- Dünya’nın bittiğini hayal ettim. Ve sonun geldiğine kafa yoran tek insan Franz Kafka’ydı. Cennette, Titanlar ölümüne savaşıyordu. Central Park’taki ferforje bir koltuğa kurulmuş Kafka ise dünyanın alev alev yanışını izliyordu.
- Rüya gördüğümü hayal ettim ve eve çok geç geldim. Yatağımda Mário de Sá-Carneiro’yu ilk aşkımla yatarken buldum. Üzerlerini açtığımda öldüklerini gördüm ve dudaklarımı kanatana kadar ısırdım, sonra sokaklara geri döndüm.
- Anacreon’un çorak bir tepenin üstüne kalesini inşa ederken ve sonra onu yerle bir ederken düşledim.
- Gerçekten yaşlı bir Latin Amerikalı dedektif olduğumu düşledim. New York’ta yaşıyordum ve Mark Twain yüzü olmayan birinin hayatını kurtarmak için beni işe alıyordu. “Bok gibi zor bir dava olacak, Bay Twain,” dedim ona.
- Alice Sheldon’a aşık olduğumu hayal ettim. Beni istemiyordu. Bu yüzden kendimi öldürmeye çalıştım üç kıtada. Aradan yıllar geçti. Son olarak, çok yaşlandığımda, New York’ta gezinti yolunun diğer ucunda göründü ve sinyaller vasıtasıyla (pilotlara yardım etmek için uçak gemilerinde kullandıklarından) beni her zaman sevdiğini söyledi.
- Anaïs Nin ile muazzam büyüklükte bazalt bir kayanın üzerinde. 69 yaptığımızı hayal ettim.
- Carson McCullers ile 1981 baharında loş ışıklı bir odada sikiştiğimizi hayal ettim. Ve ikimiz de mantıksız bir mutluluk hissediyorduk.
- Eski liseme geri döndüğümü hayal ettim, Alphonse Daudet de benim Fransızca öğretmenimdi. Algılanamayan bir şey bizim düş gördüğümüzü fark ettirdi. Daudet ise pencereden dışarı bakıp Tartarin piposunu tüttürmeye devam etti.
- Sınıf arkadaşlarım Robert Desnos’u Terezín toplama kampından kurtarmaya çalışırken uyumaya devam ettiğimi hayal ettim. Uyandığımda bir ses kıpırdamamı söylüyor. “Çabuk Bolaño, çabuk, kaybedecek zaman yok.” Oraya vardığımda, karşıma çıkan ise saldırının dumanı tüten kalıntılarını eşeleyen ihtiyar bir dedektif oluyor sadece.
- Dünya’nın varlığının sona ermesinden üç milyar yıl sonra insanoğlundan geriye kalan tek şeyin sayısız anonim çağrı numarası olduğunu hayal ettim.
- Rüya gördüğümü hayal ettim ve rüyamdaki tünellerde Roque Dalton’un rüyasını buldum: Boktan bir kimera yüzünden ölen cesurların rüyası.
- 18 yaşında olduğumu ve o yaşımdaki en iyi arkadaşımı gördüğümü hayal ettim. O da o zamanlar 18 yaşındaydı ve Walt Whitman ile sevişiyordu. İşi bir koltukta pişirdiler, Civitavecchia’da fırtınalı bir gün batımını düşünürken.
- Bir mahkum olduğumu ve Boethius’un ise hücre arkadaşım olduğunu hayal ettim. “Bak, Bolaño,” dedi gölgeler içinden elini ve kalemini uzatıp. “Titremiyorlar! Titremiyorlar!” (Bir süre sonra sakin bir sesle ekledi: “Ama o Theodoric piçini fark ettiklerinde titreyecekler.”)
- Marquis de Sade’ı balta darbeleriyle çevirdiğimi hayal ettim Delirmiştim ve ormanda yaşıyordum.
- Civitavecchia’daki bir tavernada Pascal’ın kristal berraklığında sözlerle korkudan söz açtığını hayal ettim: Mucizeler ikna etmez lanetler, dedi.
- Yaşlı bir Latin Amerikalı dedektif olduğumu ve gizemli bir Vakfın beni Uçan Nesneler’in ölüm belgelerini bulmam için işe aldığını hayal ettim. Dünyayı geziyordum: hastaneler, savaş alanları, leş barlar, terk edilmiş okullar.
Via: A Public Space, Issue 14 – https://apublicspace.org/magazine/detail/from-a-stroll-through-literature ✪