Duygusal Provokasyon için şöyle dendiğini duyduk: “Ruhun otomatik seslerini performansa dönüştüren bir projedir. Anlatıcının içsel sesi ile doğaçlama müziği birleştiren, gerektiğinde görsel sanatlar ile de ensest ilişkiye girebilen bir eylemdir. Saldırgan ve çiğ…” Yazılı şiirin müzik ya da performansa dönüştürülmesi mevzusu mu söz konusu burada? Yoksa nedir?
RAFET: Yazılı şiirin müzik eşliğinde ya da farklı biçimlerde icrası ‘okuma’ başlığı altında değerlendirilir. Fakat bizdeki durum daha özgündür, Duygusal Provokasyon da anlatıcı an’ın psiko-patalojisini, iç uzayından devşirdiği sözcüklerle ifşa eder. Yani canlı-sesli otomatik şiir yazar, öykü anlatır. Bu karanlık yollarda, dehlizlerde ilerlerken en büyük kılavuzu yanında, onla beraber, an’dan yola çıkarak emprovize müzik üreten arkadaşlarıdır. Burada anlatıcı müziği, müzik anlatıcıyı karşılıklı besler, birlikte ilerleyerek sarmallaşan, kaotikleşen bir gürültü formu yaratırlar.
Bizler disipliner ya da disiplinler arası sanat kategorilerine inanmıyoruz; ses-söz-müzik-video-şiir-beden aynı anda, eylemde kolektif bir birlik halinde var olabilir, olmaktadır da. Bunun için sanat tarihi uzmanlarına gerek yok, şaman ayinlerini, Dionizosçu şenliklerini, Gerçeküstücü zincirlerden boşalma deneyimlerini hatırlamak yeterlidir.
SEDAT: Burada daha çok her şeyin her şeye yeniden dönüşmesi ya da hiçbir şey bile olabilir oluşundan söz ediliyor. Kolektif doğaçlamaya dayanan bir şey yaparken düşünce mediumları aşarak orada yaratılan o süreci aslında var etme çabası içinde oluyorsunuz. kendisinde kendinin kendileri de hep aynı değil mi? Biz çıkıyoruz çalıyoruz, söylüyoruz, birlikteyiz bir şekilde… İstemli olarak çiğ ve saldırgan olmak zordur ki hiç prova bile yapmamakla birlikte çalacağımız o güne kadar kendi deneyimlerimizi hafızalarımızda yer edindirip daha sonra D.P. ile kollektif bir şekilde düşünme, hareket etme biçimi aslında disiplinler ötesi bir çaba hakim durmaya çalıştığımız noktada.
BORA: İçten dışa ussal bir sıçma hali ve sınırsız bir özgürlük alanı. Ne, nasıl, ne zaman, neden, nerede gibi soruların cevapları duygusal provokasyon kayb’oluşlarında aranmamalı.
CAN: Dıştan içe bütün kas ve sinir sisteminin onayladığı bir mevzu bu.
Size birkaç tetikleyici örnek vereceğiz, hem ne düşünüyorsunuz merak ediyoruz, hem de 2011 yılında son hızla çürüme yarışında ne ifade ediyor ya da etmeli diye görüşünüzü ve Duygusal Provokasyon ile bağları hakkında fikrinizi öğrenmek isteriz:
…dada ses çalışmaları, futurist gürültü manifestosu, Artaud ve Vahşet Tiyatrosu, Beatnik şiir okumaları, Fluxus eylemleri, pazar çığırtkanları, minibüs değnekçileri, sergilerde emprovize gürültü yapan krautrock emekçileri…
Her şeye rağmen Duygusal Provokasyon izleyicisinin kaygılı tepkisizliği veya hipnotik hali, 21 yüzyılda da Gerçeküstücü ‘şok’ öğesinin ne denli işlevsel olduğuna dair ciddi bir göstergedir
RAFET: Minibüs değnekçileri dışında verdiğiniz örnekler ile Duygusal Provokasyon arasında güçlü duygusal ve ruhsal bağlar olduğunu düşünüyorum. Avangard denilen çabanın güncel bir eridir Duygusal Provokasyon. Kendi tezine ters, oximoron gibi görünse de avangard gelenek işidir, bayrak yarışıdır. İster Hegelci dikey ‘içine katarak aşma’, istersek Deleuzecu yatay ‘eklemleme’ yaklaşımlarını kullanalım, avangard geçmişin hayaletlerini içinde taşır, onlara bu güne dair bir nefes, soluk vererek kendi olur. Duygusal Provokasyon bu yolun bilinmez menzilinde ilerlemekte ya da dönmektedir.
