Robotto Keiji –robot dedektif- Japonya’da 1973 yılında 26 bölüm halinde yayınlanmış, başrolünde K isimli bir robotun olduğu, artık kült haline gelmiş bir dizi.
<
p class=”MsoNormal”> (daha&helliip;) ✪
Robotto Keiji –robot dedektif- Japonya’da 1973 yılında 26 bölüm halinde yayınlanmış, başrolünde K isimli bir robotun olduğu, artık kült haline gelmiş bir dizi.
<
p class=”MsoNormal”> (daha&helliip;) ✪
Uzun topuklu ayakkabılarıyla seksi kıyafetler giymiş Japon kızlar, garip bir müzik eşliğinde, inleyerek ve garip sesler çıkararak oyuncak şehirleri eziyorlar. Sonra da üzerlerine uzanıyorlar. Japonya’dan çıkan fetiş nesnesi bu sefer gerçekten garip. Şöyle bir görüntü:
Oleg Micheyev, mimarlık eğitimi aldığından mı nedir, moda fotoğrafçılığının üzerinde bir konumda bize göre. Aslında sıradan bir Rus kendisi.
Yamamoto Kansuke çeşitli açılardan şanssız sayılabilecek bir fotoğrafçıydı. En büyük şanssızlığı, belki de atası olan, en büyük samuray liderlerinden biriyle aynı adı taşmasıydı. Ayrıca, Freud psikolojisiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan Japonya gibi bir toplumda, Freud etkisiyle hareketlenen bir sanat akımı olan sürrealizme bulaşmış bir fotoğrafçıydı.
daha önce pek dikkat edilmeyen ve birden hayatını kaplayan nesneler çıkabilir. bu bir pipo değildir, bu bir resimdir, bu bir blog değildir sadece harfleri yanyana görmek haz veriyor, eskiden sevilmeyen ya da yanyana olması namümkün görünen ikililer birden çok anlamlı olabilir, sarı ve lacivert mesela, yağmur ve çamur mesela, tiramisu ve bira mesela, inanmayan hobbit’in ilk bölümüne bakmalı ve orada pasta ile bira tüketen hobbitleri kovuklarında görmeli. bu noktada, belirli mekanlar haricinde artık baskısı bulunmayan bir kitaptaki kadıköy kurallarının birinden bahsetmek isterim:
masal değil bu, misal:
mis’al, bir dağ yamacında akıp giden yaşamın farkında (olmadan?), kendi yolunda yürüyen bir insandan mutlusu var mıdır? diyorsunuz, bir ermiş’ten kelimeler geliyor aklıma; benim için ilginç olan gözlerimi yalnız sana baktıkları zaman görmektir. ya da şairler mısra çalar’sana, biz ev’ve(la) 7 kapılı geceye hazırlanırken ve sen bakarken şimdi yakından gözlerimin merkezi kahve (le)keleri, ner’gi’zemi kokar hala elinin değdiği şehir, ler ve lar, daha “bir” seviyorum şimdi sokakların hayat ağrısı gemileri’ni diye inleyen şövalyelerle dolu hepsi.
dün şöyle bir hayal kurdum değil, hayat bu:
Uzanıyoruz ve film seyrediyoruz, uykuyla uyanıklık arası o yerde, yer de’niz kokusuyla ele’le, ruhumun çözülmüş tanrısal bil!(me)celeri, arada dalıyoruz, düşlerim var benim kabuslarımız, re ve e ve me anlamlı bana, sana? araf’ın sisi hava’sız(lığ)ın kirliliği – idi, hey gidi, gitti! arada bi’(li) şeyler tadıp yiyip içip sigaralar tüttürüyoruz, nasıl bir keyif! ehli? ki bazen neşeli bazen ciddi, kim sorsa odaları yetti.
sonra birden “bu” geliyor, başkasının çağrısı değil, can kokusu:
Belki bir başkasının dünyasında kaybolmaya, belki kırk yıllık hatıraları saymaya, kal(k)sak mı? Mesela evrenin sonuna kadar uzanabiliriz oralarda, yine de batı uzak, doğu yakın, kuzeyi bilirim ben, güney ses’in’ten’za, manlar yön verir harflere yine yeni ama son yolculuklar, der zamane keşişleri, azaldıkça çoğalmak camda yansımasını görmek isteyenler için sanırım, örtündükçe soyunuyor dünyalar ve tüm sokakların beyaz kedileri, 3 göğe tapan boyalı kuşları ve afrika itleri ilgili izliyorlar şeyleri.
işte o an “dahil” değil, sonsuza akar aslında bu an(sıma):
Bir adam bir kadını, bir adamı bir kadın bekler olmuş, kalkıyoruz ve gidiyoruz, dizlerimizde yaralar aydınlığında kısa bir yürüyüş süresinde, gayet net gayret sade’ce, arada gülüşler, sohbetler, mevzular ve sonra, 7. kapıdan içeri adımını attığın an’da, nereden nereye, hafifçe bakıp bir görüntü daha yakalamak, ayışığında ipiltili kadınlar ve ala çalan kuşlar, gün’şeli adamlar ve gri sokak köpekleri, hep soruyorlar, inat için! kaç kişi olmuşuz altında? şemsiyemizi açmadan daha üzerimize yağan yağmurlarda.
misal değil bu, masal:
Hiç tanımadığım bir yoldan hep bildiğim bir yöne hızla giden bir arabanın içinde, dün aklım düştü yine siz’e, gülümsediğimizde yazılanlar dışında ve anlatılanlar içinde, masallar hemen unutulmaz çünkü, yazılamayacaklar anlatılamayacaklar olduğunu bilsek bile, kuleler sırça, gece tüm kovuklar terk edilmiş, melekler ayrı düşmüş gece’ligine, biri ay altında ağlamaklı diğerini üşütüyor, rüzgar vuruyor denizden deniz’den her ikisine de.
*ben bir votka alayım, siz bel(li )ki bir bira ama kadife? ✪
kapı çaldı. açmadım. canım sadece su içmek istiyordu, bir de dünya kadar yaşlı olduğunu sandığım alt komşu gülünce irkiliyorum. kapı bir daha çaldı yine kıpırdamadım canım sadece japon kale maç
(daha&helliip;) ✪