De te fabula narratur

masal değil bu, misal: mis’al, bir dağ yamacında akıp giden yaşamın farkında (olmadan?), kendi yolunda yürüyen bir insandan mutlusu var mıdır? diyorsunuz, bir ermiş’ten kelimeler geliyor aklıma; benim için ilginç olan gözlerimi yalnız sana baktıkları zaman görmektir. ya da şairler mısra çalar’sana, biz ev’ve(la) 7 kapılı geceye hazırlanırken ve sen bakarken şimdi yakından gözlerimin merkezi kahve (le)keleri, ner’gi’zemi kokar hala elinin değdiği şehir, ler ve lar, daha “bir” seviyorum şimdi sokakların hayat ağrısı gemileri’ni diye inleyen şövalyelerle dolu hepsi. dün şöyle bir hayal kurdum değil, hayat bu: Uzanıyoruz ve film seyrediyoruz, uykuyla uyanıklık arası o yerde, yer de’niz kokusuyla ele’le,
Ocak '08

masal değil bu, misal:

mis’al, bir dağ yamacında akıp giden yaşamın farkında (olmadan?), kendi yolunda yürüyen bir insandan mutlusu var mıdır? diyorsunuz, bir ermiş’ten kelimeler geliyor aklıma; benim için ilginç olan gözlerimi yalnız sana baktıkları zaman görmektir. ya da şairler mısra çalar’sana, biz ev’ve(la) 7 kapılı geceye hazırlanırken ve sen bakarken şimdi yakından gözlerimin merkezi kahve (le)keleri, ner’gi’zemi kokar hala elinin değdiği şehir, ler ve lar, daha “bir” seviyorum şimdi sokakların hayat ağrısı gemileri’ni diye inleyen şövalyelerle dolu hepsi.

dün şöyle bir hayal kurdum değil, hayat bu:

Uzanıyoruz ve film seyrediyoruz, uykuyla uyanıklık arası o yerde, yer de’niz kokusuyla ele’le, ruhumun çözülmüş tanrısal bil!(me)celeri, arada dalıyoruz, düşlerim var benim kabuslarımız, re ve e ve me anlamlı bana, sana? araf’ın sisi hava’sız(lığ)ın kirliliği – idi, hey gidi, gitti! arada bi’(li) şeyler tadıp yiyip içip sigaralar tüttürüyoruz, nasıl bir keyif! ehli? ki bazen neşeli bazen ciddi, kim sorsa odaları yetti.

sonra birden “bu” geliyor, başkasının çağrısı değil, can kokusu:

Belki bir başkasının dünyasında kaybolmaya, belki kırk yıllık hatıraları saymaya, kal(k)sak mı? Mesela evrenin sonuna kadar uzanabiliriz oralarda, yine de batı uzak, doğu yakın, kuzeyi bilirim ben, güney ses’in’ten’za, manlar yön verir harflere yine yeni ama son yolculuklar, der zamane keşişleri, azaldıkça çoğalmak camda yansımasını görmek isteyenler için sanırım, örtündükçe soyunuyor dünyalar ve tüm sokakların beyaz kedileri, 3 göğe tapan boyalı kuşları ve afrika itleri ilgili izliyorlar şeyleri.

işte o an “dahil” değil, sonsuza akar aslında bu an(sıma):

Bir adam bir kadını, bir adamı bir kadın bekler olmuş, kalkıyoruz ve gidiyoruz, dizlerimizde yaralar aydınlığında kısa bir yürüyüş süresinde, gayet net gayret sade’ce, arada gülüşler, sohbetler, mevzular ve sonra, 7. kapıdan içeri adımını attığın an’da, nereden nereye, hafifçe bakıp bir görüntü daha yakalamak, ayışığında ipiltili kadınlar ve ala çalan kuşlar, gün’şeli adamlar ve gri sokak köpekleri, hep soruyorlar, inat için! kaç kişi olmuşuz altında? şemsiyemizi açmadan daha üzerimize yağan yağmurlarda.

misal değil bu, masal:

Hiç tanımadığım bir yoldan hep bildiğim bir yöne hızla giden bir arabanın içinde, dün aklım düştü yine siz’e, gülümsediğimizde yazılanlar dışında ve anlatılanlar içinde, masallar hemen unutulmaz çünkü, yazılamayacaklar anlatılamayacaklar olduğunu bilsek bile, kuleler sırça, gece tüm kovuklar terk edilmiş, melekler ayrı düşmüş gece’ligine, biri ay altında ağlamaklı diğerini üşütüyor, rüzgar vuruyor denizden deniz’den her ikisine de.

*ben bir votka alayım, siz bel(li )ki bir bira ama kadife? ✪