Giorgio de Chirico (1888-1978)
[intense_dropcap]C[/intense_dropcap]hirico’nun imgesinde yumurta, at, binalar, savaş ve ‘kara’ insanlar vardır. Portreler hariç diğer resimleri birbiriyle bağlantı içindedir. Olayların kronolojik sırası tam bilinmese de, yapıtlarına baktığınızda bütün olaylar paradoks bir şekilde birbirine bağlanmış.
Resimde en çok göze çarpan şey, bütün perspektiflerin değişmiş gibi görünmesidir. Aslında bütün nesneler normal boyuttadır fakat Chirico’nun keskin zekası nesnelerle öyle güzel oynar ki resmin bütününde boyutların yanlış olduğu fikrine kapılırız. Öncelikle ortadaki turuncu duvar bize bu hileyi oynar. Sanki bir binanın en üst katındaymışız hissi yaratır ve gemi, deniz feneri uzaklarda gibi görünmektedir. Halbuki yere duvar örülmüştür. Bu duvar kuşkusuz özgürlüğe giden yolu kesiyor.
Resmin sol tarafındaki iki kişi zorlu bir yolculuktan gelmiştir. Bunu bastıkları satranç tahtasından anlayabiliriz. Yenilen taraf arkasını dönmüş kişidir. Bunlar kadın ve erkektir. Siyah giysili erkek, önü dönük koyu kırmızılı ise kadındır.
Sağ tarafın tonları koyudur. Gölgede kalmıştır fakat neyin gölgesi olduğuna ilişkin pek fazla ipucu yoktur. Sadece sağ tarafın sol taraftan daha yüksek duvarla örüldüğünü görüyoruz. Duvarın arkasında gemi ve deniz feneri vardır. Deniz fenerinin üstünde üç adet bayrak vardır. İkisi aynı renkli. Gökyüzünün rengi “gemi”yi merkez alarak tonlarını seçer. Özgürlüğün temsili olan gemi karadadır. Önemli olan iki kişi gemiye ulaşmak istiyor mudur? Çünkü olayın bir başka yönünü ele alırsak kadın ve erkek daha satranç maçı yapmamıştır. Erkek anında pes etmişte olabilir. Yaptıkları maç ikisinin sonu olacağı kesindir. Nedeni; girdikleri maçın sonu karanlık evin içinde bitecektir. Ve burasının karanlık bir yer olduğunu duvarın çizgisini takip ederek bulabiliriz. Duvarın soldan sağdan sola ilerleyişinde evin içindeki çizgiden daha alçakta olduğunu görürüz.
Deniz fenerinin kapısının bu kadar yüksek olmasının nedeni duvara inat bir özgürlük anlayışının temelidir. Geminin boyutu kadar bir kapı açık bir şekilde çağrıdır.
Resimdeki en büyük ayrıntılardan biride güneşin konumudur. Güneş Önden çarpar. Yani resmi yapan Chirico kendini güneş olarak göstermiş.
Resmin “güneş dinlerinin” doğuşunu da ele aldığını söyleyebiliriz. Güneş sağ ön taraftan vuruyor ama resmin sağ tarafı daha karanlık, daha boğucu.
Denizin izi ilginç bir şekilde yoktur. Belkide gemi ve deniz feneri sadece heykel olarak vardırlar. Bunların kanıtı olmadığı gibi böyledir de diyemiyoruz. Chirico resmin tamamını izleyiciye sunmuş. Bunun en büyük nedenlerinden biride bütün yapıtlarının birbiriyle bağlantılı olduğundandır.
Modernizmin din üstüne çıkarlarını gösterir bu resim. Tepeye çıkan siyah giysili insanlar sarı bir binaya doğru ilerlerler. İki koldan gelen siyah giysili insanlar ‘kör’ rahiptir.
Neden onlar kör rahiptir? Bu ayrıntı çok önemlidir. Dini savunarak dini çürütme temeldir bu kör rahiplikte. Binanın rengi açık bir şekilde hain Yehuda’yı temsil eder. Yehuda incilde ‘soluk sarı’ rengiyle temsil edilir. Bunun için siyah giysililer “rahiptir” ve soluk sarı renge doğru gittikleri için “kör”dür.
Modern olarak ele almam sarı kulubenin üstündeki antendir. Alet hem haça gönderme yapar hemde anten olduğunu belli eder. Dinin en büyük yancısı konumunda ki televizyon bu imgede o kadar iyi tasvir edilir ki; Chirico zamanından öte bir şekilde 21. yy analiz eder.
Kulübenin dört tarafında da pencere vardır. Televizyonla gelen bakış açışına değinilir burada. Kulübedeki kan izleri ise yataydır. Aslında o kulübe yaklaşık üç bin yılda oluşmuştur diyebiliriz. Temeli sağlam ve geçmişi kanlı bir kulübe. Sonrasında dört tarafı açılıyor ve en tepeye anten-haç takılıyor. Kulübenin öteki tarafındaki siyah yatay iz isebilinemezciliği işaret ediyor.
Başka bir bakış açısıyla bakarsak; 20 yüzyıla damgasını vurmuş 4 düşünür-bilimciyi de temsil etme olanağı vardır: 1) Marx 2)Darwin 3) Freud 4) Nietzche. Çünkü dört açık tarafın ikisi rahipleri görüyor, diğer ikisi ise manzarayı görüyor. Yani Marx ve Darwin insanın fiziksel gelişimini Freud ve Nietzche duygusal-soyutsal gelişimini ele alır. Ve kulübede ki kanlı izlerin göründüğü açıklık Marx tarafıdır. Onun düşünceleri ister-istemez insanoğluna kanı getirmiştir. Siyah yatay iz ise Darwin’in yeridir. Bilinemez bir şekilde evrim teorisi bazı insanlara göre böyledir.
Etraftaki siyah kuşlar oranın bekçisidir. Ve dağın en tepesi değilde bir yamacında nedne kurulmuştur bu kulübe? Açıkça doğanın üstünlüğü vardır burada. Dağın en tepesine buraya uğradıktan sonra çıkan kişiler ulaşabilir de ondan…
Kör rahiplerin sayısına baktığımızdaysa güzel ayrıntılar bulabiliriz. kulübedeki kanlı izlerin yanında 3 kişi vardır. Baba-oğul-kutsal ruh. Öteki iki kolda ise 12 kişi vardır.
12 sayısının önemini Antonin Artaud ‘Heliogabalos Taçlı Anarşist’ kitabında şöyle belirtir:
“Ram Zodiyakının on iki bölümü, Pythagorasçılık geleneğinde doğanın sihirli rakamı olan 12 rakamına karşılık gelir. İlginç bir saptamadır ki, 12 aynı zamanda iki ilkenin ucuca eklenmesinin de rakamıdır: Tanrı ve Doğa, Ruh ve Madde, Erkek ve Kadın; ancak ilkeler burada ölü durumda, henüz eylemlerini yapmamış, henüz 1 ile 2’nin arasındayken ele alınmış görünürler.”
Fakat 12, 3 ile 4 çarpımından elde edili: ilkede 3, duyulanda 4… Ve böylece denebili ki, dört büyük insan ırkı, organik yankılar gibi, Tanrı’nın isteğine bölünmüş Ram Zodiyakının bölümlerine karşılık gelir.
Ve tabiki Chirico’nun imzası.. Sağ alt yerine sol yukardadır! Dağın tepesine çıkmak isteyen biri için güzel bir ayrıntı… ✪