kapı çaldı. açmadım. canım sadece su içmek istiyordu, bir de dünya kadar yaşlı olduğunu sandığım alt komşu gülünce irkiliyorum. kapı bir daha çaldı yine kıpırdamadım canım sadece japon kale maç
yapmak istiyordu. dışarıdan ses geldi: “biz bir avuç futbol yorumcusuyuz, ta eskiden beri susuzuz.” susunuz, gerçekten. ne rüyadan ne gerçekten medet yok, bak yine kapı çaldı, dayanamadım açtım.
kapıcıydı. bir süre bakıştık durduk. “hava çok sıcak,” dedim. susmaya devam etti. sonra derin bir nefes alıp “geliyor!” diye bağırdı. o anda birden fazla şey oldu; yoldan geçen gürültülü kamyonun etkisiyle tüm bina sallandı, dışarıdan atılan bir taşla salon camı içeri doğru patladı, arka odadan sesi duyup gelen temizlikçi kadının ayağı takıldı ve dizinin üstüne çöktü ve kapıcı gülümsedi ve konuştu.
“o geliyor! geldiğinde, tüm apartmanın ışıkları yanacak ve apartman sakinleri kapı önünde hazır bekleyecekler. daha önceki gelişinde ona kötü davrananlar, istemeyenler, ona yalancı diyip tanrıya beddua edenler pişman olacaklar, fakat o hiç konuşmadan hepimizin önünde duracak ve elini kaldıracak, işte o zaman tüm dairelerin musluklarından fışkıracak su, hepimizi arındıracak!”
hiç bu kadar uzun cümle kurduğunu duymamıştım, aslında kendisiyle genelde en fazla üç kelime içeren cümlelerle anlaşırdık, gayet iyi anlaşırdık, güzel günlerdi.
“tek başına gelmiyor, kıpkırmızı gözleriyle zaptedilemez atlılarıyla geliyor, hepsi uzun kılıçlarını kınlarından çıkarmış, önlerine ne çıkarsa cezalandırarak geliyor. o, aslında affedicidir, herkesi bağışlamak için, günahlarımızı temizlemek için geliyor fakat atlıları, o istemese de yakıyor, yıkıyor, bir tek siz engel olabilirsiniz, siz atılıp önlerine onları durdurabilirsiniz, çünkü o geldiğinde, dünya güzelleşecek ve yokluk ve yoksulluk ve pişmanlık ve çürüme ve hile ve yalan kalmayacak. siz, onun yeryüzündeki kılıcısınız.”
aslında cam kırılmamıştı, çerçevelerinden başlayarak sarsılıp durdu. korna sesleri de olmasa insan unutabilir şehirde olduğunu. kapıda duran, hayatının kalanında vaaz vereceğini düşündüren adam, arka odada kınında bekleyen kılıcı görüp mü gaza gelmişti acaba? “ne istiyorsun hacı tam olarak anlayamadım ben?”
“diyorum ki, gümbürdesin gökler ve zafer boruları ötsün, o geliyor, yeryüzüne hakimiyetini söylüyor, iki yanında iki melek ve kanatlarını açmışlar, herkesi çağırıyorlar!”
apartman toplantısı var sanırım, bilemedim. aynı zamanda kapıcının karısı olan temizlikçi kadın geldi o ara yanımıza, ilk defa duymadığı belli olan vaazın en hareketli yerinde, sakince elini tuttu kocasının, kapıcının bir elinde benden aldığı aidat diğer eli karısının belinde merdivenlerden indiler. o sırada telefon çaldı, açmadım. canım sadece su içmek istiyordu. ✪