Annesi Alman, babası Türk olan ve bunu bilmenin size ya da bize hiçbir şey kazandırmadığı şu günlerde Yves Behar, ilginç fikirlerin hamurunda hazırladığı projelerle diğer pek çok yetenekli tasarımcı arasından sıyrılmakta. Çevre, bağlantılar, şans ya da değil, fırsatlar olabildiğince değerlendirilmedikçe sızlanmanın bir manası yok, kendisini tebrik ediyoruz, iyi seneler!
İsviçre doğumlu Behar’ın San Francisco’da bulunan “Fuseproject” adlı tasarım ofisinde ilham bulan ürün yelpazesi oldukça geniş. Herman Miller, Nike, Apple, BMW, Microsoft, HP, Toshiba, Hussein Chalayan, Birkenstock, OLPC, PUIG gibi markalara ürünler hazırlayan Behar ve çalışanları için teknoloji, spor, grafik, değişim, yaşam tarzı ve moda anahtar kelimeler.
“Her çocuğa bir dizüstü bilgisayar” kampanyası için tasarladığı 100 dolarlık XO – 1 bilgisayarları hatırlarsınız ya da kendi deyimiyle bir “yüz aksesuarı” olan, konuşulduğunda tene değdiği için titreşimleri algılayarak çalışmaya başlayan Aliph Jawbone kulaklık setine mutlaka denk gelmişsinizdir, gerçek ya da sanal alemde.
Tabanına yerleştirilen bir çip sayesinde kullanıcının ayak şekli ve kullanış tarzına göre kayıtlar tutan ve kişiye özel ayakkabı üretimine yeni bir boyut kazandıran “Learning Shoe” ayakkabı kalıplarını sanırım duymayan kalmamıştır. Ve hatta Bombay Sapphire için tasarladığı ilginç kokteyl bardaklarına, JFK Havaalanın’da sergilenen çevresindeki hareketi aydınlatma aparatı ile algılayan “Voyage” adlı devasa Swarovski avizeye de denk gelmiş olabilirsiniz.
Fakat, belki de başyapıtı olarak anılabilecek “evine” henüz şahit olmadığınızı düşünüyorum. “Düşünebildiğim bir yer” olarak tanıştırdığı evini The Observer gazetesi 2005’te ziyaret ettiğinde, “Eski ve çağdaş tasarımda kim kimdir listesi gibi” diye tanımlamıştı. “En iyi tasarım kullanıcısına değer verdiğinizi gösteren tasarımdır…” diyen Behar, 3 yılda tamamladığı 3 katlı evini kendi elleriyle (!) baştan yaratmış. San Francisco ve Golden Gate köprülerine açılan manzarasıyla, Oakland tepelerine sırtını yaslamış üçgen bir plan üzerinde yer alan evini, okaliptüslerle çevreleyen, duvarlar yıkıp pencereler açan Behar, yer döşemesi olarak bambu tercih etmiş. Neden olarak, ülkemizde de gelişmekte olan doğal malzeme tutkusunu gösteriyor!
New Yorklu duvar resmi sanatçısı Kameron Gad tarafından son rötuşları tamamlanan evde sergilenen eşyalar ise tasarımcı Tom Dixon’tan İngiliz mucit, tasarımcı, işadamı James Dyson’nın eserleri kadar bir çeşitlilikte, hatta Eames ve Maarten van Severen sandalyeleri, Raymond Lowey imzalı komodinler, vesaire, vesaire. Yerel bitpazarlarından, antika dükkanlarından topladıklarıyla da 70’lere göndermeler yapan evin fotoğrafları ne yazık ki yok. Gidip görmek gerek, kapıyı 2 kere çalmak gerek.
Hikayeciliği ve yaratıcı kimliğiyle ele aldığı projelerle uluslararası yarışma ve sergilerde dikkatleri üzerine çeken Behar ve ekibi, Red Dot, ID Magazine, If Industrie Hanover gibi ödüllere layık görüldü. Behar’ın eserleri San Francisco Modern Sanat Müzesi ve Lozan Modern Sanat Müzesi’nde solo sergilerde yer aldı ve Şikago Athenaeum Müzesi, SFMOMA, Münih Modern Sanat Müzesi gibi müzelerin kalıcı koleksiyonlarında da eserlerine rastlayabilirsiniz.
Avrupa ve Amerika’da endüstriyel tasarım okuyan ve yüksek lisansini şu sıralar bir kürsüsünün de bulunduğu Kaliforniya Sanat Tasarımı Fakültesi Endüstriyel Tasarım bölümünde tamamlayan Behar, 1999’da Fuseproject tasarım ofisini kurmadan önce frogdesign ve Lunar Design’da tasarım yöneticisi olarak çalıştı ve Apple, HP, Silicon Graphics gibi şirketler için marka kimliği geliştirme çalışmalarında bulundu.
Şimdilerde çalışanlarıyla tasarım dolu günlerin yanı sıra 40. yaşı için “Aklımdaki tek proje!” diyen Yves Behar’ın, bugüne kadar çıkan röportajlarından Futuristika adına yapılmış telepatik bir derleme:
-Günün en iyi vakti?
Uykuya dalarken, düşünceler kaybolup rüyalar başladığında.
-Şu sıralar müzik?
Nouvelle Vague, LOW’dan “In the Fish Tank” ve okyanus sesleri.
-Radyo?
NPR (Ulusal Radyo), BBC ve Couleur 3.
-Başucu kitapları?
David Hickey’den “Air Guitar” ve St. Exupery’den “Küçük Prens”.
-Günlük haberler? Gazeteler?
NY Times, Liberation, John Stewart’ın The Daily Show adlı programı.
-Mimarlık ve tasarım dergilerini takip ediyor musunuz?
Evet.
-Projeleriniz için çalışma alanınız?
Her yer; arabada, yatakta, içeride, dışarıda, evde, havaalanlarında, uçaklarda, ofiste, trenlerde, vs.
-Yakın bir arkadaşınız stilinizi nasıl tarif ederdi?
Teknoloji ve şiirin, ticaret ve kültürün dış dünya ile birleştiği, hikayeciliğin ve değişkenliğin ateşlendiği nokta.
-En favori tasarımcı/mimar?
Achille Castiglioni, mizahi zekası ve hikayeciliğiyle. Şimdilerde ise Hussein Chalayan, Ron Arad, Herzog ve Demeuron.
–Başka tasarımcı/mimarlarla fikir alışverişinde, tartışmalarda bulunuyor musunuz?
Evet. Mimarlık, moda, teknoloji, sanat gibi alanlarda çeşitlilik gösteren bakış açılarına sahip muhteşem bir yaratıcı ekiple çalışıyorum.
-Kadınların giyiminde dikkat ettikleriniz?
Ekletik, yaratıcı, kişisel ve seksi olmaları.
-Giyim stilinizde kaçındıklarınız?
Basit ve kişiliğimi yansıtmayan kıyafetler.
-Evinizi paylaştığınız kedi? Köpek?
Ne yazık ki yok.
-Çocukken de tasarımcı olmak istiyor muydunuz?
Yazar olmak istiyordum ve evet, bir tasarımcı.
-Kimin için tasarımlar yapmak isterdiniz?
Çevreyle dost ürünler tasarlamak isterim. Bu alanın ilgiye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
-Gençlere tavsiyeler?
Kendi yönünüzü çizin; tasarım, farklılıkların kutlandığı nadir iş alanlarından biridir, bunun için öncelikle kendi yolunuzu çizmelisiniz!
-Geleceğin getirdiği korkular?
Gelecekten tek korkum, insanların geleceğe inançlarını kaybetmeleri. ✪