Önce:
Vonnegut yazını, bir izleme yöntemi olarak düşünülürse pek çok artistin (Keith P. Rein dahil) bu yöntemle izlenebileceği kabul edilebilir. Ancak başka bir artist seçilseydi, bu yazıda göstermek istenilen[1. Okuyucu, göstermek istenileni görmek istemiyor ‘olabilir’.] mezbaha kavramı, beklendiği ölçüde görünmeyebilirdi. İşte bu yüzden ‘Slaughterhouse’ serisinin sanatçısı Rein’i, ‘Mezbaha No:5’in yazarı olan Vonnegut’la izlemenin anlamlı olacağı varsayıldı.
Böylece ‘çirkinin, korkuncun, dışlananın, ötekinin’ sahnede olması kolaylaştı. ‘Korkulanın’ aktörleştirilmesinin nedeni ise yaşamın aslında korkunç şeyleri de içermesidir. Ve de en azından okuyucunun, bu korkunç şeylere bakması, görmesi gerekli, artık elini (elimizi) kirletmesi gerekli. Hayatın, kime reva olup olmadığını bilmesi gerekli.
Ve sonra:
“Hayat bir hayvana bile reva değildir. ”[2. Kurt Vonnegut, Mezbaha No:5, Yeni Çağ Dizisi, 1974, İstanbul]
Kurt Vonnegut[3. Eski adı: Kurt Vonnegut, Jr. Kendisi, babası öldükten sonra ‘Jr.’ Ekini adından çıkarmıştır.], Mezbaha No:5’te tam olarak da böyle der. Buradan hareketle Vonnegut’un hayattan haz etmediği sonucuna rahatlıkla varılabilir. Ama belki de varılamaz çünkü yine aynı Vonnegut, ciddi midir bilinmez:[4. Bu noktada başka bir sorunsal ortaya çıkar, her yazar kitabında kendi fikirlerini mi yansıtır?]
‘Hayatın ciddi olup olmadığını anlayıncaya kadar kendimin ciddi olup olmadığını bilemeyeceğim. Tehlikeli, biliyorum, incitebilir de. Ama bu, kesinlikle ciddi olduğu anlamına gelmez.’[5. Kurt Vonnegut, Şampiyonların Kahvaltısı, Dost Kitabevi Yayınları, 2005, Ankara]
Öyleyse, varılabilecek tek sonuç, hayatın ‘bir hayvan için bile’[6. Bu vurguyu, Vonnegut’un vurguladığı anlamda yapıyorum.] incitici ve tehlikeli olduğu düşüncesidir.
Öyleyse:
‘Ölüm var ve herkese dokunuyor bir şekilde: Hayat bu!
Ölüm var ve ötesi gerçek hayat: Hayat bu!
Ölüm var ve bir yerlerde beklemede: Hayat bu!
Ölüm var ve yürüyor üstüme, yürüyorum ve de ölümün üstüne: Hayat bu!’[7. Kurt Vonnegut, Mezbaha No:5, Yeni Çağ Dizisi, 1974, İstanbul]
Ölümün ve hayatın yüz yüze geldiği ve birbirine dik dik baktığı yerler oldukça fazladır. Ancak bu yazı için -seçilmiş olan- ‘mezbaha’ bile bu anlamda tek başına kafidir.
Mezbahanın[8. Mezbaha, hayvan kesim yeri anlamına gelir.] kesimhane oluşu, dolayısıyla korkunçluğu ya da terk edilmişliği ise onu tekinsiz bir mekan olmaya iter. Mezbaha tekinsizdir, çünkü boştur, çünkü güvenli değildir, çünkü tanıdık değildir. Çünkü hayvan hayaletleriyle sarılıdır.[9. Hayalet inancı varsa, hayvan hayaletlerinin olduğu inancı da olmalıdır.] Ama aşinadır da çünkü mezbahaları insanlar yönetir. Ancak hayvanlar orayı terk etmiştir ve bir ‘cinayet’ mahali olması nedeniyle de ürkütücüdür. Hayvanların konuşamıyor oluşu, bu durumu daha değersiz ya da sıradan kılmaz.[10. Bahsedilen yer, Orwell’ın ‘Hayvan Çiftliği’ olmadıkça, durum bu şekilde tezahür edecektir.]
