[ Kült Neşriyat], memleketin bağımsız yayıncılığında müstesna bir hamledir. Kardeşlerimiz standart okuyucu alışkanlıklarının dışında kalan ölçülerde (ve basım adetlerinde) kitaplar yayımlıyorlar. Seçtikleri metinler, hayvanlaşmanın daha makbul sayılacağı modern insan aklının seceresini sarakaya çeken, ruhunuzu ve aklınızı bir torba gibi büzen buluntular. Çok satmayacağı garanti kitaplar. Kitap baskı adetlerinden daha fazla basılan kitap tanıtım dergilerinde pek yer bulmayacak, kendi okuyucusuna doğru yüzen, kendi kitabının onu bulacağı inancında kitabevlerinde, internette “kazıntı” kovalayan okuyucuya ulaşacak, ulaşıyor.
[Manifestolarını] buraya, üşenmeden almak isteriz:
- Yazmak ontolojik farkındalığın en hacimli halidir.
- Yazabilmek için tükenmek lazım. Bu “tükenme” olmadan yazmak hiç bir zaman işlevsel bir eyleme dönüşemez
- İnsanlar sıklıkla okumak yerine izlemeyi yeğliyorlar oysa okumak da sancılı olmalı, nasıl rafine bir yazı yazarını yok-olmanın eşiğine getiriyorsa
- Yazarın biyografisi: öldü; yaşadı ve öldü (Blanchot)
- Uyuyan Kült’ler uyanacak – doğmamış Kült’ler doğacak
- Eski Kült’lerin hayaletleri içimizde
- Kitaplar hep varolacak çünkü onlar bizim yegane özgürlüğümüz…
Bir okur ya da yayıncı olmanın önemli bir kıstası, hakikat olmalı sanırız. Hakiki insanların hakiki kitaplarına ilgi göstermeye devam edelim.
Yapı Kredi Yayınları’nın on ton kitabı hurdacıya, hammadde satışı yapsın diye, kayıt dışı sattığına dair gazetelerde çıkan haberler okuduk. Yayımlayacağı kitaplar için şu andan iki yıl sonrasına plan yapan bir endüstrinin bizim aklımızın ermeyeceği kar-zarar tabloları vardır. O tablolarda sizin/bizim, gecelerimizi gündüzlerimizi ışıldatan yazarların satırlar, birer hümme rakamdır ancak. Ne ki bu yayınevlerinden bir kitap çıkınca, gazetelerin eklerindeki köşelerde hızla övülürler, online kitap satış sitelerinin dergilerinde manşetler haykırır. Böylesi haberlerin aslı astarı var mıdır diye soracak olan, sorusuna cevap bulacak olan da pek çıkmaz oysa. Herkesin birbirini pohpohladığı yayıncılık dünyasında, kitapların birer amortisman başlığı olduğu devada makine düzeninde hepsi bir hoş sedadır. YKY, yaptığı açıklamayla”O kitaplar bağışlanamaz durumdaydı” demiş. Suçları neydi acaba?
Bazı yazarlarda/şairlerde/görüş bildirenlerde, her yerde olmalıyım, her yerde ismim geçmeli düşüncesi olduğunu hissediyor musunuz? Bu türden yazıp çizenlerin ortak özellikleri yeteri kadar okumuyor olmaları sanki. Çok okumak tarihte hiç bir zaman bir yazar için marifet değildi ancak bu kadar hikayenin yazılıp çizildiği tarih sonrası ahir zamanımızda, biraz nefes alıp -en başta kendi yazdıklarını- okumaları çok daha iyi olur, sanki.
Orhan Pamuk, YKY’ye geçmiş. Önce, eski kitaplarından, hiç yayımlanmamış yazı ve anlatılarından, kendi seçtiği metin ve hikayeleri, sonbahar aylarında Kara Kitap romanına kılavuz niteliğindeki kitabı Kara Kitap’a Giriş ve 2014 yılında is yeni kitabı Kafamda Bir Tuhaflık Var yayımlanacakmış. Asıl tuhaflık, medyanın ve yazarlığın devlet tahakkümünün altında ezildiği dönemde bu konularda külliyatına iki satır eklememektir. Bu kadar yazar, ne yazıyor allasen?
İnsani Gelişim Endeksi’ne göre memleketteki kitap okuma oranlarına bakıp ağlayalım mı? Sol Gazetesi’nden alıntılıyoruz:
İnsani Gelişim Raporu’dan öğreniyoruz ki bizim insanımız ortalama 10 yılda bir kitap okuyor. Yani 80 yaşına gelmiş bir insan 6-7 kitap okumuş oluyor ömrünün sonuna dek, takdir edersiniz ki bu kitapların içinde ders kitapları da mevcut. 2012 bilgilerine göre; Türkiye‘de toplam 45 çocuk kütüphanesi, 14 yazma eser ve 55 gezici kütüphane olmak üzere toplam1152 kütüphane var. Buna karşılık Almanya‘da 10.531, İngiltere‘de 4.620, İspanya‘da 5.209 kütüphane bulunuyor. Üstüne üstlük bizim kütüphanelerin 52’si çeşitli nedenlerle kapalı. (…) AB ülkelerinde yıllık kitap harcaması ortalama 500 dolar iken, Türkiye’de 2 dolar (elbette ders kitapları dahil).
Türkiye’deki 1152 kütüphanede toplam 13 milyon kitap bulunuyor. Buna karşılık, Bulgaristan‘da 46 milyon, Rusya’da 739 milyon, Almanya‘daki kütüphanelerde 104 milyon kitap mevcut.
İnsani gelişim deyince, yanlış anladınız sanırım…
✪