Fotoğraflarıyla panoramik bir şölen sunan #aaron hobson, New York çıkışlı bir #fotoğraf sanatçısı. “Cinemascape” olarak adlandırdığı, bazen otobiyografik, bazen kurgusal anlarında kendisini çoğunlukla başrole layık görüyor. Kim suçlayabilir ki onu?
Kendine özgü bir çizgi yakalamayı başarmış. Fotoğraflarına bakıldığında, yalnızlık, ıssızlık, şiddetin hemen sonrasında rengarenk bir dünya. Kadrajıyla bizi olay mahalline götüren bir hikaye anlatıcısı.
Aaron Hobson’ın fotoğraflarını ilk gördüğümde aklıma Tom Waits geldi. (Tom Waits aklıma sık sık gelir zaten.) Tıpkı Waits şarkılarındaki gibi, Amerika’nın boyalı olmayan yüzünü, bir yanıyla karanlık, bir yanıyla da “Yaşadığımız dünyaya şükredelim” tadını doğallıkla yakalamış bir kişi.
Babası da profesyonel fotoğrafçı olan Aaron Hobson okulu terk edip kendi kendini grafiker olarak yetiştirmiş ve şu anda da sanat yönetmenliğini yapmaktadır.
Oldukça özgün bir stili olan Aaron Hobson, Futuristika’nın sorularını cevapladı.
F: Neden bilmem çalışmalarını ilk gördüğümde Tom Waits’i hatırlattılar bana. Belki mekanlara, ışığa, karakterlere ve hikayelere yaklaşımından olabilir. Tıpkı Tom Waits şarkıları gibi, fotoğraflarına bakanlara bir paralel evrenin kapısını bir anlığına gösterip, kalanını biz izleyenlerin hayalgücüne bırakıyorsun. Çekimlerini yaparken sana neler ilham veriyor? Doğru anın o an olduğunu nasıl “anlıyorsun”?
Tom Waits ilişkisini kuran ilk kişi değilsin, bunu belirtmeliyim.
Çalışmalarımın çoğu otobiyografik olmakla birlikte, orasında burasında bir parça abartı da var. İlham ise, içimden geliyor, yeni bir ortam ya da mekanda olduğumda yüzeye çıkıyor. Özgün bir yer bulmaya dikkat ediyorum, kameramı hazırlıyorum ve sadece kendim oluyorum. Böylece geri kalanı izleyenlere bırakıyorum. Tıpkı yeni biriyle tanışmak gibi. O kişinin nasıl giyindiği ya da nasıl davrandığına göre hemen kafanızda bir resim oluşturursunuz. Benim hikayelerim de izleyenlere tanıtım yapar. Sonra bana geri dönüp bende bir resim çizerler.
F: Cinemascape olarak adlandırdığın çalışmaların, bana kalırsa gayet otobiyografik. Eşinle birlikte yolda yalnızsın ve gecenin içinde sadece arabanın farları vs. Günlük hayatta neler yapıyorsun? Mesela New York’da yaşasaydın, o zaman nasıl olurdu?
Haha. Bu sahneler biraz garip ya da sıradışı görünebilir. Ancak çalışmamın aslı bana dair ancak uzak bir geçmişi anlatıyor.
Anlatımımı çoğunlukla minimal tutmayı tercih ediyorum, gerisini onları görenlerin hayal gücü tamamlayacaktır.
Gençliğim, 20’li yaşlarımın başlangıcı, bana göre biraz sıradışıydı hatta uç noktada garipti. O dönemde kendimi çok sefer belanın içinde ya da rahatsız edici durumlarda buldum. Tüm zengin mahalleleri ya da zenginliğin uzağında, hikayem bir çok Amerikalı’nın şehir hikayelerini ya da durumlarını yansıtıyor. Şu anda dağlarda izole olarak yaşadığım konumum bunun sadece bir parçası. Aslında büyük şehirlerde büyüdüm ve büyük şehir hayatıyla kırsal Amerika arasında kalan ortadaki alanı tasvir edebilirim.
F: İçinde bulunduğumuz bu yıllarda, böyle inziva ya da uzak kalma durumu bana biraz gerçekçi değil gibi geliyor. İletişim bir hastalık gibi yayılıyor. Ancak sen bu izole yaşamdan çok ilginç kareler yaratıyorsun. İlk kez ne zaman bir fotoğrafçı, grafik tasarımcı olmaya karar verdin?
Fotoğrafçı olan bir babanın evinde büyüdüm. Yaşamının büyük çoğunluğunu editörlük ve reklam çalışmalarıyla geçirdi. Her zaman kameraların etrafında ve stüdyoların içindeydim. Ancak hiç bunu gerçekleştirecek ya da denemeye vakit ayıracak sabrım olmadı. Son zamanlardaki, hayatımın “yavaşlayan” safhasına kadar böyle gitti. Şimdi eşim ve çocuğumla bir evin içindeyken, kamerayı kapıp onunla etrafta biraz “oynayabilirim” diye hissettim. Sanırım bu fotoğraflar, 15 yıldan fazla hiç çekim yapmamamın sonucudur.
F: Çalışmalarına bakarken, sanki sözde ana karakteri ikinci öğe olarak kullandığını, bunun yerine mekan, eşyalar ya da ışığı ön plana aldığını düşünüyorum. Sanki görüntüyü sen çizmiyorsun da seçtiğin mekan senin yerine karar veriyor gibi. Çekimlerini normalde “planlıyor” musun?
Kesinlikle. Duygusal olarak içimde görüntüler oluşturan mekanları buluyorum. Hikaye, ışık, koku, çürüme ya da güzellik ile yoldan çıkıyorum. Bazen, fotoğraftaki karakter sahneyi çalıyor ve belirgin oluyor. Bazen de sadece görüntünün bir parçası oluyor. Bu durum tamamen mekana ya da o güne bağlı. Yani hayır. Çekimlerimi planlamıyorum. Sadece mekanları planlıyorum ve çekim tamamen doğaçlama bir hareket olarak beliriyor.
F: Son soru. Kar mı karanlık mı?
Karanlık. En azından kar gibi 6 ay sürmüyor.
F: Teşekkür ederiz Aaron.
Futuristika’nın çalışmalarıma ilgi göstermesi beni memnun etti, ben teşekkür ederim.
Şu sıralar Kanada sınırına yakın küçük bir kasabada yaşayan ve bugüne kadar sadece iki sergi açmış olan Aaron Hobson’ın, Futuristika! olarak, eğer talih de ona izin verirse unutulmaz bir fotoğrafçı olacağı düşüncesindeyiz. ✪