri mobilize etmesi ve mesajı sokağa taşırması, devletle yurttaşı eşit şartlarda, bir itaat mekanizması olmadan yüz yüze getirmesi bakımından mühim; ama biliyoruz ki bugün devlet memurları ve güvenlik kuvvetleri ‘sivil itaatsizlik’ mekanizmasına karşı kanunların tam güvencesindeler. Öyle ki en küçük bir tartışmada dahi bir devlet memuru ‘sen devlete hakaret ediyorsun’ diyor ve devlet insanların bedeninde tekrar ifade buluyor. Bugün asıl tartışılması gereken nokta şudur: Acaba devleti ve itaati sindirdiğimiz gibi mücadeleyi ve itaatsizliği de insanların yüreklerine sindirebilir miyiz? Sanırım Türkiye’deki sivil itaatsizliğin geleceği biraz da itaatin kullandığı özdeşleşmeyi itaatsizliğin de sağlamasına bağlı. Bu nedenle Türkiye’de sivil itaatsizliğin tanımını yaparken ya da örneklerine bakarken önce yurttaşların bir kısmında hakim olan devletten çok devlet adına konuşan bakış açısını kırmak şart. İnsanları devletin boyunduruğundan çıkarıp, pasif direniş olsun ya da başka yöntemler olsun, sivil itaatsizlik alanına çıkarmak ve devletten talep eden değil, haklarını boyun eğmeden alan bir alan yaratabilmek mümkün olmalı.
Madem Thoreau ile başladık onunla bitirelim.
Şimdi ayrıntılarını hatırlamadığım, yanılmıyorsam 5 dolar gibi bir diploma parasını ödemeyi saçma bulduğu için diploma almayı reddedişi vardır kendisinin…
Henüz YÖK belasının icad edilmediği bir zamanda üniversiteye girmiştim. Öğrenim haracı diye bir şey yoktu. Hapse düşüp çıktığımda sistem değişmiş YÖKten günler başlamıştı. Muhtelif öğrenci afları çıkıyordu ve ben hepsine müracaat edip kaydımı yaptırıyordum. Sıra harç ödemeye geldiğinde, “bizim zamanımızda yoktu ve beni bağlamaz, ödemeyeceğim” diyerek bir ton bürokratik işlemle kendimi yeniden attırıyordum. Halen de tek kuruş ödemeden bir kaç kez atılmış bir öğrenciyim.
Kendisine sorulmadan yapılmış işlere gıcık olan herkesin yapabileceği işler mutlaka vardır. Bundan daha çok keyif veren hiç bir şey yoktur.
Sırrı Süreyya Önder
[/sws_3_columns_2thirds_last] ✪