Mezbaha, tüm bunlardan ötürü ‘çirkin’dir. Korkunç olduğu için çirkin…
Bireysel bellekte yer alması gereken –belki de- son şey olduğu için çirkindir.
Ve bu yüzden:
Sürekli kendi kimliğini inşa eder. Kimi zaman, deliliği, hastalığı, bedensel deformasyonu bünyesinde barındırır, kimi zaman da ‘ideal’in, normların, genel geçer algının dışındakini… Ancak, korku öğesinden asla vazgeçmez.[11. Hande Tulum, Jessica Harrison – Bir Okuma Denemesi: Çirkin ve Güzel Arasında]
Mezbahaya yakıştırılan tüm bu özellikler, onu ilginçleştirir. Pek çok korku filmine de konu olur: Mezbaha, sahneleşmiştir. Sahneleşirken dönüşmeyi ihmal etmez. Sinema ve literatür, korkuyla erotizmi birleştirirken, ‘mezbaha’yı da popülerleştirir. Peki bu nasıl olur? Çirkin’e tek şans veren ‘şey’in yardımıyla birlikte: Modernizmle birlikte.
Modernizmin kanatları altına giren mezbaha, tekinsiz mekan olarak popülerleşirken, farklı sanat dallarına da konu olur. İllüstrasyon da ‘mezbaha’yı konuk alan aktörlerden biridir. Mezbahayı konuk alan sanatçılardan biri ise Keith P. Rein’dir.[12. Keith P.Rein, ismindeki ‘P.’nin penisin kısaltması olduğunu belirtir.]
Rein, çeşitli materyal ve konudan beslenen bir sanatçıdır.
İşte bu yüzden, mezbahadan beslenmesi de şaşırtıcı sayılmamalıdır. Mezbahasına ünlü kadınları koyması da… Şaşırtıcı olabilecek şey, genellikle ‘slasher filmlerle’ ilgili olmayan kadınların, burada mezbaha oyuncularına dönüştürülmesidir. Aslında herkesin yolu bir gün mezbahaya düşebilir mi?[13. Belki düşmese daha iyi olur.]
Bu durum, şaşırtıcı olsa da olmasa da nedenleri sorgulanabilir elbette.[14. Modern hayat, insanı sorgulamaya iten şey.] Sinema, ünlüleri mezbahada ağırladığından, Rein de ‘popüler kadınları’ kendi düş gücünün mezbahasında konuk etmek istemiş olabilir. Kurban olan ya da kurban olmaktan son anda kurtulan ‘zayıf, naif, narin’ kişinin hep bir kadın oluşu da Rein’i bu fikre itmiş olabilir.[15. Korku filmlerinin kaderci yaklaşımı da tam olarak bu değil midir?]
Slaughterhouse serisinden: ‘Does This Make My Eyes Look Bluer?’ ve ‘Does This Make My Boobs Look Bigger?’
Ya da Rein, ünlülere belirli bir yerden (muhtemelen daha aşağıdan) bakıldığını düşünüp onları mezbahaya ‘tıkmış’ olabilir: ‘hayat, ünlülere –bile- reva olmayabilir.’
Başka bir deyişle, var olduğu aşikar olan kast sisteminin lüks içinde yaşayan bir azınlık da ‘çirkinliğe’ katlanmak zorunda kalabilir.
Rein’in çizimlerinde ilginç olan başka bir husus ise, mezbahadaki bu kadınların aktif oluşları (silahlı oluşları) ve mutlu olmalarıdır. Rein, mezbahada, ünlü kadınlara mutlu olma görevi vermiştir. Oyuncular, her an rol yapmalı mıdır? Rein belli ki böyle düşünüp onlara mutluluk rolü vermiştir:
‘Ne rolü yapıyorsak oyuz. O yüzden ne rolü yaptığımıza dikkat etmeliyiz.’[16. Bu güzide deyiş de Vonnegut’a ait.]
Tüm bu sorgulayıcı durumun tersine, Rein, sadece güzellik, erotizm ve korkuyu bir araya getirmiş olabilir. Belki de amacı sadece ünlü, güzel kadınların bu özelliklerini kullanıp, illüstrasyonlarını ilgi çekici kılmaktır.
Belki de bunların hiç biri değildir Rein’i, bu çizimleri yapmaya iten. Belki de -yine- Vonnegut terminolojisiyle durum şundan ibarettir:
‘Hayatın kendisi derin anlamlar taşımamaktadır.’
✪