SEDAT: Bunların tümü ki bir şekilde tavır,içerme-dışarma artık türdeş veya değil ne kadar şey varsa bağlıdır. Tabi geçmiş şimdi gelecek üçlüsünde yerini alan bir çok şey yapılmakta olan, deneysel üretim biçimleri, söylemler, örneklendirmeye kalksak şimdiden yapılan işler lokal + tüm dünyada, önemli olan şu an burda yada orda D.P. bir şekilde varolmuş olmasıdır. Bir çabadır, eylemdir, oyundur ,o an’da doğar ölür ve otomatistiktir… DUYGUSAL PROVOKASYON’ da bu bahsettiklerinizin arasında bence şimdide, geçmişte ve gelecekte, kim bilir belki de yerini almış mıdır?
İşitsel ya da görsel olarak, performanslarınızı takip eden izleyici/dinleyicilerin tepkisi/tepkisizliği nasıl oluyor? Duygusal Provokasyon’daki konumları nedir?
RAFET : Eğer performans yapıyorsanız izleyici içine girsin, dahil olsun, iletişsin, yani bir gerçekliğin ortağı olsun istersiniz. Yani dinleyici-izleyicinin katharsisçi konumdan çıkmasını. Ama gerçeklik terörü dediğimiz şey algının almakta zorlanacağı kadar yoğunlaştırılmış gösteridir. Konser ya da bir sahne şovu izleme beklentisi ile gelen bir kitlenin sıradan algısını kırmak ise zordur. Bu manada insanların kendilerini ‘özne’ olmaları için yapılan davetlerden, tahriklerden genelde kaçarlar ya da görmemezlikten gelirler.
Sonuçta Duygusal Provokasyon 2009 Ocak ayında başlamış yeni bir projedir, zaman içinde ilerledikçe daha genişleyen, herkesçe yazılabilecek bir şiire doğru evrilmeye çabasına devam edecektir. Her şeye rağmen Duygusal Provokasyon izleyicisinin kaygılı tepkisizliği veya hipnotik hali, 21 yüzyılda da Gerçeküstücü ‘şok’ öğesinin ne denli işlevsel olduğuna dair ciddi bir göstergedir.
SEDAT: Peyote’de tuvaletin önünde elinde telefon arkadaşına bağırarak zemin katta deneysel bir saçmalık var diye söz ediyordu bizden..
Bir anlatıcı var. Bu kişi ne anlatıyor ya da bildiğimiz anlamda bir anlatı söz konusu değilse, bu pratikte yönünü nasıl buluyor?
RAFET: Yolunu bulmaktansa yolunu kaybediyor, yan yollara, gizli geçitlere sapıyor; labirentlere giriyor, perili köşklere dalıyor. Herhangi bir metne, provaya, ön hazırlığa dayanmayan otomatik anlatı anarşik bir düzensizlik ve buna bağlı ruhsal bir bütünlük taşır. Konuşma, slogan, şiir, inilti, haykırış, nöbet hali iç içedir. Sürenin uzunluğu ve atmosferin yoğunluğundan akıl sık sık, içuzayın kapısı tıklatıp kendi bilinçli sözcüklerini-anlatılarını da sokmaya çalışır. Bu şizofrenik düet hali,, sevgili Christoph Höffler’in ekibe elektronik katkısı, anlatıcı ses sample’ları ile çok daha kaotik bir çizgiye gelmiştir. Ekipte müzik üreten dostların yaratıcı katkısı olmasa, sanırım yaptığım deney bu deneyim seviyesine sıçrayamazdı.
SEDAT: Bazen bulanık bazen daha net yanyana ya da değil işin o tarafı karışık açıkçası. Anlatıcı, gitar,bas ya da elektronikler, video oradaki izleyici, hava, o gün, o ay neyse her şey var sanki. Koca bir hortum, o an gürültülü bir şeyler, kuralsız, sınırsız, serbest… ✪